Başörtüsü Teklifi Meclis Gündeminde

Başörtüsü Teklifi Meclis Gündeminde

Yeni Anayasada da din ve vicdan özgürlüğü bu kazanımlar korunarak toplumsal barışı sağlayacak ve keyfi sınırlamaları önleyecek şekilde düzenlenmelidir.

Devamı

Raporda öncelikle başörtüsü meselesinde bugünkü aşamaya nasıl gelindiği üzerinde durulmaktadır.

Avrupa'da insan haklarının dışarıdan gelen 'öteki' paydaşları çoğaldıkça 'haklar' dönemi de kapanıyor.

Devletin kadınların başörtüsü ile uğraşmayı bırakması, ‘kavgayı' sonlandırmıyor ve bu mücadele tam bir zaferle sonlandırıldı zannedenler, yanılıyor. Evet, bugün de bir “başörtüsü kavgası” devam ediyor ve aslında bu kavga dindar başörtülü kadınlar tarafından yürütülmüyor. Başörtülü kadınlara karşı açılmış bu kavganın sahibi: Seküler yobazlar ve dindar bağnazlar.

Başörtüsü Türkiye'yi anlamak için o kadar mümbit bir meselesi ki başörtüsünü tartışmanın kendisi bir tartışma konusu haline gelmiş durumda. Mesela bu yazıyı yazdığım veya sosyal medya hesabımdan bu minvalde paylaşımlar yaptığım için alacağım/aldığım tepkilerin önemli bir kısmı "yetmedi mi başörtüsü üzerinden prim yaptığınız?" olacak.

Had Bildirme “Kalkışması” ve Hatırlattıkları

Son dönemde caddelerde, işyerlerinde, dolmuş ve metrolarda yaşanan başörtülülere saldırı haberlerine bu kez de CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç'un Mecliste AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin'e yönelik sözde haddini bildirme "kalkışması" eklendi.

Devamı
Had Bildirme Kalkışması ve Hatırlattıkları
Yine mi Başörtüsü

Yine mi Başörtüsü?

Başörtüsünün kamusal alanda kullanımına yönelik tartışmalar gündelik hayatta bazı kişilerin başörtülülere sözlü tacizi ve eski bir CHP milletvekilinin başörtülülerin hakim olamayacağı yönündeki açıklamalarıyla yeniden alevlendi.

Devamı

Bütün Avrupa’da etkisini artıran İslamofobik partiler ve siyasetçilerin söylemleri tüm Avrupa kurumlarını ve bu arada yargı organlarını da etkisi altına almaktadır.

Türkiye’de 1937 yılından itibaren anayasal bir ilke haline gelen laikliğin tanımı ve gerekleri konusunda sürekli tartışma yaşanmıştır. Üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağı, bu tartışmalı alanların belki de en yakıcısı olmuştur. Başörtüsü yasağı, sadece bazı öğrencilerin yüksek öğrenim hakkını kullanamaması sonucunu doğurmakla kalmamış, aynı zamanda yargı-siyaset ilişkisini de etkileyen bir meseleye dönüşmüştür. Bu yasağı kaldırmaya yönelik tüm yasal ve anayasal girişimler yargı engeline takılmıştır.Diğer yandan, başörtüsü yasağına dair söylem ve eylemlerin siyasi bedeli de çok ağır olmuştur. Yasağın kalkması gerektiğini savunan iki siyasi parti laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldikleri gerekçesiyle kapatılmıştır. Başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakmak amacıyla yapılan anayasa değişikliğine destek veren iktidar partisi de kapatılmaktan bir oyla kurtulmuş, ancak hazine yardımından mahrum bırakılmıştır.

SETA Siyaset Direktörü Hatem Ete, ODTÜ'de bir grup öğrencinin başörtülü öğrencilere yönelik tacizlerinin, Gezi olaylarının Türkiye'yi getirdiği siyasal iklimin bir örneği olduğunu belirtti.

“Başı-örtülü” ve “başı-açık” kategorileri üzerinden oluşturulan dikotomi sosyolojik değil ideolojik bir zemine dayanıyor. Söz konusu zeminin buharlaşması siyasetin önünü açacak bir gelişme olacaktır.

Siyaset ister istemez semboller üzerinden yürür. Zira iktidar mücadelesi sermaye olarak kullanır sembolleri. Yeni bir vizyon ve kimlik getirmek isteyen her siyasi hareketin de mevcut sembollerle hesaplaşması kaçınılmaz oluyor.

Okullarda başörtüsünün pedagojiye uygun olmadığını ifade edenler, yasaklar nedeniyle okul kapısında her gün başını açan öğrencilerin yaşadığı travmayı hangi pedagojik teori ile açıklıyorlar?

Başörtüsü yasakları bir neslin sadece eğitim imkanlarını ellerinden almadı, aynı zamanda ruh hallerine de zarar verdi.

Normalleşmeyi en kolay gözlemleyebileceğimiz alanlardan birisi muhafazakâr toplum kesimlerinin artık toplumsal süreçlerden dışlanmamasıdır.