“Uzmanlık” Adı Altında Türkiye Düşmanlığı

Mahalleden duydukları dedikoduları Türkiye gerçeği zannederler...

Kendilerine Türkiye uzmanı diyen tipler çok zor günler yaşıyor.
Türkiye’ye dair her ne söyledilerse boş çıktı. Türkiye’yi anlamaya çalışmak yerine tehdit etmeyi sürdürdüler ve gün geçtikçe daha da marjinal hale geldiler.
Zaten ömrüm boyunca ülke/bölge çalışmalarını sevmedim. Çalışanları da kıymetli bulmadım. Hele mesele Türkiye olduğunda bir sürü iş bilmez adam Türkiye uzmanıyım diye ortaya dökülür. Çat pat Türkçe öğrendiler mi, kendilerine çat pat İngilizce bilen iki de arkadaş buldular mı başımıza allame kesilirler.
Halbuki Batı’da özellikle Amerika’da ülke/bölge uzmanları genelde üçüncü sınıf akademisyenler olur. Teorik tutarlığa kafası basmayan, doğru düzgün metot bilmeyen ve esasında araştırma nasıl yapılır pek anlamayan tiplerdir bunlar. Üniversiteyi bitirince yurtdışında üç beş yıl geçirmişlerdir.
Ya dış işlerinde ya da orduda görev almışlardır. Genç bir bürokrat olarak erken yaşlarında Türkiye’de bulunmuş, üç beş bar gezmiş, dört beş Türk tanımıştır. O tanıdığı tipler de belli semtlere ait ve aslında Türkiye kamuoyunu temsil kabiliyeti oldukça düşük profillerdir. Yani tanıştıkları Türkler de zaten bu ülkeye yabancıdır.
Ama Türkiye uzmanları çoğunlukla kendi devletlerinin tanıdığı burs imkanlarıyla Türkiye’de bulunmuştur.
Yaptıkları doğru düzgün bir saha araştırması değildir. Mahalleden duydukları dedikoduları Türkiye gerçeği zannederler.
Dedikoduları derleyip ortaya bir ana metin çıkartırlar. Sonra bunlara bir yerlerden yani kendi ülkelerinin çeşitli kurumlarından çeşitli veriler sızdırılır.
O veriler de ana gövdeye eklendi mi ortaya ya bir doktora tezi ya da bir kitap çıkar.
Aslında kaynağı istihbarat verisidir. Metodu sokak dedikodudur. Teorik çerçevesi yoktur. Hepsi Türkiye’nin istisnai bir örnek olduğu vurgusu üzerine kuruludur. Nedense Türkiye hep kendine has özellikleri olan bir ülke olarak tanımlanır. Hep farklılıklar ön plana çıkartılır. Her üçüncü sınıf akademisyen gibi genellemeden kaçar. Gördüğünü gerçek zanneder. Duyduğunu doğru kabul eder.
Ortaya sonuç olarak gayri ciddi ülke raporları çıkar. Ama bu adamların anadili İngilizcedir.
Anlatımları iyidir. Batılı yayınevlerinde bağlantıları vardır.
Yayın mecrası bulmakta güçlük çekmezler.
Halbuki ürkek Türk akademisyen bir metin yolladığında bu yayınevleri bırakın şekil ve üslubu içeriğe bile karışır. PKK’ya terörist demenize bile müsaade etmez mesela. Bu nedenle de Türkiye üzerine üretilen literatür genelde bu adamların eline kalır.
Arada hem Batı’dan hem Türkiye’den çıkan ender ve büyük isimler istisna tabii. Ama özellikle son dönemde bu adamlar daha da sığ daha da cahil hale geldiler. Sığlaştıkça siyasallaştılar. Siyasallaştıkça da marjinalleştiler.
İsim isim sayabilirim bu tipleri. Ama gerek yok. Halbuki bu konularla pek ilgilenmem. Yazdıkları şeyleri okumak yerine göz gezdiriyorum. İlginç bir tek lafa rastlamıyorum. Yeni bir tek bulgu bile yok. Ama oturup Türkiye’de iktidarın nasıl değişmesi gerektiğini yazıyor. Twitter’a şöyle bir göz atın.
Artık sadece birbirlerini rtleyip birbirlerini favlayan beş tane soytarı kaldı..

[Takvim, 3 Mart 2018]

Etiketler: