AFP PHOTO / Mandel NGAN

Trump’lı Yeni Dünya – III

TPP anlaşmasının, hesapta ABD'nin yanına hiç de fena olmayan ekonomik karlar bırakacağı projekte edilirken, konunun aslen daha yüce amaçları olduğu da malum.

Serimiz ilerliyor… Trump’lı yeni dünyada NAFTA’yı tartıştıktan sonra, yeni Başkan’ın yarışırken sataştığı diğer bir mevzu olan Trans-Pasifik Ortaklığı’na (TPP) geçmiştim. Ve bu işten, bu işe taraf olmayan Çin’e de pay düştüğünü söylemiştim. Şimdi devam edelim.

TPP anlaşmasının, hesapta ABD’nin yanına hiç de fena olmayan ekonomik karlar bırakacağı projekte edilirken, konunun aslen daha yüce amaçları olduğu da malum. Nitekim daha önce çok kereler işlediğim üzere, Obama TPP’yi, Asya-Pasifik’te Çin hâkimiyetinin önüne geçme stratejisinin bir ayağı olarak kurgulamıştı.

Trump’ın ise anlaşmayı “felaket” olarak nitelendirdiğini ve görevi alır almaz baltalayacağını bolca işittik. Ona göre TPP, kimsenin okumadığı 5600 sayfalık komplike bir rezalet. Yeni Başkan’ın hemen her sözünün icraata yüzde kaç döküleceği elbette belirsiz ancak TPP konusunda nispeten daha acımasız bir giriş yapması beklenebilir. DC’de bir sabah sağından kalkıp “haydi en azından bir müzakere edelim” diyebilecek bir Trump senaryosunda bile, işler sürüncemede olacak. Dolayısıyla TPP, önümüzdeki dönemde felç ile ölüm arasında bir yerlerde sürünecek gibi duruyor.

ÇİN’E ARMAĞAN

Buradaki kararın ise, rasyonel olarak bakıldığında, muhtemel kazançların yanı sıra kayıpları da göz önüne alması gerekiyor. Evet, TPP’ye kapıyı kapatmak ABD için, şu hesaplanan ekonomik kazançlardan caymak demek olacak ancak daha da ötesinde, acaba ekstra zararlara sebep olacak mı? İşte Çin hikâyesi, bu noktada devreye giriyor: TPP’nin gerçekleşme ihtimalinin zayıflamasıyla birlikte, Çin’in şu günlerde bahtiyar olduğu inkâr edilemez. Zira TPP’den vazgeçen bir ABD, Çin açısından bölgedeki nispi güçlenme potansiyeli kırılan bir ABD anlamına gelecek. Böylelikle Çin’in, bölgeyi ekonomik anlamda domine etmek için eline geçmiş fırsatlar yeşerecek.

Nedir? Çin’in zaten bölgede ne zamandır üzerinde durduğu ve ASEAN+6 büyük Asyalı’nın Pasifikli’nin taraf olduğu RCEP (The Regional Comprehensive Economic Partnership) ortaklığı çalışmalarının hızını artırmasıdır. Şartlar farklı olabilir, pürüzler de olabilir ancak TPP’nin flu olduğu bir ortamda, “RCEP neden olmasın” denecektir. Bakın Japonya açık açık, “TPP olmayacaksa dikkatimizi RCEP’e çeviririz” dedi bile.

Ben bu satırları yazarken Peru, Trump’lı yeni dünyada tüm bunların tartışılacağı ve ABD ile Rusya’yı da kapsayacak bir APEC toplantısına uyanıyor. Bölge ekonomilerinden Lima’ya dökülecek söylemleri, Pazar gününe kadar merakla izleyeceğiz.

Sonuç olarak ise, Asya-Pasifik’te TPP dışında ve ABD’nin dâhil olmadığı bir formatın doğması, Trump ekonomisinin bölgedeki fırsatlardan mahrum kalmasını ve rekabetçiliğinin zedelenmesini beraberinde getirebilir. Dolayısıyla Trump’ın bunu gözden kaçırmaması gerekiyor ki, başta belirttiğim Çin odaklı stratejik niyetler de işin diğer parçası. Bu bağlamda, ekonomik saikler bir yana, ABD’nin askeri anlamda Pasifik’ten vazgeçmeyeceği düşüncesindeyim. Hatta Trump yönetiminin şimdiden, askeri gücü korumak şöyle dursun, artıracağına dair bazı sinyaller bile alıyoruz.

ÇİN ÇARPMIŞ

Tabii TPP ile mevzuya ister istemez karışan Çin’i, Trump’lı dönemde direkt etkiler de bekliyor. Nitekim malumunuz, 45. Başkan adaylığının en ateşli tartışma konularından biri de, Çin-ABD ticareti olmuştu. Son duruma (2015) bakıldığında, Çin ABD için 3 numaralı ihracat ve 1 numaralı ithalat pazarı. Bu ilişkiden Çin’e doğan ticaret fazlası Trump’ı kızdırırken, kampanyasında haykırdığı “Çin’in ABD’yi çarptığı” yönündeki ağır ithamlar da hala kulağımızda…

Bu bağlamda (kendi bazı markalarının da üretim üssü olan) Çin’den gelen ithal ürünlere %45 vergi vurulabileceği dahi dilinin ucundan çıkıveren Trump’ın bu derece ileri gitmekte ne gücü ne de cesareti olmayabilir. Gerek yetki sınırları, gerek misilleme yeme durumu gerekse DTÖ gereğince… Hayır, bir de kaçtı gitti denen çoğu işin bu saatten sonra geri gelmesi de tartışma konusu… Bununla birlikte, yeni Başkan’ın Çin dolaylarında bir şeyler karıştıracağı ise kesin. Bu ise, derecesine bağlı olarak, gerek ABD ve Çin ekonomileri, gerekse buradan yayılacak algıyla gerçek karışımı zincirleme küresel etkiler açısından hoş olmayan riskler barındırıyor.

Ve Trump’ın, Çin’in, güçlenme potansiyeli bağlamında Rusya ile kaynaşmasını da sakıncalı bulduğunu ekleyerek noktayı koyayım.

Gelecek yazıda, Rusya ve diğer petrolcülerle buluşmak üzere…

[Yeni Şafak, 18 Kasım 2016]

Etiketler: