Yeni Mısır ve Suriye

Mursi, bölgesel aktörlerle bir girişim başlatmasının ön şartı olarak Esatsız bir çözüm ön şartını koymalıdır.

Mısır’ın yeni Cumhurbaşkanı son bir ay içinde en az Mübarek yönetimine son verilmesi kadar önemli siyasi adımları atmayı başladı. Mısır askeri vesayetini geriletecek adımları atan Muhammed Mursi, kendisinden beklendiği üzere Suriye konusunda da çıkışını yaptı. Bu çıkışın Mısır açısından anlamı ne kadar büyükse İran ve Suudi Arabistan açısından da anlamı o kadar büyüktür. Mursi, Suriye krizine bir çözüm bulmak üzere İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye’nin ortak bir girişim başlatmasını önerdi.

Bu öneri, İran açısından, Suriye krizinde oynadığı tahripkâr rolden kurtulması için son şansı temsil ediyor. Suudi Krallığı açısından ise Suriye’de, Suriyelilerin kanı üzerinden vekâlet savaşı sürdürmekten vazgeçip, gerçekten Suriye’yi konuşması için bir fırsat veriyor. Türkiye için Suriye isyanının başladığı ilk aylarda sıkça dile getirdiği ve arzuladığı bölgesel bir girişim üzerinden Suriye krizine müdahil olma imkânı anlamına geliyor. Mısır açısından ise 1958’te kurulan ve ömrü sadece üç yıl süren Mısır-Suriye birliğinden bu yana ayrı düştüğü Suriye ile yeniden muhatap olma anlamına geliyor.

Önerilen Suriye dörtlüsünün Suriye krizine pozitif katkı yapıp yapamayacağı, İran ve Suudi Arabistan’ın nasıl bir cevap vereceği kadar Mursi’nin önerisinin ne olduğuyla da alakalıdır. Mursi, bölgesel aktörlerle bir girişim başlatmasının ön şartı olarak Esatsız bir çözüm ön şartını koymalıdır. Başka bir ifade ile Mursi’nin önerisi Cenevre mutabakatının gerisinde kalmamalıdır. Bugün geldiğimiz nokta itibariyle Suriye’yi ciddi bir şekilde konuşmanın tek yolu Esad’ın olmadığı bir Suriye’dir.

Esatsız bir Suriye sadece şu an akmakta olan kanın durması için değil Esad sonrası dönemde paramparça olan toplumsal dokuyu daha hızlı tamir etme imkânı verebileceği için gereklidir. Esatsız bir Suriye modeli, Arap isyanlarının Suriye’ye ulaşana kadar uğradığı bütün duraklarda da hayata geçmiştir. Oldukça kanlı bir şekilde devam devam eden Suriye isyanı, Mısır’daki “yumuşak geçişin” bile kaldıramadığı “Mübarekli, Ömer Süleymanlı veya Ahmet Şefikli” modellerin denenebileceği bir ülke olmaktan çıkalı neredeyse bir buçuk sene oldu. Esatlı bir çözüm iç savaş yaşanan bir Suriye’de en azından konuşulabilirdi. Lakin Suriye’de bir iç savaş yaşanmamaktadır. Suriye etnik ve sekter yapısı itibariyle iç savaş yaşanma ya da uzun süreli olma ihtimali zayıf bir ülkedir. Suriye, ülkeyi ele geçirmiş olan mezhebi ve ekonomi-politik karma bir sınıfın istihbarat kamu düzeni altında, on yıllardır olağanüstü hal marifetiyle yönettiği ülkenin ismidir. Suriye’de eli kanlı bir rejim ve ondan kurtulmak isteyen halkın ezici çoğunluğu bulunmaktadır. Halkın bu talebini sonuçlarıyla beraber arzulayan Mısır ve Türkiye dışında neredeyse bölgeden veya bölge dışından aktör bulunmamaktadır. İran, işte bu şartlar altında, Mursi’nin önerisini değerlendirmek durumundadır.

 SUUD VE İRAN YENİ SAYFA AÇABİLİR Mİ?

İran müzakere etmeyi seven bir siyasal akla sahip. Lakin Suriye, bugün on binlerce sivilin katledildiği, yüz binlercesinin mülteci konumuna düştüğü, şehirlerin yok edildiği yerin ismidir. İran, Suriye meselesini, uluslararası sahnede var olmak için kullandığı nükleer müzakereler ile karıştırmamalıdır. İran’ın ciddiyetini göstermesi, Suriye üzerinden bölgede dibe vuran imajını kısmen tamir etmesi ve mezhep gerilimlerini bir nebze olsun sakinleştirmesinin yolu Esatsız bir çözümü hiç bir şarta bağlamaksızın kabul etmesinden geçmektedir. Mursi, on yıllardır, Mısır’ın diplomatik bir ilişkisi bile olmayan İran’a büyük bir kredi açmıştır. İran, Suriye Baas rejimine destek vererek kaybettiği kredilerin bir kısmını yeni bir pozisyonla kazanabilir.

İran’dan gelen ilk işaretler neredeyse tamamen olumsuzdur. Bağlantısızlar Hareketinin 16. toplantısına Tahran’da katılan Mursi, sadece toplantının prestijini yukarı çekmedi Suriye konusunda bölgesel denklemi derinden etkileyen bir çıkış yaptı. İranlı resmi ağızlar ve medya neredeyse saldırgan bir şekilde Mursi’nin açıklamalarına tepki gösterdiler. Mısır’da ve Batılı odaklarda tıpkı beş altı yıl önce Erdoğan’a yöneltilen “eksen kayması” suçlamalarının gölgesinde İran’a gelen Mursi’yi “ABD adına hareket etmekle” suçlayan aklın Suriye meselesini ne kadar olgun ele alabileceği ortadadır.

İran Baas rejimine destek vermeseydi, muhtemelen bugün İran’ın pozisyonunda sessiz bir şekilde bulunma ihtimali olan, bölgenin Esad gibi bir başka aile devleti olan Suudi krallığının, Suriye’de halkın özgür tercihleriyle seçtiği ve Camp David Düzen’inden rahatsız olan yeni Suriye yönetiminin en fazla arzuladığı gelişme olmayacaktı. Olmayacağının en temel göstergesi, bir devletçik olan Bahreyn isyanına gösterdiği panik tepkidir. Suudi yönetimi Mursi’nin önerisine destek vererek kendi içindeki demokratikleşmeye isterse kapı da açabilir. 

Arap isyanları bugüne kadar en temel demokratik süreç olan “seçimleri” işletmeyen rejimleri vurdu. Suud, bu yönüyle devrilen rejimlerle en temel düzeyde benzeşmektedir. Tunus isyan ateşi Mısır’a ulaştığında, Mısır Tunus değil demişlerdi. Mısır’ın ateşi Libya’ya ulaştığında Libya Mısır değil demişlerdi. Libya’nın ateşi Suriye’ye ulaştığında Suriye Libya değil demişlerdi. Suudi yönetimi muhtemelen Tunus, Mısır, Libya veya Suriye olmadığını düşünüyordur. Mursi’nin önerisine pozitif katkı yapan Suudi yönetimi cılız da olsa kendi geleceğine de katkı yapma şansı yakalayabilir.

Sabah / Perspektif (01.09.2012)

Etiketler: