Başkent Tunus

Tunus’un Yeni Anayasası Ne Vadediyor?

Öngörülemez siyasal atmosfer Tunus'un hâlihazırda boğuştuğu ekonomik sorunların çözümüne hiç de iyi gelmeyecek.

Arap Baharının ilk fitilinin ateşlendiği ve görece istikrarlı bir demokrasiyle neticelendiği tek ülkeydi Tunus. Genç seyyar satıcı Bouazizi’nin Zeynel Abidin Bin Ali rejimine karşı isyanıyla başlayan devrim kısa sürede bütün Ortadoğu’ya yayıldı. Kitlesel protestoların görüldüğü diğer Arap ülkelerinde demokrasi ve özgürlük talepleri iç savaş ve darbelerle neticelendi. Tunus’ta ise 2011’deki Yasemin Devrimiyle 23 yıllık Bin Ali iktidarı devrildi, ülkenin parçalı siyasal yapısına rağmen seçimler düzenlendi, koalisyon hükümetleri kuruldu, 2014’te yeni bir anayasa kabul edildi.

Şüphesiz hiçbir doğum sancısız olmaz. Tunus’ta da demokrasiye geçiş zorlu bir süreci beraberinde getirdi. Siyasal krizler, dağılan koalisyon hükümetleri, ekonomik sorunlar ve kamu hizmetlerindeki aksaklıklar toplumsal hoşnutsuzluğa yol açtı. Ancak bunlar Tunus’a özgü ve Tunus’un demokrasiye geçişinden kaynaklı problemler değil. Dünyadaki diğer pek çok demokrasiye geçiş örneğinde benzer deneyimlere rastlamak mümkün. Bu tür geçiş aşamalarında eski rejimlerin destekçileri yaşanan sorunları istismar ederek yeni otokrasiler kurmaya çok heveslidir. Oysa seçimlerin düzenlenmesi ve yeni hükümetlerin kurulması sihirli bir değnek etkisi yaratmaz, yalnızca uzun vadede tesis edilecek demokratik hukuk devleti için bir başlangıçtır. Ayrıca Tunus’ta veya Doğu Bloku ülkelerinde rejim geçişi sonrası halkın gündelik hayatını olumsuz etkileyen sorunların daha ağırları eski rejim dönemlerinde de yaşandı.

Benzer tecrübelerin gösterdiği gerçeklere rağmen geçtiğimiz yıl Tunus’ta 2011 sonrası elde edilen demokratik kazanımları baltalayan bir gelişme yaşandı. 25 Temmuz 2021’de Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said 2014 Anayasasının 80. maddesine dayanarak parlamentoyu askıya almış, Başbakan Hişam el Meşişi’yi ve kabineyi azlederek tüm yürütme gücünü kendisinde toplamıştı. 80. maddenin bu türden bir girişime cevaz vermediği açıktır. Her şeyden önce bir çeşit olağanüstü hal düzenlemesi getiren bu hüküm meclisin kapatılmasına imkân vermiyordu. Tam tersine söz konusu maddenin ikinci fıkrası cumhurbaşkanının olağanüstü yetki kullandığı durumlarda parlamentoyu feshedemeyeceğine ilişkin bir garanti dahi sunuyordu. Yine de bu hüküm yapılan müdahaleyi “yumuşatacak” bir hukuki enstrüman olarak kullanıldı[1].

Said’in Yeni Anayasası

Geride bıraktığımız bir yılda Said tek başına ülkeyi yönetti, kendi isteğiyle bir anayasa taslağı hazırlandı. Bilindiği gibi anayasaların içeriği kadar yapım yöntemleri de başarılarını tayin eden bir faktördür. Anayasalar demokratik temsil kabiliyetini haiz meclisler tarafından hazırlanmalı, anayasa yazım sürecine vatandaşların ve farklı toplum kesimlerinin katılımını sağlayacak (anketler, bireysel/kolektif anayasa önerileri sunma gibi) mekanizmalar oluşturulmalıdır. Son safhada ise hazırlanan nihai teklif, milletin onayına sunulmalıdır. Böylece ortaya çıkacak bir anayasa toplumun kahir ekseriyetinin benimseyeceği kurucu metin hüviyetini kazanabilir.

Tunus’ta ise anayasa taslağı için bu yılın başında halkın görüş ve önerilerini iletebileceği çevrimiçi bir platform kuruldu. Halkın yalnızca yüzde yedisi bu sürece katıldı. Anayasayı yazacak komisyon ise Cumhurbaşkanı Said tarafından atandı. Yaklaşık bir ay içinde hazırlanan bu anayasanın yazım sürecine siyasi parti ya da sivil toplum katılımı olmadı. Dolayısıyla anayasa anlamlı düzeyde demokratik katılım olmaksızın sadece teknik bir hukuk komisyonu tarafından yazılmış oldu. Cumhurbaşkanı Said kendisine sunulan taslağı, üzerinde bazı değişiklikler yaptıktan sonra 30 Haziran’da Resmi Gazete’de yayınladı. Anayasa önerisinin açıklanmasıyla referandum tarihi olan 25 Temmuz arasında bir aydan kısa bir süre vardı. Dolayısıyla anayasa metni yeterince tartışılmadan referanduma sunulmuş oldu. Ana akım siyasi partilerin boykotu altında gerçekleşen halk oylamasında katılım yalnızca yüzde 30,5 oranında kaldı. Anayasa ise yüzde 94,6’lık evet oyuyla kabul edildi.

“Cumhurbaşkanı ve Diğerleri”

Yeni anayasa Said’in son bir yılda sergilediği yönetim göz önüne alındığında sürpriz olmayacak biçimde cumhurbaşkanını siyasal sistemin merkezine yerleştiriyor. Yarı başkanlık sistemi öngören 2014 Anayasasının aksine yeni anayasanın getirdiği hükümet sisteminin kuvvetlerin birbirini dengelemesi ve denetlemesine ilişkin demokratik ölçütleri karşıladığını söylemek güç. Yeni anayasayla cumhurbaşkanının yasama, yürütme ve yargı üzerindeki otoritesi güçlendiriliyor.

2022 anayasasında yarı başkanlık sistemini hatırlatırcasına bir başbakan ve kabine var. Ancak başbakan ve bakanlar cumhurbaşkanı tarafından atanıyor ve azledilebiliyor. Hükümet üyelerinin atanmasında parlamentonun herhangi bir rolü yok. 87. madde açık bir şekilde yürütme yetki ve görevinin cumhurbaşkanında olduğunu, başbakan ve kabinesinin ona bu görevinde yardımcı olacağını söylüyor. Yine kuvvetler arası asimetriyi tahkim eden bir başka husus da cumhurbaşkanına meclise kanun teklifi sunabilme yetkisi verilmesidir. Bu teklifler yasama organı tarafından öncelikli olarak görüşülecek.

Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıl ve en fazla iki defa seçilebiliyor. Ancak “savaş” ya da “yakın bir tehlike” hallerinde cumhurbaşkanının görev süresi kanunla belirsiz bir süre için uzatılabiliyor (m. 90). Bu hüküm tanımlanmamış koşullara bağlı olarak ve sınırsız bir süre için keyfi bir rejim ihdas edilmesi riski taşıyor. Nitekim Said’in bizzat atadığı Anayasa yazım komisyonunun başkanı Sadok Belaid yayınlanan metnin kendilerinin Said’e sundukları taslaktan farklı olduğunu söylüyor ve 90. maddeye işaret ederek yeni anayasanın ülkeyi “sonsuz bir diktatörlüğe” götüreceğine dikkat çekiyor. Öte yandan sivil ve askeri bürokrasideki üst düzey pozisyonlara yapılacak atamalarda da nihai yetki cumhurbaşkanında olacak. Cumhurbaşkanını bu denli olağanüstü yetkilerle donatan anayasa ona ayrıca tam bir dokunulmazlık zırhı da sunuyor.

Yasama ve Yargı

Yeni anayasa Temsilciler Meclisi ve Bölgeler ve İller Ulusal Kongresi şeklinde çift kamaralı bir yasama organı öngörüyor. Kongre üyeleri iki aşamalı bir seçimle belirleniyor. Parlamentonun gensoru önergesi sonrası hükümeti düşürmesi üçte iki gibi gerçekleşmesi zor bir çoğunluğun güvensizlik oyuna bağlı. Bununla birlikte Meclis bir yasama döneminde arka arkaya iki hükümeti güvensizlik oylamasıyla düşürürse cumhurbaşkanına parlamentoyu feshetme ve seçimleri yenileme yetkisi veriliyor. Buna karşılık Meclis hiçbir halde cumhurbaşkanının görevine son veremiyor. Milletvekillerinin parlamentoda yaptıkları konuşmalardan dolayı hakaret ve iftira gibi suçlardan dolayı yargılanmaları mümkün hale getirilerek dokunulmazlıklar zayıflatılıyor.

Yargıdaki görünüm de pek farklı değil. Her ne kadar henüz kurulamamış olsa da 2014 Anayasası, Anayasa Mahkemesinin dört üyesinin meclis, dört üyesinin cumhurbaşkanı, dört üyesinin de Yüksek Yargı Kurulu tarafından atanmasını öngörmüştü. Yeni anayasa ise mahkemenin üye sayısını dokuza indiriyor ve tüm üyelerin cumhurbaşkanınca atanacağını düzenliyor.

Anayasanın hazırlanma biçimi ve muhteviyatı Tunusluların Yasemin Devrimindeki taleplerinin dikkate alınmadığına işaret ediyor. Cumhurbaşkanı Said’in iki Temmuz arasındaki yönetimi de anayasa üzerindeki şüpheleri derinleştiriyor. Bu öngörülemez siyasal atmosfer Tunus’un hâlihazırda boğuştuğu ekonomik sorunların çözümüne hiç de iyi gelmeyecek.

 [Sabah, 30 Temmuz 2022]

Etiketler: