Vatandaşlık, Güvenlik ve Demokrasi: Söylemi Yeniden Kurmak

Uluslararası Vatandaşlık, Güvenlik ve Demokrasi Konferansı, Türkiye gündeminin de merkezinde yer alan üç kavrama ilişkin canlı bir akademik tartışma ortamı sağladı.

Sosyal  bilimcilerin vatandaşlık, güvenlik ve demokrasi kavramları üzerine yaptığı tartışmalar, Demir Perde’nin kalktığı ve Soğuk Savaşın sona erdiği günümüzde ayrı bir öneme sahip.  Savaşlar, ekonomik krizler ve küreselleşme aslında kadim bir sorun üçlüsü oluşturan vatandaşlık, güvenlik ve demokrasi kavramları etrafında yapılan tartışmalara yeni bir siyasi ve sosyal boyut kazandırmış durumda. Doğulu ve batılı ulus devletlerin vatandaşlık ve güvenlik konularına yaklaşımları, demokrasi kavramının da farklı biçimlerde algılanması ve yaşanması sonucunu doğuruyor. Bir kavram konusunda yaşanan kafa karışıklığı diğerlerinin bir baskı rejimi haline gelmesine neden oluyor.

Avrupa ülkelerinde uygulamaya konulan vatandaşlık testleri, etnik ve dini azınlıkların adeta ikinci sınıf vatandaş ve potansiyel suçlu olarak görülmesi, Amerika’da 11 Eylül sonrasında kişisel ve dini özgürlüklerin giderek aşınmaya uğraması, Guantanomo ve Ebu Gureyb skandalları bu konulara ilişkin yeni perspektiflerin geliştirilmesini ve yeni yol haritalarının çizilmesini zorunlu kılıyor. 1-3 Eylül tarihleri arasında İstanbul’da bu konuların masaya yatırıldığı uluslararası bir toplantı düzenlendi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi sponsorluğunda Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), Association of Muslim Social Scientists (AMSS, UK) ve İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumu öncülüğünde düzenlenen Vatandaşlık, Güvenlik ve Demokrasi Konferansı’na Avrupa, Amerika ve Ortadoğu’dan yetmişe yakın akademisyen, sivil toplum örgütü temsilcisi ve araştırmacı katıldı. Musul Üniversitesi’nden on sekiz kişilik bir akademisyen heyetinin de özel davetli olarak izledikleri konferansta konuşmacılar vatandaşlık, güvenlik, çoğulculuk, sivil toplum, insan ve kadın hakları ve demokrasi kavramları etrafında süre giden tartışmalara farklı zaman ve mekânlara has tecrübeleri esas alarak yeni yaklaşımlarla ışık tutmaya çalıştılar. Birçok Avrupa ülkesinde ve Amerika’da yaşayan Müslüman toplulukların  tecrübelerinin de masaya yatırıldığı konferansta, “vatandaşlık” ve “demokrasi” kavramlarının “güvenlik” endişeleri altında nasıl farklılıklar gösterebileceği gözler önüne serildi. Bu farklı uygulamalar, modern siyasal düşüncenin ürünleri olan kavramların ne denli kırılgan olduğunu göstermesi açsısından da kayda değerdi.

Konferansın açılışında Maryland Üniversitesi’nden Prof. Dr. Charles Butterworth “Göz Kırpma Politikaları: Amerika’nın Araplara ve Müslümanlara Bakışı” başlıklı bir konuşma yaptı ve Bush yönetiminin ABD’nin siyasi perspektifini daha önce görülmemiş bir şekilde daralttığını ve özellikle Ortadoğu’daki politik ortamı doğru okuyamadığını belirtti. Butterworth’e göre, geleneksel olarak farklılıkları bünyesinde eritmekle övünen ABD’de özellikle Müslüman ve Arap kökenli insanların 11 Eylül sonrasında çektikleri sıkıntılar bu iddiayı artık anlamsız hale getiriyor. Butterworth, küresel bir güç olan Amerika’nın son altı yıldaki politikalarını devam ettirmesi halinde hızlı bir güç erimesiyle karşılaşacağını belirtti.Konferansın açılış oturumunda konuşan Malezya eski Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Dr. Enver İbrahim, Müslüman toplumların kendi özgün değerleriyle küresel gelişmeler arasındaki gerilimi iyi tahlil etmeleri gerektiğini söyledi. Enver İbrahim’e göre İslam dünyasındaki siyasi ve entelektüel gelişmeleri sadece birer iç ya da dış sorun olarak okumak hatalı bir yaklaşım. Dr. İbrahim Müslüman aydınlar arasındaki tartışmaların İslam dünyasının geleceği açısından büyük önem taşıdığına da dikkat çekti.

Konferansın en ilgi çeken tebliğlerinden birini sunan Londra Westminster Üniversitesi Demokrasi ve İslam Programı Merkezi Direktörü Abdulvehhab el-Efendi, modern ulus devletlerin ahlaklı politikalar üretemeyeceğini savunan genel kabule yönelik eleştirilerini tarihi bir perspektiften sundu. Modernitenin bu bağlamda ortaya çıkardığı sorunları irdeleyen el-Efendi, İslamcı hareketlerin tarihi tecrübelerden çıkaracakları derslerle modern devletin demokrasi ve güvenlik ilişkisinde karşılaştığı sorunlara yeni çözümler üretebileceklerini savundu.

Avrupa’nın önde gelen siyaset bilimcilerinden Bobby Sayyid ise, belli medeniyet ve kültürlerin demokrasi fikrine doğası gereği uymayacağı ve baskıcı yapıların bu toplumlara hâkim olacağı yönündeki fikirlerin tarihi gerçeklikle bağdaşmadığını vurguladı. Son yıllarda “teröre karşı savaş” başlığı altında yürütülen politikaları eleştiren Sayyid’e göre bunlar aslında Müslüman toplum ve politikaların demokrasiyle uyuşmadığı yönündeki ön kabulün bir uzantısı. Dr. Sayyid, özellikle “İslamcı” etiketi altında kötülenen siyasi oluşumların dini kimliklerini tamamen dışarıda bırakarak politika yapmalarını istemenin tek tipleştirici modernlik algısının bir sonucu olduğunu belirtti.

Amerikalı araştırmacı İmadaddin Ahmed İslam tarihinde görülen şiddet-dışı ve pasifist direniş örneklerinin Batılı toplumlardaki örneklerine dikkat çekti. Amerikalı aktivist Thoreau’nun kölelik düzeninin devamına ve Meksika Savaşı’na katkı sağlayacak yeni vergilere karşı çıktığını söyleyen Ahmed, İslam dünyası ile Batılı toplumlardaki direnişlerin çoğunda din öğesinin ortak olduğunu belirtti. Ahmed’e göre barışçıl bir direniş kültürünün köklerini İslam kaynaklarında bulmak mümkün.

Bosnalı genç akademisyen Ahmet Alibasic de “İslam’da Ötekinin Yeri” başlıklı konuşmasında, dini kaynakların dinsizlik ve ahlaki göreceliliğe göz yummadığını, fakat çok dinli toplumların işleyişine imkân tanıyan sınırlı bir göreceliliğe izin verdiğini belirterek bu yöndeki İslam hukuku uygulamalarından bahsetti. Fatih Üniversitesi’nden Berdal Aral, Türkiye’nin küresel güçler tarafından İslam ülkelerine bir model ülke olarak sunulmasının yanlış olduğunu belirterek bu yöndeki söylemlerin Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi tecrübesiyle uyuşmadığını belirtti. Konferansın ilgi çeken konuşmacılarından Jeremy Henzell Thomas ise, vatandaşlık tartışmalarında kimliğin mezhepçilikten, birlikteliğin tek tipleştirici söylemlerden arındırılmasının şart olduğunu, aksi takdirde medeniyetsel narsizm ve kültürel üstünlük temelli tek kutuplu dünya siyasetinin aşılamayacağını vurguladı. Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Gül Kurtoğlu, siyasi İslam’ın İslam dünyasında farklı temsillerinin bulunduğunu belirterek bunların her zaman bastırılmış olmadığını söyledi. Kurtoğlu, Avrupa’da ve Müslüman dünyadaki siyasi İslam tecrübelerinin birbirini yakından etkilediğine dikkat çekti. Sekülerizm- vatandaşlık ilişkisine dikkat çeken London School of Economics’den John Madeley Avrupa’nın sekülerlik tecrübesini tartıştığı konuşmasında Avrupa’da özellikle devlet düzeyinde sekülerliğin sanıldığı kadar yaygın ve baskın olmadığını söyledi.

Uluslararası Vatandaşlık, Güvenlik ve Demokrasi Konferansı, Türkiye gündeminin de merkezinde yer alan üç kavrama ilişkin canlı bir akademik tartışma ortamı sağladı. Bu kavramların bundan sonra nasıl bir mecra izleyeceği hem sosyal bilimcilerin hem de siyasi aktörlerin gündemini işgal etmeye devam edecek.

Konferans hakkında daha fazla bilgi için bkz: www.csdconference.com

Etiketler: