‘Ülkemizden Mültecileri Değil, Irkçılığı Defedelim’

Akademisyenler, bazı belediyelerin Suriyelilere yönelik yardımları kesme ve plajlara girmelerine izin vermeme gibi uygulamalarını ırkçılık olarak nitelendirerek eleştirdi.

Akademisyenler, bazı belediyelerin Suriyelilere yönelik yardımları kesme ve plajlara girmelerine izin vermeme gibi uygulamalarını ırkçılık olarak nitelendirerek eleştirdi.

İstanbul Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Ali Büyükaslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bazı belediyelerin Suriyelilere yönelik yasakçı uygulamalarının, hangi gerekçeyle olursa olsun, yasal temellere dayanmadığı sürece ırkçılığın tezahürü olmasından başka bir anlamı bulunmadığını söyledi.

Yasal gerekçelerin de insan hak ve özgürlüklerini gözetmek durumunda olduğunu vurgulayan Büyükaslan, “Bir insanın aidiyeti bir yasağın temelini oluşturmamalıdır.” diye konuştu.

Büyükaslan, bu tür uygulamaların, insanların bir sürecin mağduru olarak başka bir ülkeye zorunlu göç etmesinin sebeplerini ortadan kaldırmaya çalışmak yerine mağduriyeti artırmaya yönelik bir çaba olduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:

“Bir insanın bir sonucun gereği olarak bir yerde bulunması, eğer yasal zeminde onu engelleyecek bir durum yoksa, buna ilişkin yapılacak her türlü engellemeler ne vicdani ne ahlaki ne de insanidir. Hatta çok daha ötesine gidersek ırkçı bir uygulamadır. Başkalarını ırkçılıkla suçlayanların kendilerinin aynı suçu işlemeleri de en hafif ifadesiyle aymazlıktır.”

Prof. Dr. Ali Büyükaslan, bazı belediyelerin “yaptık oldu” türü yaklaşımları ile bunun da sadece Suriyelilere yönelik olmasının bir zamanlar Almanya’da Türk vatandaşlarına uygulanan ayrımcı, ırkçı politikalarla aynı olduğunu söyledi.

Suriyeliler için “gitsin savaşsın” türü söylemlerin de en az plajlara almamak kadar tehlikeli bir ırkçılık boyutunda olduğuna dikkati çeken Büyükaslan, şöyle devam etti:

“Gitsin savaşsın, demek gitsin ölsün demekle aynı anlamdadır. Bunu söyleyenlerin çokça dillendirilen empati kelimesinin gereğini yaptıklarında ne düşüneceklerini merak ediyorum. Savaşın çirkin yüzü bir tarafa zaten savaşması gerekenler orada savaşıyor. Bu açıdan bakınca kendi ülkesinde başkasından ihale alarak 15 Temmuz’da darbeye kalkışanlara engel olmak yerine onları alkışlayanlarla, yine aynı anlayışla hareket edip banka kuyruklarına girenleri, darbecilere karşı ülkelerini savunmak yerine market kuyruğuna girip bekleyenleri aynı kefeye koyabiliriz. Değişen bir şey yoktur kafa yapısı olarak.

Bugün Suriyeliyi almayan yarın başka gerekçeler üreterek başkalarını da almama hakkını kendinde görür. Kimsenin kimseye Adem’in çocukları olmanın ötesinde bir üstünlüğü olmadığına inanıyorum.”

“Şehitlerin nedeni mültecilermiş gibi davranmak kabul edilemez”

Siyasetçi ve eski milletvekili Ufuk Uras da Güney Afrika’da Mandela ve arkadaşlarının ırkçılığa karşı mücadelesinin başarıya ulaşmasından önce orada da sahillerin siyahlara yasaklandığının görüldüğünü belirterek, şunları kaydetti:

“Alan tahsisi ile sorunu çözmek yerine yoksulluğu ve şehitlerin nedeni mültecilermiş gibi davranmanın kabul edilebilir bir yanı yok. Suriyeliler bizim dayanışma içinde olmamız gereken kardeşlerimiz. Belediyelerde görülen bu sistematik nefret söylemine karşı tutum almak gerekiyor. Ülkemizden mültecileri değil ırkçılığı defedelim. Onları ne ötekileştirelim ne de düşmanlaştıralım.”

“Suriyelilerin topluma kabulünü ve entegrasyonunu güçleştirecektir”

SETA Avrupa Araştırmaları Direktörlüğünden Zeliha Eliaçık da temel hak ve özgürlükler açısından bütün bir gruba böyle bir yasağın getirilmesinin kabul edilemez olduğunu söyledi.

Bu yasağın kimseye faydasının olmadığını dile getiren Eliaçık, bu zihniyetin getirdiği yasağın Türk halkının zihninde, Suriyelilere yönelik belirli bir olumsuz algının yerleşmesini sağlayacağını kaydetti.

Eliaçık, zaten Türk halkı nezdinde Suriyelilere yönelik gerçek dışı algıların hakim olduğuna işaret ederek, “Örneğin Suriyelilerin potansiyel cinsel suçlu olarak Türklerin zihnine yerleşmesine yol açacaktır. Bu tür yanlış imajlar, algılamalar ve damgalamalar Suriyelilerin topluma kabulünü ve entegrasyonunu güçleştirecektir.” dedi.

Böylesi bir horlanmaya, aşağılanmaya ve ötekileştirmeye maruz kalan özellikle de Suriyeli gençlerin nefret ve öfke hissine kapılacağını belirten Eliaçık, “Bu yasağı koyan yetkililer bu nefretle nasıl baş etmeyi düşünüyorlar? O insanların yaşayacağı bu duygu Türk toplumuna da olumsuz olarak dönecektir. Onların topluma uyumlarını güçleştirecek ve uzun vadede radikalleşmelerine yol açacaktır.” ifadelerini kullandı.

Suriye savaşından kaçarak Türkiye’ye göç etmeye başlayan Suriyelilerin ergen yaştaki gençleri Türkiye’de doğduğu için kendi vatanlarını tanımadığını dile getirerek, bu türden yasaklarla Türkiye’yi vatan olarak görmek isteyen kişilere aşağılanma ve horlanma duygusu yaşatılmasının kabul edilemeyeceğini kaydetti.

Toplumsal barışa ket vuran bu tür uygulamaların sorumsuzca olduğunu belirten Zeliha Eliaçık, şöyle konuştu:

“Bir yerde halk bizi rahatsız ediyor diyerek Suriyelileri sokakta görmek istemediğini söylese yasa koruyucular ve idareciler halkın bu algılarını, tepkilerini yasalaştıracaklar mı? Tam tersi yasa koyucular, idareciler ve aydınlar algıları yasalaştırmak için değil, aksine bilgi ve sorumlulukla ehilleştirmek için vardır. Bu uygulamalar halk nezdinde puan getirebilir ancak halkın her dediğini, her algısını yasalaştıramazsınız. Temel haklar ve özgürlükler halkın ve kitlelerin insafına bırakılamaz. Bir yerde kural ihlali, örneğin tacizler varsa o plajlarda bunu yapan şahıslara karşı yaptırımlar uygulanır, yasak ve ceza genelleştirilerek bu kişilerin ait olduğu kültürel ve etnik guruplara uygulanamaz. Yapılırsa bunun adı etnik yahut kültürel ayrımcılıktır. Bu ve benzeri yasakları asla toplumsal barışa hizmet eden adımlar olarak görmüyorum. Yetkililerin daha sorumlu davranması gerekir. Suriyeliler meselesinde siyasilerin vazifesi toplumsal grupları birbirine karşı kışkırtmak değil, haklar ve ödevler, özgürlükler ve sorumluluklar dengesinin kurulmasını sağlamaktır. Bu ve benzeri yasaklar sınıfsal ve kültürel bir kibrin tezahürü değilse, siyasi popülizmin bir ürünüdür.”

“Kendini cemaat gibi gören toplumun doğal sonucu”

İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhat Kentel de Türkiye’de ulus inşasının büyük ölçüde aynılaştırma ya da homojenleştirme üzerine kurulduğu için, “yabancı” gibi görünenlere yönelik tepkilere çok sık şahit olunduğunu söyledi.

Bazı belediyelerin Suriyelileri plajlara sokmamasının kendini cemaat gibi gören bir toplumun doğal sonucu olarak göründüğünü dile getiren Kentel, şöyle devam etti:

“Suriyeliler özelinde başka bir boyut daha var. Suriyelilere kucak açan ve bu açıdan mükemmel bir insanlık örneği sergileyen Türkiye’de siyasi kanatlar bugün bir yandan onları plajlara sokmazken, diğer yandan başka siyasi kanatlar da bize uyması, adam edilmesi ya da zar zor tahammül edilmesi gereken varlıklar olarak görüyor. Yani Avrupa’da yaşayan Türklere karşı olan ırkçı tavırlar gibi ‘ya bize uyarsınız ya da kapı dışarı ederiz’ söylemleri giderek hakim oluyor. Hatta misafir olarak kapı açılan bu muhtaç insanları başka ülkelere karşı bir koz olarak bile kullanabiliyoruz.”

[AA, 13 Haziran 2019]

Etiketler: