Enerji arz güvenliği 100 yıla yakın bir süredir tüm ülkelerin hassasiyetle yaklaştığı bir konu. Arz güvenliğini artırmak adına tüketilen enerji kaynaklarının, tedarik yollarının, tedarik edilen ülke ve aktörlerin çeşitlendirilmesi pek çok ülke için oldukça önemli. Türkiye, yaklaşık 20 yıldır bu adımları dikkatle yerine getirmeye çalışıyor. Petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil enerji kaynaklarını ithal ettiği ülkeleri, tedarik ettiği yollar ve bu kaynakların kullanım alanlarını çeşitlendirmeye çalışması dikkate şayan.
Devamı
"Gün gelecek, dünyanın tüm sorunları Türk Devletleri Teşkilatı ile istişare yoluyla çözülecektir". Bu söz Türk Devletleri Parlamenter Asamblesinin (TÜRKPA) 13. Genel Kurul toplantısı dolayısıyla Bakü'de bulunan Türk Devletler Teşkilatı (TDT) meclis başkanları kabulünde sayın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından söylendi. Sayın Aliyev, Türk Devletlerinin mevcut potansiyelin dikkate alarak böyle bir ifade kullandı. O nedenle bu ifade hamasi duygularla söylenmiş bir söz değil, Türk Devletlerinin gerçek potansiyeline dikkat çeken bir tespittir.
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışma tarih boyunca karmaşık bir süreçten geçerek günümüze kadar gelmiştir.
Türkiye Yüzyılı vizyonunda hedeflerden biri tam bağımsız dış politika. Küresel sistemin dönüşümünün sürekli olarak hissedildiği ortamda bu hedefe ulaşmak için kriz ortamlarından sıyrılmak oldukça elzem. Suriye, Doğu Akdeniz, Ege, Libya, Karabağ, Ukrayna gibi Türkiye'nin ulusal çıkarlarını doğrudan etkileme potansiyeline sahip coğrafyaların yanı sıra Etiyopya, Somali ve Sahel bölgesi gibi coğrafyalarda meydana gelen güvenlik sorunları ve krizlerin Türkiye'nin Afrika'daki kazanımlarını etkileme riskini de ortaya çıkarması söz konusu. Dış politikada mevcut güvenlik riskleri bağlamında Türkiye'nin Milli Teknoloji Hamlesi kapsamında teknolojik yatırımları, geliştirmiş olduğu savunma sanayii ürünleri ve güvenlik ve barışa yönelik uzun yıllardır elde ettiği tecrübeler hem iç hem de dış güvenlik mimarisini şekillendiriyor. Dolayısıyla Afrika'da çeyrek yüzyıla yakın süredir inşa edilen ortaklıklar sonucunda elde edilen karşılıklı kazanımların korunması ve devlet kurumlarının ve STK'ların gösterdiği yoğun çabaların heba olmaması için Afrika'da barış, güvenlik ve istikrar ortamının sağlanması/korunması son derece önemli. Nitekim son 20 yılda Türkiye'nin kıta ile toplam dış ticaret hacmi 40 milyar dolar seviyesine ulaşmış durumda. Bu rakam 2003'te 5 milyar dolar seviyesindeydi. Dolayısıyla Afrika ile ilişkiler Türkiye'de barışın, istikbalin, sürdürülebilirliğin, kalkınmanın, istikrarın, değerlerin, huzurun, başarının ve iletişimin yüzyılı bağlamında kendisine yer buluyor. Afrika'da stratejik ve özerk politikalar izleyen Türkiye'nin sadece rekor seviyeye ulaşan dış ticaret hacminin korumaya yönelik dahi olsa kıta ülkeleri ile karşılıklı ekonomik ve ticari çıkarlarını koruma amacıyla hareket etmesi önceliği olmalı. Buna yönelik olarak kıtanın çeşitli bölgelerinde Türkiye'ye karşı meydan okumaların yanı sıra Afrika ülkeleri içinde terörizm, iç çatışmalar ve darbeler nedeniyle zorluklarla karşılaşılabilmekte. Bu durumlar Türkiye'nin kıta ülkelerine yönelik yatırımlarını, bu yatırımların güvenliklerini ve ülkelerin kalkınmalarını olumsuz etkileme potansiyeline sahip. Dolayısıyla hem "Türkiye Yüzyılı" hem de "Afrika Yüzyılı"nda birlikte yürünen bu uzun yolda Afrika'da daha güvenilir, istikrarlı, huzurlu ve barışçıl bir ortamın oluşması son derece önemli. "Afrika Yüzyılı", Türkiye Yüzyılı 21. yüzyılda küresel sistemde Afrika, önemli bir ekonomik, siyasi ve sosyal oyuncu olma potansiyeline sahip. Bu nedenle 21. yüzyılın aynı zamanda "Afrika Yüzyılı" olarak tanımlanması söz konusu olabilmekte. Artan nüfusu, kentleşme oranı ve teknolojik ilerleme gibi faktörlerin etkisiyle Afrika'nın önümüzdeki yıllarda önemli ekonomik büyüme ve gelişme potansiyeline sahip olduğuna inanılıyor. Dolayısıyla bu durum Afrika'nın küresel ekonomide ve siyaset sahnesinde önemli bir yere gelmesine yol açabilecek potansiyeli barındırıyor. Hâlihazırda 1,2 milyar olan nüfusunun 2050'de iki katına çıkması beklenen Afrika dünyanın en genç kıtası konumunda. Genç ve artan nüfus, aynı zamanda potansiyel iş gücü ve talep kaynağı olarak görülmekte. Kıta nüfusunun hızlı kentleşmesi, Afrika ekonomisinin büyümesine ve dinamik şehirlerin ortaya çıkmasını mümkün kılıyor. Tam olarak istenen seviyeye gelmese de ekonomik büyüme ve gelişmeye yönelik internet ve teknoloji kullanımının artması da Afrika Yüzyılı içinde yardımcı faktör olarak yer alıyor. Ancak bu gelişmelere ek olarak "Afrika Yüzyılı"nın garanti edilmediği de bir gerçek. Afrika'da çatışma, az gelişmişlik, yoksulluk ve siyasi istikrar gibi üstesinden gelinmesi gereken önemli zorlukların olduğu da aşikâr. Nitekim zorlukların aşılmasına yönelik olarak Türkiye-Afrika ortaklığı çeşitli alanlarda her geçen gün giderek derinleşiyor. Türkiye, Afrika'nın; Afrika da Türkiye'nin potansiyelinin farkında olarak çeşitli alanlarda iş birliklerini konsolide ediyor. Bu minvalde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun 8 Ocak'ta Güney Afrika, Zimbabve ve Ruanda'yı kapsayan beş günlük Afrika turu gerçekleşti. İlişkileri ileri bir seviyeye taşıma konusunu mümkün kılan bu ziyaretlerle Türkiye'nin Afrika'nın dört bir yanında üst düzey devlet yetkilileriyle sahada oldukları dikkat çekici boyutlara ulaşmış durumda. Öte yandan Türkiye, Afrika'yı tek bir bütün halinde görmeyip kıtadaki her ülkeye ve bölgeye yönelik farklı dinamikleri dikkate alarak ilişkiler inşa ediyor. Çavuşoğlu'nun bu üç ülkeye gerçekleştirdiği ziyaretlerle Türkiye'nin kıtadaki temel amacının ticareti ve iş birliği fırsatlarını artırmak olduğu teyit edildi. Nitekim Güney Afrika ile 2021'de 2 milyar dolar olan ticaret hacminin 2022'de rekor kırarak 3 milyar dolara ulaşması; Ruanda ile 33 milyon dolar ticaret hacminden 180 milyon dolarlık hacme ulaşılması Türkiye'nin Afrika'daki amacını anlamaya yönelik bir örnek niteliğinde. Ancak unutulmaması gereken konu ticaret hacmi her ne kadar artan ivmede de olsa tatmin edici seviyeye henüz ulaşmış durumda değil. Afrika ülkeleri ve Türkiye, potansiyellerinin farkında olarak yeni hedefler belirleyerek ticareti daha çok geliştirmek amacında. Ancak bu durumun olmazsa olmaz boyutunu karşılıklı güven oluşturuyor. Nitekim ülkelerin karşılıklı olarak birbirine güvenleri iş birliği fırsatlarının artan ivmede devam etmesini mümkün kılıyor. Afrika ile Birlikte Yürümek Türkiye Yüzyılı'nda dış, güvenlik ve savunma politikalarının ilkelerinin bir yansıması olarak Çavuşoğlu'nun Afrika turunun küresel ve bölgesel krizlere yönelik fikir alışverişlerinde bulunmasına da olanak sağladığı görülüyor. Nitekim Etiyopya'daki gelişmelerle birlikte Ukrayna Krizi ve buna bağlı olarak tahıl anlaşmasının ziyaret gündeminde olması dikkatleri çekti. Kasım 2022'de Etiyopya hükümeti ile TPLF arasında Güney Afrika'da barış görüşmeleri başlamıştı. Güney Afrika'nın Afrika Birliği kapsamında üstlendiği bu önemli rol sonucunda imzalanan ateşkes sonucunda alınan kararların uygulanmaya devam ettiği görülüyor. TPLF'nin ağır silahlarını hükümete teslim etmesi Etiyopya'da silahsızlanma, demobilizasyon/terhis ve yeniden entegrasyon sürecinin sürdüğünün önemli bir göstergesi. Etiyopya'da istikrarın sağlanması Türkiye açısından oldukça önemli. Zira Etiyopya'da en fazla yatırımı bulunan ikinci yabancı ülke Türkiye olarak öne çıkıyor. Öte yandan Türkiye'nin küresel sorunların çözümüne yönelik üstlendiği kritik roller Afrika'da olumlu karşılık buluyor. Nitekim Afrika ülkeleri genelinde Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere Türk diplomasisine yönelik büyük bir güven ve kadirşinaslık söz konusu. Zira Ukrayna Krizi'nin Afrika'ya yönelik en önemli etkisi olan tahıl sorununun Türk hariciyesinin başarılı girişimi sayesinde çözüme kavuştu. Bu bağlamda Mart ayında "Barış ve Düzen için Etkin Diplomasi" temasıyla üçüncüsü gerçekleşecek olan Antalya Diplomasi Forumu'nun diplomasi trafiğine, küresel ve bölgesel krizlerin barışçıl çözümüne yönelik olanak sağlaması, Afrika ülkeleri ve kıta sorunlarında Türkiye'nin kolaylaştırıcı rol üstlenmesine yönelik fırsatlar sunması da beklentiler arasında yer alıyor. Sözün özü Çavuşoğlu'nun da Afrika turunda vurguladığı "Yol uzunsa birlikte yürümelisin" Afrika atasözüne atıfla Türkiye-Afrika ilişkilerinin gelecek projeksiyonunda uzun vadeli iş birliği imkânlarının gelişerek devam etmesi en büyük beklentiler arasında olduğu söylenebilir. [Sabah, 14 Ocak 2023]
Putin'in son Erdoğan övgüsü Rus-Amerikan ilişkilerindeki muhtemel gerilimlere bir hazırlık mı?
SETA Strateji Araştırmacısı Veysel Kurt, Ermenistan’ın Gence’ye yaptığı saldırı üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Devamı
Kamuoyu anketlerinde AK Parti’nin oy oranının düştüğünü iddia edenler, nedense CHP’nin oy oranının milim yukarıya gitmediğini, hatta birçok ankette son aldığı oylardan düşük çıktığını görmezden geldiler.
Devamı
Son dönemde, 2023 seçimlerine yönelik Batılı yayın organlarında yorumlar yoğunlaşmaya başladı..
Bu insanlar bugün Paris'te hocalık yapıp, "DAİŞ davasında haklı" vb. bir tane cümle kursalar, onları orada tutarlar mı?
Bugün cemaat için en büyük ve önemli küresel strateji, yıllardır para akıtarak oluşturduğu kumdan kaleleri korumaktır.
Türkiye'de üniversiteler sadece mimarlıkta değil hemen her alanda gerçek dünyadan kopmak istemiyorlarsa, kendini yenilemeli, unvan taassubunu bir tarafa bırakmalı, kıymetli eserler üretenlere daha fazla yer açmalıdır.
OKS'yi kaldırıp üç SBS getiren Hüseyin Çelik, bugün ne düşünüyor? Genel liseleri Anadolu liselerine dönüştürme kararını alan ve üç SBS'den tek SBS'ye geçiş yapan Nimet Baş, bugün ne düşünüyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu... Bundan 17 sene önce birisi, 2014 yılında Türkiye siyasal sisteminin en tepesine bu iki isim oturacak deseydi muhtemelen önüne Hürriyet'in “Muhtar bile olamaz” manşetli nüshası koyulacaktı.
AK Parti hükümetleri, yükseköğretimin ülke sathına yaygınlaşması ve kitleselleşmesi konusunda büyük yatırımlar ve altyapı çalışmaları yaptılar. Şimdi benzer bir atılımın yükseköğretimdeki insan kaynaklarının iyileştirilmesi için yapılması lazım.
SETA analisti Taha Özhan, CHP ve MHP'nin ‘çatı aday' olarak üzerinde uzlaştığı Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adaylığını “çok ironik bir senaryo” sözleriyle değerlendirdi.
Fark edemedikleri bir şey var: Çözüm süreci artık toplumun sahip çıktığı bir süreç.
Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 16.ncı Benedikt’in Türkiye ziyareti, Müslüman bir ülkeden çok sanki Ortodoks bir ülkeye yapılıyormuÅŸ gibi bir havaya büründü. Vatikan kökenli “Papa Müslümanlarla deÄŸil Ortodokslarla diyalog yapmaya geliyor” açıklaması, Türk medyasının dikkatinden kaçmadı ve pek çok ulusal gazetenin manÅŸetine taşındı. Daha sonra “Müslümanlarla da diyalog kurulacak” açıklaması yapıldı ama bu zihinlerdeki ÅŸüpheleri pek gidermiÅŸe benzemiyor Papa’nın Türkiye ziyareti Katolik ve Ortodoks dünyalarını birleÅŸtirme yönünde atılmış tarihi bir adım olabilir mi? Ä°ki kilise ve dini otorite arasındaki bin yıllık bölünme, bundan sonra ortadan kalkabilir mi?