Yeni Bir “Ekonomi Hikayesi” Ne Olmalı?

5 aylık süre içerisinde siyasi istikrarsızlığın ekonomide çarkların yavaşlamasına, belirsizliğe ve büyük projelerin geleceği konusunda endişelere yol açtığını gördük.

7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar geçen sürede, ekonominin yalnızca seçim vaatlerinde konuşulması ve sürekli bir kriz algısı oluşturma çabası geride kaldı. 5 aylık süre içerisinde siyasi istikrarsızlığın ekonomide çarkların yavaşlamasına, belirsizliğe ve büyük projelerin geleceği konusunda endişelere yol açtığını gördük.

1 Kasım sonrasında ortaya çıkan tablo ise, ekonomide yeni bir atılım sürecini başlatabilmek için önemli bir fırsat sunuyor. Siyasi belirsizlik gibi bir sorunu kalmayan Türkiye’nin, zaman kaybetmeden ekonomide gereken reformlara ve güçlü ekonomi için gerekli atılımlara odaklanması gerekiyor.

AK Parti, iktidara geldiği 2002 yılında sağladığı siyasi istikrar sayesinde Türkiye’yi “alt orta gelir gruptan” “üst orta gelir grubuna” çıkartmayı başardığı gibi, şimdi de Türkiye’nin “yüksek gelirli ekonomiler” grubunda yer almasını başarabilir.

Bu yüzden şimdi Türkiye için, “orta gelir tuzağı “ bölgesinde çıkma ve “yüksek gelirli ekonomiler” yani zengin ülkeler grubuna dahil olmak adına önemli bir dönem başlıyor.

ŞİMDİ ÜRETİM ZAMANI

7 Haziran ve 1 Kasım arasındaki oy farkı, AK Parti hükümetlerinin ekonomik ve sosyal kazanımların ve simge projeleriyle birlikte istikrarın garantörü olarak görüldüğünün kanıtı. Siyasi istikrar yanında güçlü bir duruş sergileyen halk, bu kazanımların artarak devam etmesini bekliyor.

Bu yüzden, Türkiye ekonomisinde yapısal reformların gerçekleşmesi ve ekonomide yeni bir başarı hikayesinin yazılması için sağlanan siyasi istikrar iyi kullanılmalıdır.

Yapılacaklar arasında öncelikli olan reel ekonomi ve finansal ekonomi arasında güçlü bir bağın kurulması ve artık reel ekonomiye öncelik verilmesidir. Başta da yüksek teknolojik üretimin desteklenmesi ve artırılması için güçlü “Sanayi ve Yatırım Bankası” modeli uygulanmaya başlanmalıdır.

Bu uygulama, 2012 yılından bu yana ekonomik büyümedeki yavaşlamanın yeniden hızlandırılması için önemli bir adım olacak.

Ayrıca, 2008 küresel ekonomik krizin negatif etkilerini azaltmak için alınan finansal kararlar gözden geçirilmeli ve revize edilmelidir. Bunun için de başta Merkez Bankası olmak üzere bankaların ve BDDK’nın ekonomik büyüme sürecini destekleyici politikaları sahiplenmesi gerekmektedir.

Çünkü ekonomide çarkların yeniden harekete geçmesi, ancak tüm ekonomik aktörlerin ve kurumların eşgüdümlü çalışmasıyla mümkün olacak.

Ekonomik büyümede kilit rol oynayan “enerji”de izlenecek politikalar da çok önemli. Türkiye’nin enerji politikalarındaki anlayış, yalnızca enerji ihtiyacını karşılamaya yönelik dar bir vizyonla şekillenmiyor.

Türkiye, “enerji merkezi” olma yolunda büyük enerji projelerine ev sahipliği yaparak üstlendiği misyonu yeni projeler ekleyerek devam ettirmelidir. Türkiye’ye alternatif rotalar geliştirilmeden, küresel enerji haritasına dahil olmak isteyen diğer ülkelerle işbirliği hızlandırılmalıdır.

Bu durum, ülkeye başta enerji alanında olmak üzere gelebilecek doğrudan yabancı yatırımların artırılmasında da büyük katkı sağlar.

Doğrudan yabancı yatırımlardan bahsetmişken, neden doğrudan yabancı sermaye için yeniden cazibe ülkesi olmayalım? AK Parti bunu geçmişte başardı. 1950-2002 yılları arasında ülkeye giren doğrudan yabancı yatırım miktarı yaklaşık 17 milyar doların altında iken 2006 yılında, yani yalnızca bir yılda ülkeye giren yabancı yatırım miktarı 20 milyar doların üstünde gerçekleşti.

NEDEN ŞİMDİ OLMASIN?

En önemlisi de, makro düzeydeki bu iyileşmelerin tabana daha adil yayılması
ve mikro düzeye de yüksek seviyede yansıması gerekiyor. Bu da, Türkiye’deki güven ve istikrarın pekişmesinin temel faktörü olacaktır.

Türkiye’nin hedefleri çok büyük ve bunun için de yapılacak çok iş var.

[Yeni Şafak, 5 Kasım 2015]

Etiketler: