Suları Durulamayan Twitter ve İfşalar

İlk olarak 3 Aralık'ta gazeteci Matt Taibbi'nin, Elon Musk'tan alarak yayınladığı dosyalarla başlayan ifşa süreci farklı gazeteciler aracılığıyla onuncu başlığa erişti. Peki bu dosyalarda neler var? Neden önemli?

Daha önce sosyal medya şirketleri ve devletler arasındaki ilişkilerde yeni bir aktör olacağını ifade ettiğim Elon Musk, Twitter’ı satın aldıktan sonra geçmişe sünger çekmek yerine çomak sokmayı tercih etti. Sosyal medya şirketlerinin kara kutusunu açtıkça şirketler ve devletler arasındaki ilişkiler ve etkileri daha net görülmeye başlandı. Sosyal medya şirketlerinin “masum özgürlükçü” rolleri yanında, bu alanın ticari ve siyasi boyutları da günden güne açığa dökülüyor. Son dönemde Musk’ın farklı gazeteciler aracılığıyla Twitter’ın geçmiş faaliyetlerine ilişkin sunduğu belgeler bu yönde önemli bir yer tutuyor. Twitter İfşaları adıyla popüler gündemi işgal eden güncel gelişmelerde önemli açıklamalar mevcut.

İlk olarak 3 Aralık’ta gazeteci Matt Taibbi’nin, Elon Musk’tan alarak yayınladığı dosyalarla başlayan ifşa süreci farklı gazeteciler aracılığıyla onuncu başlığa erişti. Peki bu dosyalarda neler var? Neden önemli?

İlk içerik Twitter’a yönelik sansür suçlamalarıyla ilgiliydi. Musk’ın “Kuş özgürleşti” şeklinde kavramsallaştırdığı geçmişe yönelik sansür eleştirileri bu dosyaların yayılımıyla biraz daha açığa kavuştu. Taibbi, pek çok ünlünün ve siyasinin talebiyle bazı içeriklerin sansürlediğini ortaya koydu. Özellikle 2020 ABD Başkanlık Seçimi öncesi, Biden ve ekibinin talebiyle gerçekleşen sansürler belgelenmiş oldu.[i] Demokrat Parti Başkan Adayı Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden hakkında 14 Ekim 2020’de ortaya çıkan görüntüler ve yazışmaların bu kapsamda sansürlendiği ve bu olaya dair haberlere akışlarda yer verilmesinin engellendiği Musk’ın ilettiği epostalarla belgelendi. O dönem Başkan Trump’ın sözcüsü olan sözcüsü Kaleigh McEnany’nin hesabının konuya ilişkin tweetleri nedeniyle kilitlenmesinin arka planı böylece açığa çıkmış oldu.[ii]

Yayınlanan üçüncü ve beşinci ifşa da bu konuyla ilgili olarak Trump’ın hesabının askıya alınması sürecini ele aldı. Trump’ın şahsi hesabının askıya alınma sürecinin aylar öncesinden konuşulduğu son olarak ABD’deki 6 Ocak olayları sırasında bu düşüncenin eyleme geçtiği iç yazışmalarla ortaya kondu. Aynı şekilde bu sürecin FBI tarafından da takip edildiği ve süreçle ilgili olarak bu kuruma bilgi aktarıldığı da iç yazışmalar eliyle ifşa edildi. Ayrıca önemli bir vurgu ise; şirket çalışanlarının Trump’ın mesajlarının Twitter’ın şiddetle mücadele politikalarına aykırı olmadığına yönelik tartışmalar yapmalarına karşın üst düzey müdahaleyle bu mesajların şiddeti övme açısından değerlendirilmesi ve akabinde yaptırım kararının çıkması.[iii]

Süreçteki ikinci ifşa olan ve Bari Weiss’in yayınladığı “Twitter Dosyaları 2.0” bilgiselinde ortaya dökülen konu ise Twitter’ın sansür faaliyetlerine ilişkin. Bu belgeler, Twitter içindeki bir ekibin trend konuları belirlediğini ve istenmeyen mesajların, kişilerin ya da konuların engellendiğini yani sansürlendiğini ortaya koyuyor. Böylece şirketin istediği konular öne çıkarılabiliyor ya da engellenebiliyor. Weiss yayınladığı örneklerle ABD’de siyasi açıdan muhafazakâr seslerin susturulduğunu iddia ediyor. Bunların arasında aktivistler olduğu gibi eğlence programı sunucuları da var. Ayrıca salgın dönemindeki sokağa çıkma yasaklarının çocukları olumsuz etkilediğine yönelik söylemlerde bulunan uzman görüşleri de bu sansürlerden nasibini almış. Daha önce Twitter’da gölge yasaklar olmadığı iddiaları böylece çürütülürken bu yasakların “Görünürlük Filtreleme” isimli bir uygulamayla gerçekleştirildiği belirtiliyor. “Trendler Kara Listesi”, “Arama Engelleme Listesi” gibi uygulamalarla da istenilen konuların gündemden düşürüldüğü ya da engellendiği de bu ifşada ortaya çıktı.[iv] Ayrıca şirket içerisinde kurulan farklı ekipler aracılığıyla hesapların ve mesajların yasaklandığı, Twitter politikalarına uygunluk meselesinin duruma göre objektif ya da subjektif olarak değerlendirildiği görülüyor. Farklı ülkelerdeki siyasi ya da ticari duruma göre mesaj ve kişi engellemelerinin yapıldığı, benzer durumlarda farklı kararlar verildiği de vaki.

Burada subjektif kararlar meselesi iki boyutlu bir sorun. Birinci boyut; sorun olduğu iddia edilen durumlarda kararlar bazen birey ve/veya grup değerlendirmeleri neticesinde alınıyor ve ilgili birimin siyasi, ideolojik, inanca dayalı görüşlerine göre biçimleniyor. Yani şirket çalışanlarının görüşleri, Twitter kullanıcılarının görüşlerini kendi hayata bakışına göre tartmış oluyor. Yüksek takipçi sayılı ya da etki alanı geniş kişiler ve kurumlar içinse kararlar daha üst düzey ekiplerce alınıyor. Aynı şekilde bu ekiplerin görüşleri de bir devlet başkanını, bir kurum yöneticisini, bir sosyal grubun temsilcisini yargılayabiliyor ve onun görüşlerini platform aracılığıyla ilan etmesini engelliyor.

İkinci boyut ise şirketin genel politikalarıyla ilgili. Şirketin kendince tarafsız olarak nitelendirdiği duruşuna aykırı görüşlerin ve kişilerin daha sert yaptırımlarla karşılaştığı bu ifşalarda net bir biçimde ortaya çıkıyor. Örneğin ABD’deki başkanlık seçimi sürecinde demokratlar lehine mesaj ve kişi engellemelerin yapıldığı, ayrıca gündemle ilgili demokratlar lehine uygulamaların yapıldığı görülüyor. Buna karşın ABD’deki muhafazakâr isimlerin yaptırımlara maruz kaldığına ve Cumhuriyetçi söylemlerin kısıtlandığına dair belgeler de mevcut. O zaman Musk’ın “daha fazla özgürlük” söylemi anlam mı kazanıyor. Yoksa Twitter’daki el değiştirme sonrası ibre bir taraftan diğerine mi kayıyor?

O zaman ilk beş ifşa ele alındığında iki mesele var öne çıkan. Birincisi, eğer sosyal medya alanları özgürlükçü platformlar olarak var oldularsa kullanıcıların görüşlerini değerlendiren çalışanları görüşleri neden kullanıcılarınkinden daha değerli? Ya da bu değerlendirme neden subjektif olmak zorunda ve çalışanlar hangi haklarla kullanıcıları engelleyebiliyor. İkinci mesele ise Twitter gibi platformlar hangi hakla bazı görüşleri öne çıkarmak, bazılarını engellemek ve kitleleri yönlendirmek hakkına sahipler? O zaman denebilir ki “sosyal medya dedikleri o kadar da tarafsız, o kadar da özgür değilmiş”.

Dolayısıyla son bir mesele de daha önce geleneksel medya organları için sıklıkla tartışılan tarafsızlık meselesi. Aynı sorun sosyal medya platformları için de geçerliliğini koruyor. Geleneksel medya demişken güçlü ve etkili geleneksel medya organlarının ifşalara gözünü, kulağını kapatmış olması ilgi çekici. İfşa dosyaları genellikle bağımsız gazeteciler ya da ana akım dışındaki haber ajanslarından isimler tarafından yayınlanıyor. Buna karşın ABD’de ve dünyada çok takip edilen kanal ve gazetelerin bu ifşalara yeterince yer vermediği iddia ediliyor. Hatta Musk, 28 Aralık’ta Twitter hesabından paylaştığı bir görselle bu durumu tiye aldı ve paylaştığı görselle NBC, CNN, BBC, ABC, MSNBC, The New York Times, The Guardian, France 24, Deutsche Welle gibi yayın organlarının “Twitter Dosyaları”na kayıtsız kaldığına dair imada bulundu. Hatta Leighton Woodhouse isimli bir araştırmacının Twitter ifşalarında geçen ilişkileri ortaya çıkarmak yerine devleti korumaya çalışan gazetecilere yönelik eleştirisini, Elon Musk, gazeteciler neden halkı değil de devleti savunmak için çabalıyor şeklinde bir yorumla alıntıladı.

Tarafsız olduğu iddia edilen bu medya organları özellikle ABD hükümeti ve sosyal medya platformları arasındaki ilişkiye dair ifşaları göz ardı etmeye devam ediyor. Halbuki Sonraki ifşalarda ABD hükümetiyle Twitter yönetimi arasındaki iletişim ve iş birliğine dair de pek çok bilgi mevcut. Bu nedenle, ifşalar açısından tartışılması gereken bir diğer boyut, devlet ve sosyal medya platformları ilişkisi. Bu konu da ayrı bir başlık…

[i] https://www.trthaber.com/haber/dunya/musk-ifsa-etti-bidenin-ogluyla-ilgili-paylasimlar-sansurlenmis-727965.html

[ii] https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/elon-musk-tan-twitter-ifsalari/2766200

[iii] https://twitter.com/bariweiss/status/1602364197194432515?s=20

[iv] https://twitter.com/bariweiss/status/1601007575633305600?s=20

[Sabah, 31 Aralık 2022]

Etiketler: