SETA Toplum ve Medya Araştırmaları Direktörü İsmail Çağlar: 31 Mart Seçimlerinden Sonra Sosyal Medyada Yalan Rüzgarı Hızlandı

Tüm dünyada olduğu gibi sosyal medyada bilgi kirliliği, yalanın sıradanlaşması, iftira konusu Türkiye'nin de gündeminde. Bunu son olarak Ankara'da Barış Çakan cinayetinde gördük. CHP, HDP ve FETÖ'cü hesaplar bunun bir Kürtçe şarkı cinayeti olduğunu iddia etmişti. Bununla ilgili sosyal medyada bir yalan haber bombardımanı başladı. Oysa gerçek çok farklıydı. Barış Çakan "ezan okunuyor müziğin sesini kısın" demişti. Çalınan şarkı Kürtçe değildi. Ayrıca uyarılan kişi değil uyaran Barış Çakan öldürülmüştü. Ancak hiçbiri paylaştıkları bu yalan haberi sosyal medyadan silmedi. Hala bu yalan haber sosyal medyada yaygınlaşıtırılmaya devam ediliyor...

HER YOLU MÜBAH GÖRÜYORLAR

-İftira ve yalan yüzlerine vurulmasına rağmen bu paylaşımlarını silmemekte ısrar ediyorlar. Son olarak bunu “Kürtçe müzik dinlediği için öldürüldü” haberlerinde gördük. Bu pişkinlik konusunda ne söylemek istersiniz?

Bu tamamen yalanı söyleyen kişi ile yalanın alıcısı olan kitle arasındaki ilişkiden kaynaklanıyor. Bahsi geçen yalan içerikleri paylaşan kişilerin takipçi kitlesi zaten hakikatin peşinde değil. Siyasi olarak kullanışlı, oy vermedikleri partiye zarar vereceğini düşündükleri malzemeleri istiyorlar. Siyasi olarak kullanışlı ise onun doğru olmasına bakmıyorlar. Bir nevi “kavgada yumruk sayılmaz” veya “zafere giden her yol mubahtır” anlayışı. Beklenti doğrunun paylaşılması değil siyaseten kullanışlı olanın paylaşılması olunca bu sonuç kaçınılmaz. Utanmadan, sıkılmadan yalan paylaşımda bulunabiliyorlar. Yalanın sosyal, hukuki, idari bir yaptırımı olmazsa yalan söyleyecek, bunu sorun olarak görmeyecek düşük ahlaka sahip insanlar her zaman vardır.

SOSYAL MEDYA KURULUŞLARININ TÜRKİYE’DE TEMSİLCİLİĞİ YOK

-Sosyal medyada insanların itibarları ayaklar altına alınıyor, linç ediliyor, iftiraya maruz bırakılıyor. Bütün şikayetlere rağmen örneğin Twitter bu paylaşımları düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendiriyor ve bu içerikleri kaldırmıyor. Dahası mahkeme kararı olmasına rağmen bu isimleri yargı ile paylaşmıyor. Bu konuda ne yapılabilir?

Konu tüm dünyada tartışılan sıcak bir konu. Yakın zamanda Fransa sosyal medya ile ilgili bir düzenleme yaptı. Twitter kullanıcılarına bu düzenlemeleri kabul ettiğini, Fransız kullanıcıların paylaşımlarında bu kurallara dikkat etmesi gerektiğini deklare etti. Bir nevi Fransa’nın koyduğu kuralları kabul etmiş oldu. Türkiye’de de bu yönde adımlar atılmalı. Öncelikle sosyal medya platformlarının Türkiye’de resmi temsilcilik bulundurması ve Türkiye’nin taleplerini bu temsilcilik vasıtası ile karşılaması gerekir. Türkiye vatandaşlarının hukukunu korumak zorunda. Bir Türk vatandaşı sosyal medyada hakarete uğruyorsa, siber zorbalığa muhatap oluyorsa, tacize uğruyorsa, dolandırılıyorsa Türkiye egemen bir devlet olduğu için vatandaşının hakkını savunmak zorunda. Daha hassas konular var. Mesela sosyal medya üzerinde çocuk pornografisinin hızlı bir yayılımı var. Türkiye veya egemen başka bir devlet “sosyal medya olduğu için üzerime vazife değil” diyemez. Devletin bu alanda vatandaşın hakkını savunması gerekiyor. Hakaretin, sosyal medya üzerinden yapılan cinsel tacizin, pedofilinin, dolandırıcılığın cezası olmalı. Türkiye vatandaşlarını bunlara karşı koruyabilmeli. Dolandırılan vatandaşının hakkını arayabilmeli. Nasıl ki bir mağazadan satın aldığı bir ürün kusurlu çıkınca hakem heyeti, tüketici mahkemesi vasıtasıyla tüketicinin hakkını koruyorsa, sosyal medya üzerinden yapılan ticarette de bu mekanizmayı işletebilmesi gerekiyor. Bunların hepsi sosyal medya platformalarının öncelikle Türkiye’de temsilcilik açması, devletin bu alandaki egemenliğini kabul etmesi, adli ve idari mercilerle koordinasyon içerisinde olmasını gerektiriyor. Tüm devletler bu konularda işbirliğine açık olmayan sosyal medya mecralarına karşı vatandaşlarını korumak için tedbirler alıyor. Türkiye’de bu anlamda daha ileri tedbirler almalı.

TWİTTER TROL ÇÖPLÜĞÜNE ÇÖZÜM BULMALI

-Özellikle twitter’da trol hesapların, gerçek kullanıcıların çok üstünde olduğu belirtiliyor. Gerçek bir kullanıcının 3-5 tane de trol hesabı bulunuyor. Bu trol hesaplar hızla büyüyor. Bu büyüme ile birlikte sosyal medyada bilgi kirliliği, yalan haber, iftira ve hakaretin içeren paylaşımların sayısı da her geçen gün artıyor. İşin kötüsü bu haberler çok hızlı yaygınlaşıyor ve Bu gidişin sürdürülebilir olduğunu düşünüyor musunuz?

Kesinlikle sürdürülemez. Twitter bu konuda çok daha fazla gayret göstermeli. Twitter’ın ve diğer mecraların çok büyük ARGE bütçeleri var. Tüketici datasını reklam verisine nasıl daha iyi dönüştürürüz, bu alanda büyük veriyi nasıl daha iyi kullanırız diye çok büyük bütçelerle araştırma geliştirmeler yapıyorlar. Aynı şekilde troll hesapların, yalan haberin, manipülasyonun önüne geçmek için de gayret göstermeliler. Bu olmazsa çok uzak olmayan vadede iki sonuçla yüz yüze gelirler. İlk sonuç kullanıcı kaybı olur. Twitter “çöplüğe” dönerse kullanıcı diğer mecralara gider. Sosyal medyada yeni mecralar çok hızlı popüler oluyor. Yeni bir mecra 2-3 ay içerisinde hızla popülerleşip eski mecralardan kullanıcı çalabiliyor. Diğer sonuç ise devletler bazında olur. Devletler zaten halihazırda sosyal medya mecralarına karşı daha sıkı tedbirler alıyorlar. Fransa, Almanya ve en sonunda ABD. Twitter troll hesaplar üzerinden yapılan dezenformasyona, yalana, siber zorbalığa bir çözüm bulamazsa daha korumacı devlet tedbirleri ile muhatap olabilir.

DÜNYA SOSYAL MEDYA KİRLİLİĞİNE KARŞI HAREKETE GEÇTİ

-Dünyada sosyal medyadaki bilgi kirliliği, yalan haber ve iftira ile nasıl mücadele ediyor. Gelişmiş ülkelerde iyi modeller var mı?

Şuan dünyadaki genel eğilim yüksek para cezaları vermek yönünde. Ve bununla birlikte hızlı bir hukuki düzenleme trendi var. Hemen her ay bir ülkenin yeni bir sosyal medya yasası çıkardığını görüyoruz. Mesele devletlerin vatandaşının hukukunu koruması meselesi olduğu için, yani bu yönüyle bir egemenlik meselesi olduğu için devletler bu konuda çok hassas davranırlar. Bu egemenliğin kısıtlanmasına, tanınmamasına tahammül göstermezler. Para cezalarını, erişim engelleri, hız düşürme cezaları takip edebilir. Erişim engeli ve hız düşürme gibi cezalar teknolojinin sağladığı imkanlar ile aşılabiliyor ama devletlerin de imkanı fazla. Dolayısı ile burada çözüm işbirliğidir, kooperasyondur, ortak çalışmadır. Yoksa gerilim yükselirse her zaman devletler egemenlikleri için her tedbiri alırlar. Mesele konunun oraya gelmeden halledilmesidir. Tamamen güvenlik ve egemenlik meselesine dönmemeli. Bunun için de sosyal medya mecraları devletlerin egemenlik tabanlı kaygılarını gidermeli, vatandaşlarını korumaları için altyapıyı oluşturmalı.

ANONİM KALMAK HAKTIR AMA SUÇ İŞLEMEK HAK DEĞİLDİR

-Sosyal medyada insanların gerçek kimliği ile paylaşımlarda bulunabilmesi ya da TC kimlik numarası ile girmesi şeklinde düzenleme yapılması teklifleri var. Bu düzenlemenin ifade özgürlüğünün ihlali olduğunu düşünüyor musunuz?

Anonim kalmak bir haktır. İnsanların anonim kalmasını engellemek bu hakkın ihlalidir. Ancak anonim kalarak suç işlemek bir hak değildir. Anonim kalarak suç işleyenin cezasının verilmesi için anonimliğinin ortadan kaldırılması gerekir. Salgın süreci bu konuda iyi bir örnek oldu. Seyahat en temel insan hürriyetlerindendir. Normal şartlarda devlet günlerce tüm insanları evlerine hapsedemez, sokağa çıkmayın diyemez. Derse bu adaletsizlik olur, zulüm olur, büyük ve kapsamlı bir hak ihlali olur. Ancak salgın sürecinde sağlık tedbirleri gereği, bireyin değil toplumun hakkını ve hukukunu düşünerek bu bireysel hakkın kullanımı geçici olarak askıya alındı. Buna kimse de itiraz etmedi. Sosyal medya anonimliği de bu şekilde. Ben ister gerçek kimliğimle, anonim kalarak eğer istiyorsam, böyle bir gereklilik duyuyorsam siyasetçiyi eleştirebilmeliyim. Bu vatandaş olarak en temel hakkın. Ancak 1000 kişi anonim kalarak, planlı bir şekilde, şu mahallede Suriyeliler bir küçük çocuğu öldürdüler yalanı atıyorsa, kitleler buna inanıp galeyane geliyorsa, o mahallede Suriyeli peşine düşüyorlarsa, sokaklar karışıyor, şiddet ortamı doğuyorsa ve üstelik sosyal medya mecrası bu 1000 kişinin kimliğini paylaşmıyorsa, bu konuda kendi üzerine düşeni yapmıyorsa… İşte orada “normal şartlar”dan bahsetmiyoruz demektir. Peki bu bir alışkanlık olduysa? Anonim kalmış kişiler sistematik olarak ona buna küfrediyorsa, dolandırıcılık yapıyorsa, siber zorbalık yapıyorsa, iftira atıyorsa, pedofilik içerik paylaşıyorsa ve sosyal medya mecrası bunun engellemek için tedbir almıyorsa. Yine “normal şartlardan” uzaklaşmışız demektir. Tüm iş o noktaya varılmamasıdır. Normal şartlarda kalınmalı, sosyal medya mecraları kamusal fayda için daha işbirliğine yatkın, daha yapıcı davranmalı. Böylece aşırı bir tedbir olan, normal şartlarda kabul edilmeyecek olan anonimliğin kısıtlanması tedbirine başvurmaya gerek kalmayacaktır.

SOSYAL MEDYADA ZAMAN İSRAFI

-Türkiye’de yetişkin her 10 kişiden 8’i sosyal medya kullanıyor ve ortalama günde 4 saatini bu mecralarda geçiriyor. Ve bu istatistikler düşecek gibi görünmüyor. Bu doğru bir yöneliş mi sizce?

Çalışmak, öğrenmek, yardımlaşmak, ibadet etmek gibi erdemli davranışlar dışında günde 4 saatinizi neye ayırırsanız bu yanlış bir yöneliş olur. Sosyal medyaya günde 4 saat ayırmak da bu anlamda yanlış bir yöneliştir.

YABANCILARIN BU KADAR YOĞUNLAŞMASI TEHLİKELİ

-Türkiye’de son dönemde yabancı sermayeli medya kuruluşlarının dijital medyaya aşırı ilgi göstermesi gündemde. Bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin genç bir nüfusu var. Bu yönüyle ekonomik olarak dijital medya yatırımcılarını, şirketlerini cezbediyor. Bu normaldir. Ancak şu soruyu sorabiliriz; neden biz bu alanda da yerli alternatifler oluşturmayalım. Katma değeri düşük olan, yüksek teknoloji gerektirmeyen cerrahi maskenin bile yerli üretiminin ne kadar önemli olduğunu hepimiz yaşayarak öğrendik salgın sürecinde. Dolayısı ile bu alanda yabancı dijital medya şirketlerinin Türkiye’ye ilgi duyması normaldir ama bu alanda yerli şirketler de olmalıdır. Ekonomik olarak bu pastayı yabancılara terk etmemek gerekiyor. Meselenin siyaset ve güvenlik boyutu da var tabii ki. Hangi sektör olursa olsun yabancı yoğunlaşması tehlikelidir. Bu çok temel bir kural. Bugün masum gözükebilir. Dijital medya, eğlence sektörü, oyun sektörü, bunun yerlisi yabancısı olur mu diye düşünülebilir. Ancak bu rehavet içerisindeki bir düşüncedir. Çözüm yasaklamak değil kontrolü tamamen yabancılara kaptırmamak, pazarı domine etmelerine fırsat vermemektir.

SOSYAL MEDYADA İSLAMOFOBİ YAYGINLAŞIYOR

-İslamofobik paylaşımların son dönemde çok yaygınlaştığını düşünüyor musunuz?

İslamafobi hem Türkiye’de hem de dünyada var olan, son yıllarda ise hızla tırmanan bir sorun, bir nefret suçu. Özellikle sosyal medyada diğer bütün siber zorbalık, nefret, hakaret türleri yaygınlaştığı gibi İslamafobi de yaygınlaşıyor.

İLETİŞİM BAŞKANLIĞININ SOSYAL MEDYA KILAVUZUNU MUTLAKA OKUYUN

-Sosyal medya okuryazarlığı hakkında okurlara tavsiyeleriniz olacak mı?

İletişim Başkanlığı’ nın yakın zamanda yayınladığı sosyal medya kullanım kılavuzu var. Kullanıcının rahatça okuyup anlayabileceği çok kapsamlı bir metin. Mutlaka onu okumalarını tavsiye ederim. Omnu okuyup farkındalık geliştirmeli ve sosyal medyayı kullanırken bu farkındalıkla hareket etmeleri iyi olacaktır.

[Röportaj: İsmail Tatlıcan, Sabah, 4 Haziran 2020]

Etiketler: