Ekonomik ve siyasi sorunlar artınca, toplumun bir kısmı radikal sağın ve solun söylemlerine tav oluyor. Bir kısmı da İspanya’nın Podemos’u, İtalya’nın Beş Yıldız Hareketi, ya da Macron’un Yürüyüş Hareketi gibi daha popülist yeni oluşumlara yöneliyor.
Gösterilerin Fransadaki etkisi hissedildikçe diğer ülkelere sıçraması. Sosyal bilimlerde bu duruma "difüzyon etkisi" deniliyor. Arap isyanlarında da benzer bir durumun yaşandığını da ayrıca hatırlatalım.
Doğu Avrupa'da 'otoriterlik' rüzgârı zaten esiyordu. Şimdi Kıta Avrupa'sında merkez siyasetin çöküş süreci hızlanıyor. Fransa'nın krizini Britanya'nın Brexit tercihini yönetmekte zorlanmasıyla, İtalya'nın AB ile ilişkilerdeki sorunlarla, Almanya'da AfD'nin iktidar ortağı olacağının beklenmesiyle birlikte okumak gerekli.
Sadece Avrupa değil. Benzerlerine dünyanın diğer coğrafyalarında da rastlıyoruz. Amerika'dan Hindistan'a, Brezilya'dan İngiltere'ye kadar çok sayıda ülkede ana akım siyaset kaybediyor. Yerine popülist ve tepkisel dil kullanan liderler seçiliyor.
Batı demokrasileri uzun süredir bir bunalıma doğru sürükleniyor. Merkez partiler eriyor. Sağ ve sol radikal siyasi yapılar güçleniyor. Bu eğilim, toptan ve derin bir krize kadar da devam edecek…