Suudi Arabistan ve İran Neden Yakınlaşıyor?

Normalleşme hızlı olmayacak, dinamik bir değişkenlik içerisinde ve konu bazlı gerçekleşecek. Herkesin birbirini kolladığı, herkesin birbiriyle görüşebildiği ve pazarlık yaptığı bir dönem geliyor.

Ortadoğu’da yeniden konumlanma sürecinin son örneği Suudi Arabistan ve İran arasındaki yakınlaşma çabası. Veliaht Selman geçen çarşamba günü Suudi devlet televizyonuna verdiği mülakatta komşu “İran ile seçkin ve iyi bir ilişki istediğini” açıkladı. Bölgedeki partnerleriyle birlikte İran ile aralarındaki sorunlara çözüm bularak her tarafın menfaatine olacak şekilde olumlu ilişki kurma arzusunu ifade etti. Selman’ın bu ifadeleri karşılıksız kalmadı. İran Dışişleri Bakanı Sözcüsü Hatibzade perşembe günü Riyad ile “yeni bir etkileşim ve iş birliği dönemi” arayışının sinyallerini verdi. Ocak ayında Riyad ve Tahran arasında görüşmelerin başladığı bilgisi medyaya sızmıştı.

Yeni Başlangıç Arayışlarının Sebepleri

Yemen savaşında Biden yönetimi tarafından yalnız bırakılan Riyad’ın bir çıkış aradığı biliniyor. Ancak Selman’ın geçtiğimiz dört yıl boyunca sürdürdüğü İran karşıtı blok kurma hamlesini terk etmesi daha farklı boyutlara da sahip. Öncelikle Trump’ın küre başında Körfez liderleriyle formüle ettiği “maksimum baskı” politikası Tahran’ı masaya çekemedi. Şimdi İran ile nükleer anlaşmaya dönmeye istekli olan Biden yönetiminin, Trump’ın dışişleri bakanı Pompeo’nun 12 şartını masaya koyması pek mümkün görünmüyor. İkincisi, Körfez’in iki hırslı veliahdının “yeni bölgesel dizayn” hamlesi başarısızlığa uğradı. Kaşıkçı cinayeti sebebiyle ciddi itibar kaybeden Veliaht Selman hâlâ 2030 vizyonunda ve aşırılıkla mücadele konusunda kararlı olsa da Washington’da bir ay tur attığı dönemin havasında değil.

Abu Dabi Veliahtı Zayed ise bir süredir kapalı kapılar ardında ilişkilerini toparlama gayretinde. “Yeni bölgesel dizaynın” iki temel unsuru da başarısız oldu. Ne İran ne de Türkiye sınırlandırılabildi. Katar ablukası dahi çalışmadı. Körfez, 5 Haziran 2017’de başlattığı Katar ablukasını Türk üssünün kapatılması dahil 12 şarttan hiçbirisi karşılanmadığı halde 5 Ocak 2021’de kaldırmak zorunda kaldı. Üçüncüsü, ABD’nin bölgeden çekilmesinin devam edeceği anlaşıldı. Afganistan çekilmesinden sonra Washington’ın Irak’ı gündeme alması, Suriye’de ise olanla yetinip daha fazla angajmana girmemesi bekleniyor. Bu durum, Rusya ve bölgesel güçlerin rekabetini hızlandırıyor. Dördüncüsü, bütün aktörler yeni denklemde sorunlu ilişkileri toparlamayı ve yeni başlangıçlar yapmayı önceliyor. Aksi durumda kalan yeni güç rekabetinde dezavantajlı konumda kalabileceği hesaplanıyor. Türkiye’nin de Mısır ve BAE ile başlattığı, Suudi Arabistan ve İsrail ile başlatması konuşulan normalleşme arayışları bu gerçeklikle irtibatlı. Aynı şekilde İsrail, Trump dönemindeki Arap ülkeleri ile normalleşme trendinin hız kaybettiğini ve İran’ın imkanlarının genişleyeceği bir döneme girildiğinin farkında.

Normalleşme Arayışlarının Seyri

Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, İran ve İsrail gibi bölgesel güçlerin normalleşme ya da yeni başlangıç arayışlarının hızlı sonuçlar vermesi beklenmemeli. Karşılıklı önemli tavizlerin alınabilmesi mümkün olmaz. Kısmi iyileştirmeler ile yetinilir. Zira ikili ilişkilerde bozulmayı getiren politikaları aktörler terk etmeyecekler. Sözgelimi Suudi Arabistan, İran’ın nükleer projesini ya da balistik füzelerini durdurmasını bekleyemez. Husiler gibi Şii milislerinin saldırılarından kurtulması ile yetinecektir. Mısır, Türkiye ile yakınlaşırken, Ankara’nın Libya’dan çekilmesini bekleyemez. Normalleşmenin sınırlarını Türk dış politikası açısından da öngörmeliyiz. Hızlı olmayacak, dinamik bir değişkenlik içerisinde ve konu bazlı gerçekleşecek. Herkesin birbirini kolladığı, herkesin birbiriyle görüşebildiği ve pazarlık yaptığı bir dönem geliyor.

[Sabah, 1 Mayıs 2021]

Etiketler: