Suudi-İsrail Normalleşmesine Doğru

Amerikan basınına yansıyan haberle göre ABD’yle Suudi Arabistan arasında İsrail’i tanıma konusunda anlaşmaya varıldı. Detaylarının önümüzdeki 9 ila 12 ay arasında belirleneceği ifade edilen anlaşmayla Suudi Arabistan’ın İsrail’le normalleşmesi karşılığında Amerikan güvenlik garantileri ve sivil nükleer kapasite geliştirme konusunda destek alacağı belirtiliyor. Filistin konusunda İsrail tarafından tavizler verilmesini öngören anlaşmanın iki devletli bir çözüme gidişe yardım etmesi de öngörülüyor. Suudi Arabistan’ın Çin’le askeri ilişki geliştirmemesi beklentisini de içeren anlaşma gerçekleştiği takdirde İsrail’le Arap dünyası arasındaki ilişkiler tamamen yeni bir döneme girecek.

Amerikan basınına yansıyan haberle göre ABD’yle Suudi Arabistan arasında İsrail’i tanıma konusunda anlaşmaya varıldı. Detaylarının önümüzdeki 9 ila 12 ay arasında belirleneceği ifade edilen anlaşmayla Suudi Arabistan’ın İsrail’le normalleşmesi karşılığında Amerikan güvenlik garantileri ve sivil nükleer kapasite geliştirme konusunda destek alacağı belirtiliyor. Filistin konusunda İsrail tarafından tavizler verilmesini öngören anlaşmanın iki devletli bir çözüme gidişe yardım etmesi de öngörülüyor. Suudi Arabistan’ın Çin’le askeri ilişki geliştirmemesi beklentisini de içeren anlaşma gerçekleştiği takdirde İsrail’le Arap dünyası arasındaki ilişkiler tamamen yeni bir döneme girecek.

Amerikan Çıkarları

Biden yönetiminin Suudi Arabistan’la bir ‘büyük pazarlık’ paketinin parçası olduğu görünen anlaşmanın Amerika açısından önemli bir amacı Ortadoğu’nun Çin’in artan nüfuzuna açık bırakılmaması. Çin’le mücadelenin sadece Hint-Pasifik’te gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı zaten açıktı. Çin’in Suudi-İran anlaşmasına arabuluculuk etmesi ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin yanı sıra İsrail’le de ilişki geliştirmeye çalışması Amerikan yönetiminin bölgede zayıflayan profili açısından sorun teşkil ediyordu.

Körfez lideri Suudi Arabistan’ın Çin’le ilişkilerinin derinleşmesi ihtimali Washington açısından bölgenin kilit ülkelerinden birinin kaybı anlamına gelebilirdi. Muhammed bin Selman liderliğinde ekonomik çehresini değiştirmeye çalışan Suudi Arabistan’ın küresel mücadelede Amerika tarafında tutulması Washington için önemli bir kazanım olacak. Bunun sağlanması için en önemli yöntem de nükleer güç olmaya iyice yaklaşan İran karşısında Suudi Arabistan’a güvenlik garantileri verilmesi.

İsrail’le İlişkiler

Amerikan siyasetinde İsrail’le ilişkiler Beyaz Saray yönetimlerini hep zorlamıştır. Bir yandan İsrail’e barış süreci konusunda baskı yapma ihtiyacı hisseden yönetimler bir yandan da İsrail’in güvenliğinden taviz vermediklerini ispatlamak zorunda olmuşlardır. Bu dengeyi tutturabilen bir yönetim olduğunu söylemek pek mümkün değil. Obama yönetimi İran’la anlaşmaya giderken bir yandan da yeni yerleşimler konusunda baskı yapmaya kalktığında Netanyahu Cumhuriyetçilerle birlikte Beyaz Saray’a açıktan muhalefet etmişti. Trump yönetimi ise tamamen İsrail yanlısı bir politika izleyerek İran’a tam baskı politikası uygulamıştı. İsrail’in Filistin meselesini çözmeden de Arap ülkeleriyle normalleşebileceği varsayımıyla hareket eden Trump yönetimi bu konuda aşama kaydetmekle kalmayıp Amerikan büyükelçiliğini de Kudüs’e taşıyarak İsrail’in başkenti olarak tanımıştı.

Biden yönetimi İran’la yeni bir nükleer anlaşma konusunda ağırdan alarak İsrail’le karşı karşıya gelmekten kaçındı. Biden, Netanyahu’nun yargı reformu adı altında attığı adımların büyük protestolara yol açması sonrasında demokrasi endişelerini dile getirerek Netanyahu’yu Washington’a davet etmenin zamanı olmadığını söylemişti. Biden bir yandan da Trump yönetiminin İbrahim Anlaşmaları ve Kudüs gibi İsrail adına ‘kazanım’ sayılabilecek adımları geriye döndürme çabasına girmedi. Suudi Arabistan’la varılan anlaşmayla İsrail’in Arap ülkeleriyle kapsamlı bir barış anlaşması olmadan tanınması ve bölgesel normalleşmesini sağlayacak bir süreç başlatmış oluyor.

Filistin

Amerikan yönetimleri İsrail-Filistin meselesinde iki devletli çözüme bağlı olduklarını ifade etmeyi gelenek haline getirmelerine rağmen İsrail’e karşı bu hedefi gerçekleştirecek derecede bir baskı yapmayı başaramadı. Filistin meselesini çözmekten ziyade çatışmanın yönetilmesi temel öncelik haline geldi. İsrail’e barış süreci konusunda baskı yapmayı bırakan Amerikan yönetimi Batı Şeria’da yeni yerleşimleri durdurma konusunda da eskisi gibi bir çaba göstermiyor. Artık Filistin meselesinin çözülmesinden ziyade İsrail’in işgal realitesi varken nasıl demokratik bir devlet olarak devam edebileceği tartışması daha öne çıkıyor.

Biden yönetimi Suudilerin İsrail’i tanıması karşılığında İsrail’den Filistin konusunda tavizler almaya çalışacaktır ancak bunun egemen bir Filistin devleti olması ihtimali yok denecek kadar az. Verilecek tavizlerin Filistin’deki durumun iyileştirilmesi ve yeni yerleşimlerin durdurulmasının pek ötesine gitmeyeceğini tahmin edebiliriz. Biden yönetiminin bu meseleyi Suudilerle daha büyük bir paketin parçası haline getirmiş olması da buna işaret ediyor. Filistin meselesine odaklanmayarak başarısızlık ihtimalinin siyasi maliyeti azaltılmış oluyor.

Suudi-İsrail anlaşmasının epeydir devam eden Arap-İsrail normalleşmesi sürecinin son halkası olarak var olan durumu resmileştireceğini söyleyebiliriz. Bu anlaşmanın Filistinliler açısından tatmin edici bir sonuç vermesi mümkün değil ancak hem bölgesel dengeler hem de Amerika’nın Çin’le küresel mücadelesi açısından önemli sonuçları olacağı kesin.

[Yeni Şafak, 11 Ağustos 2023]

Etiketler: