Türkiye'de eğitim gören bir uluslararası öğrenci mezuniyet töreninde. (Fotoğraf: Berke Bayur/AA)

Yabancı Düşmanlığında Uluslararası Öğrenciler Ayağı

İnsanoğlunun esas ve en büyük düşmanı içerde kendi nefsi (emmaresi) ve dışarda iblis, ancak ne hikmetse insan şu veya bu bakımdan başka bir insanı yabancı belleyip üstüne bir de düşmanlık yapabiliyor. Bu nedenle "yabancı düşmanlığı" gibi bir kavram ve olay ile karşı karşıya kalıyoruz.

İnsanoğlunun esas ve en büyük düşmanı içerde kendi nefsi (emmaresi) ve dışarda iblis, ancak ne hikmetse insan şu veya bu bakımdan başka bir insanı yabancı belleyip üstüne bir de düşmanlık yapabiliyor. Bu nedenle “yabancı düşmanlığı” gibi bir kavram ve olay ile karşı karşıya kalıyoruz.

Yabancı düşmanlığının birçok yönü var. Bunlardan ilk akla geleni göçmenlere yönelik olanıdır. Göçmenler dışında ayrıca bir ülke içindeki tüm yabancı uyruklu olanlar da (zaman ve zemine göre) bu yabancı düşmanlığından nasiplenebiliyor. Turistler, iş adamları ve hatta kısmen diplomatlar bile bu kategori içine girebiliyor. Bu kategoriye dahil edilebilen yani yabancı düşmanlığı ayağı içinde ele alınan gruplardan biri de “uluslararası öğrenciler”dir.

Özetle Türkiye’de Uluslararası Öğrenciler

Türkiye’de yabancı düşmanlığı göçmenlerin yoğunluğu sonrasında başlayan bir süreç ve bu düşmanlıktan uluslararası öğrencilerin nasiplenmesi de çok yeni bir durum, ama uluslararası öğrencilerin varlığı Türkiye için yeni değil. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana üniversitelerimize farklı milletlerden öğrenciler öğrenim yapmaya geliyorlar. YÖK kuruluşu ile belli çabalara rağmen esas sistemli ilk adım Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 1992 yılında başlatılan Büyük Öğrenci Projesi (BÖP) oluyor. BÖP sonrasında uluslararası öğrenci sayıları artıyor ve nihayetinde Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) bünyesindeki adımların da etkisi ile 2010 yıllarda Türkiye’deki uluslararası öğrenci sistemi daha yerleşik hâle geliyor.

Nihayetinde, 2000 yılında 18 bin olan uluslararası öğrenci sayısı gelinen noktada 2022 yılı verilerine göre 300 bin civarını buluyor. Böylece, 2000’de dünyadaki tüm uluslararası öğrencilerin sadece % 0,83’ü Türkiye’deki iken, 2022’de bu oran % 2,9’a yükseliyor. Dolayısıyla Türkiye’de uluslararası öğrenci meselesini konuşmak ve hele hele yabancı düşmanlığı bağlamında ele almak başlı başına önem arz ediyor.

Beyin Göçü Alan Türkiye’ye Uluslararası Öğrencilerin Katkıları

Bu durum, bir yandan da yıllarca “beyin göçü veren ülke” sıfatıyla anılmakta olan Türkiye için “beyin göçü alan ülke” sıfatına sahip olmak anlamına geliyor. Türkiye’ye gelen beyinlerin elbette Türkiye’ye katkıları oluyor.

Öğrencilik dönemlerinde ama esasen mezuniyetlerinden sonra, kendi ülkelerinde almış oldukları görevlerin ve işlerin uzantısı olarak, uluslararası öğrencilerin / mezunların diplomatik-siyasi, sosyo-kültürel, akademik ve ekonomik-ticari anlamda Türkiye’nin lehine önemli katkıları oluyor. Son dönemlerde bu durumu, çokça duyuyor olmak, okumak ve izlemek de bunun göstergesi.

Bu katkılar içinde en öne çıkanı ekonomik yöndür. Bugün, birçok ülkede kamuda ve özel sektörde üst düzey yönetici olan ya da ülkeleriyle Türkiye arasında ticari ilişkilere katkı sunan işadamı Türkiye mezunlarının sayısı azımsanmayacak seviyededir. Bu durum, Türk Cumhuriyetleri ve Balkanlar için normaldi, ama mesela son dönemlerde Türkiye’nin Afrika’daki dış ticaretinde hemen her ülke açısından belli başlı Türkiye mezunu ile karşılaşmak da artık normal.

Ekonomi söz konusu olduğunda mezun olmadan önce de uluslararası “öğrenci” olarak da Türkiye’nin ekonomisine katkıları var. Uluslararası öğrenciler, barınma, beslenme, giysi, eğitim gereçleri, sağlık, ulaşım, haberleşme, boş vakitleri geçirme tercihleri, turlar ve hediyelik eşyalar gibi kalemlerde harcamalar yapıyorlar. İstanbul’da 100 bine dayanan uluslararası öğrenci ve diğer illerdeki sayılar dikkate alındığında ekonomi için önemli bir canlılık işareti demek oluyor bu harcama kalemleri. Bu çerçevedeki bir hesaplamaya göre, uluslararası öğrencilerin sadece harcama kalemleri üzerinden Türkiye’ye katkıları yıllık yaklaşık 2,5 milyar dolar.

Hâl böyle olunca, yabancı düşmanlığının hiçbir şekli kabul edilemeyecek olmakla birlikte, uluslararası öğrencilere yönelik yabancı düşmanlığının da zararlarının neler olabileceğini görmek gerekiyor.

Uluslararası Öğrenciler Hakkında Yapılması Gerekenler: Kapasiteye Uygun Nitelikli Artışla Yola Devam

Türkiye’deki hâlihazır uluslararası öğrenci sayısı 300 bin civarında. Bu sayı ile Türkiye, dünya sıralamasında ilk 10’a girmiş durumda, Avrupa’da da ilk 5’te. Türkiye’nin hedefi de 1 milyon uluslararası öğrenci sayısına ulaşmak (ki 1 milyondan fazla uluslararası öğrenciye ev sahipliği yapan ABD var). Dolayısıyla mevcut sayının en az üç katı artış isteniyor.

Hal böyle olunca, uluslararası öğrencilere yönelik yabancı düşmanlığı kapısını da aralama ihtimali olan bazı riskleri not emek ve bu kapsamda “(şehirlerin ve üniversitelerin) kapasitesine uygun nitelikli artış” üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor.

En önemli risk alanı, uluslararası öğrencilerin “öğrenci ikameti” ile Türkiye’de üniversitelere kayıt olmaları ve barınma hakları edinmeleri sonrasında, öğrencilik yapma yerine “kayıtdışı istihdam” yollarına başvurma ihtimalleridir. Bu ihtimal, ekonomik zorlukların uluslararası öğrencilerin de geçimini etkilediği son yıllar için daha fazla. Bu ihtimalin vücut bulduğunun görüldüğü zeminlerde ve zamanlarda uluslararası öğrencilere yönelik yabancı düşmanlığını da görmek mümkün olabiliyor.

İkinci önemli risk alanı, “güvenlik” bağlamındadır. YTB üzerinden yapılan nitelikli öğrenci kabulleri ve bazı üniversitelerin oturmuş öğrenci kabul sistemleri istisna tutulursa, uluslararası öğrenci kabullerinde belli açıkların olduğu görülüyor. Bu açıklar, terör ve diğer tehlikeli (istihbarat, uyuşturucu vb.) unsurları öğrenci ayağı üzerinden Türkiye’ye sokmak isteyenler için bir fırsat olabiliyor. Bu fırsatların da zaman zaman gerçekleştiğine dair medyada çıkan haberler, ister istemez uluslararası öğrencilere yönelik önce şüphe sonra da yabancı düşmanlığı kapısını aralayabiliyor.

Bu iki önemli risk başta olmak üzere diğer riskleri de bertaraf etme adına yapılabilecek olanlar var. Hepsi başlı başına ele alınması gereken hususlar olmakla birlikte burada kısa olarak yer vermekle yetinelim:

Uluslararası öğrenci (önlisans, lisans ve lisansüstü) kabullerinde standartlaşmaya gidilmelidir. Bu çerçevede, Türkiye’nin devlet stratejisine uygun bölgeler ve ülkeler için öğrenci kabul kotaları standart hale gelmeli ve dönemsel olarak güncellenmelidir. Böylece, belli istismarların önü kapanmış olacaktır ve bu istismarlardan kaynaklı olarak gelişen uluslararası öğrencilere yönelik yabancı düşmanlığı kapısını kapama imkânı olacaktır.

Her şehre düşen uluslararası öğrenci sayısı sınırlandırılmalıdır ve şehre göre bölge/ülke kotaları olabilmelidir, çünkü sosyo-kültürel uyum sorunu olursa, yabancı düşmanlığı ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla ilgili şehrin tarihine, coğrafi konumuma, sosyo-kültürel yapısına uygun ülkelerden öğrenci kabullerinin daha fazla olmasına özen göstermek yerinde hamle olacaktır.

Uluslararası öğrencilerin “kayıtdışı istihdamı” yerine (belli durumlarda lisansüstü öğrencilere verilen kayıtlı istidam haricinde), belli usuller/sınırlar dahilinde istihdamlarının temin edilmesinin yollarına bakılmalıdır. Bu, akademide “araştırma/öğrenci/proje asistanı” şeklinde olabilir, üniversitelerin belli birimlerinde “kısmî zamanlı öğrenci istihdamı” şeklinde olabilir veya yerli öğrencilerin henüz yeterli olmadığı sektörlerde dönemsel olarak istihdam edilmeleri şeklinde olabilir.

En önemlisi, üniversitelerin uluslararası öğrenci dostu kurumsal yapılanmalarının tesis edilmesi elzemdir. Burada i) uluslararası öğrenci sayısına göre birim yapısı, ii) birimlerde çalışanların yabancı düşmanlığını ve nefretini körükleyici profiller olmaması veya olduğu zaman gerekli müdahalenin hızlıca yapılması ve iii) en kritiği de bazı akademisyenlerin uluslararası öğrenci düşmanlığından uzak olmalarının sağlanması başlı başına önemli adımlar olacaktır.

[Sabah 9 Eylül 2023]

Etiketler: