Kemal Kılıçdaroğlu

SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Doç. Dr. Nebi Miş: Muhalefet Hazırlandı Ama Sonuç Alamadı

Miş: CHP 16 Nisan’dan hemen sonra tüm muhalif partileri ziyaret etti, ikinci tura başladı. Sürekli “biz hazırız, erken seçime gidelim” diyordu. Ama yüzde 49’u yanlış okudular. Diğer partiler ise taktik hata yaptılar

Erken seçim sebeplerini izah etti her iki parti de. Ama şu soru soruluyor kamuoyunda; Seçimleri erkene almak bu kadar elzem idiyse neden ısrarla erken seçim yok diyordu Cumhurbaşkanı ve Hükümet?

Son bir kaç aydır erken seçim sürekli hem muhalefet hem de medyada sürekli gündem oldu. Dolayısıyla erken seçimin konuşulmaya başlanması, ekonomi, yatırımlar vb. alanlarda beklentilerin aniden ertelenmesini beraberinde getirdi. Ekonomide yatırımların yavaşlaması ve piyasada bir durgunluğun oluşmasından dolayı hükümete bu alanda şikayetlerin yoğun olarak geldiği de bilinen bir husustu. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Cumhur ittifakı yapılan MHP lideri Devlet Bahçeli bir çok kez erken seçimin olmayacağına ilişkin açıklama yaptı. Bu açıklamaları iki şekilde okumak mümkün.

İlki, acaba her iki lider aslında erken seçimi düşünmemelerine rağmen, son dönemde ekonomi ve diğer bazı dış politikada alanında yaşananların ardından mı bu kararlarını değiştirdiler? İkincisi ise, erken seçimin yapılabileceğine yönelik olumlu bir tutuma sahip olmalarına rağmen, konuşulmasını ve tartışılmasını engellemek için mi “erken seçim olmayacak” açıklamaları yaptılar?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset tarzına bakıldığında, bu güne kadar seçimlerin zamanında yapılmasına azami gayret göstermiştir. 1 Kasım seçimleri erken seçim sayılmaz. Hükümet kurulamadığı için seçimler tekrar edilmişti. Dolayısıyla 15 yıllık AK Parti iktidarı boyunca seçimler zamanında yapılmıştır. Bu açıdan bakıldığında, Bahçeli’nin önerisine Erdoğan’ın olumlu yaklaşması, erken seçimler konusunda bazı zorunlulukların ortaya çıkmasıyla açıklamak mümkün.

BAHÇELİ 22 AY ÖNCE AÇIKLADI

Erken seçim gerekliliğini Bahçeli getirdi gündeme. Onun gördüğünü AK Parti görmüyor muydu diye soranlar, müttefikler arası rol paylaşımı gereği diyenler var?

Cumhurbaşkanı Erdoğan erken seçim konusunda MHP ile önceden bir “bir görüşme, sufle etme söz konusu” olmadığını net olarak belirtti. Dolayısıyla, bu açıklamadan sonra erken seçim kararını iki parti arasında bir “rol paylaşımı” ya da “önceden mutabakat”  üzerinden açıklayamayız. Ancak, nasıl şekillendiğini bir süreç analizi üzerinden anlamlandırabiliriz. Anlayabiliriz.

AK Parti ve MHP arasında 15 Temmuz sonrası özellikle ülkenin bekası, dış politika tercihleri ve FETÖ ile mücadelede oluşan ortak bakış açısı zamanla birçok konuda işbirliğine ve en nihayetinde de Cumhur ittifakı olarak adlandırılan bir sürece evirildi. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin referanduma götürülmesinde ve 16 Nisan referandumu sonrasında da iki parti arasındaki ilişki giderek derinleşti. MHP lideri Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti’nin adayını destekleyeceğini açıkladığında daha normal seçim zamanına 22 ay gibi bir süre vardı. Bahçeli AK Parti ile milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı için ittifak sürecinin sadece seçimlerle sınırlı olmadığını, 2019 sonrasında da “cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurumsallaşması için devam edeceğini” ilk açıklayan taraftı. Bahçeli, daha önce birçok kez tekrar ettiği gibi, erken seçimi açıkladığı grup toplantısında bile cumhur ittifakını olumsuz etkileyecek küçük hesaplar peşinde olmayacaklarını özellikle vurguladı.

İşte bu açılardan bakıldığında, MHP’nin AK Parti’nin kabul etmeyeceği bir öneri ile toplumun karşısına çıkmayacağı söylenebilir. Kaldı ki, erken seçim açıklandığında bunun kamuoyunun beklentilerinin yönetilmesi açısından geri dönüşünün olmayacağını Bahçeli de çok iyi bilmektedir.

Meseleye bu açıdan baktığımızda, iki parti arasında erken seçimle ilgili daha önceden bir mutabakat olmasa bile, Bahçeli yapacağı erken seçim önerisine, AK Parti’nin olumlu cevap vereceğini bilerek bu açıklamayı yapmış olabilir. Ayrıca, Bahçeli’nin erken seçim çağrısını gerekçelendirdiği hususlar ile Erdoğan’ın erken seçim açıklamasında dile getirdiği gerekçeler arasında benzerlikler üzerinden böyle bir okumayı yapmak mümkündür.

ERKEN SEÇİMİN NEDENLERİ

Seçim şartlarının olgunlaştığını düşüyor muydunuz siz de?

Bence, AK Parti seçimlerin zamanında yapılması için çabaladı. Erdoğan da 15 yıldır ilke haline getirdiği seçimlerin zamanında yapılması ilkesinden kolayca taviz vermek istemezdi. Ancak, ekonomi alanında piyasanın beklentilerini ve iş dünyasının yatırım kararlarını 2019 sonrasına ertelemelerinden kaynaklanan ekonomik durgunluk, belediye başkanlığı seçimleri sürecinde Cumhur İttifakı içindeki yerelde iki partinin adayları arasında yaşanabilecek sorunların ittifakın dinamiğine zarar verme riski, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine bir an önce geçerek yönetimde hızlı ve etkin bir dönemin başlamasının sağlanması, Suriye ve Irak’ın geleceği başta olmak üzere bölgesel belirsizlikler ve en nihayetinde makro ekonomik alanda bir an önce kararların oluşturulma ihtiyacı gibi nedenler erken seçimin gerekliliği için yeterli şartlardır.

Bunların yanında MHP’in erken seçim önerisine AK Parti’nin olumlu yaklaşmasının daha özel sebepleri var mıdır?

AK Parti döneminde bütün seçim dönemlerine şu ya da bu şekilde içerden ve dışardan müdahaleler olmuştur. Hatırlayalım, 2007 seçimlerine gidildiği dönemde cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden 367 krizi olarak adlandırılan bir süreç yaşandı. Bununla da yetinilmedi AK Parti’ye bu dönemde kapatma davası açıldı. 2011 seçimleri öncesinde CHP liderine MHP’li milletvekillerine kumpaslar kuruldu. 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidildiği bir dönemde önce Gezi Parkı eylemleri ardından FETÖ’nün 17-25 Aralık yargı darbesi girişimleri geldi. 7 Haziran seçimleri öncesinde Diyarbakır’da HDP mitinginde patlatılan bombalar, çözüm sürecini bitirmeye yönelik PKK eylemleri ve yine 1 Kasım seçimlerine giderken PKK ve DEAŞ eylemlerinin artması seçimlerden ilgisiz olarak düşünülemez. Bundan önceki tüm seçimlerde, Erdoğan’ın siyasi liderliği ve siyasetin güçlü durmasından dolayı operasyonları planlayanlar ve gerçekleştirenler sonuç almadı. Millet her defasında daha yüksek oylarla AK Parti iktidarını ve Erdoğan’ı destekledi.

KÜRESEL OPERASYON HIZLANACAKTI

2019 seçimleri öncesinde, özellikle küresel operasyonların hızlanacağı ve Türkiye’ye karşı yaptırım kozlarının kullanılacağına yönelik emareler artmıştı. Aslında, bu çevreler daha önce başarmadıklarını, içerden ve dışardan birçok saldırıyı aynı anda senkronize ve koordineli bir şekilde düzenleyerek AK Parti iktidarını ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını engellemeye çalışacaklardı. Buna hazırlık yapmaya başlamışlardı. ABD’de yürüyen Rıza Zarrap davası, Rusya’dan s-400’lerin alınmasını problem etme gibi saikler üzerinden Türkiye’ye karşı yaptırım kartlarını devreye sokmaya çalışacaklardı. Yani ekonomik krizi tetiklemek ve ardından derinleştirmek için farklı yöntemleri devreye sokabilirlerdi.

KAOSA GEL GEL YAPAN İÇ MİHRAKLAR

Zaten AK Parti ve Erdoğan gibi Devlet Bahçeli de bunu görmüş olacak ki, erken seçim çağrısında, içerde “kaosa gel gel yapan mihrakların faaliyetleri hızlandığını” belirtti. Bölgesel tehlikelerin  “kaotik bir yapıya” büründüğünü, “millî güvenliğe yönelik saldırı planlarının” devrede olduğunu ve Türkiye’ye yönelik “siyasi ve ekonomik operasyonlar günbegün ivme kazandığından” bahsetti. Ardından da “Türkiye’nin 3 Kasım 2019 seçimlerine kadar istikrar ve denge hâlinde ulaşmasının zor olduğunun” altını çizidi. Yani ABD’sinden Avrupa Birliği’ne ve bazı Körfez ülkelerine kadar birçok küresel aktörün Türkiye seçimlerine müdahale etmek fırsatları kollayacağı bilinen bir gerçeklerdi. İşte bu ve benzer değerlendirmeler üzerinden AK Parti, MHP’nin önerisine olumlu yaklaşmış olabilir.

KÜRESEL ŞEBEKELERE BASKIN SEÇİM!

Seçimler erkene alınsa bile sonbaharda gerçekleşebileceğine yönelik bir beklenti vardı. 24 Ağustos gibi çok erken bir tarihe alınmasının özel bir nedeni var mı? Erken seçim için baskın seçim diyen var. Sizde böyle görüyor musunuz?

Eğer 24 Ağustos’a “baskın seçim” denecekse bu içerisinden daha çok dışarıya, küresel şebekelere karşı bir “baskın seçim” oldu. Yani onların seçimlere müdahalesi için 2019’a yönelik planlarını erkene alamayacakları bir tarihe seçimler çekilmiş oldu. Ayrıca, erken seçimler son baharda yapılmış olsaydı, belirsizlik en azından tarih olarak giderilmiş olsa bile daha 6-7 ay gibi bir süre “beklentiler” ertelenecekti. Yani herkes seçimlerin sonucunu bekleyecekti. Şimdi bekleme süresi azaltıldı. İki ay içerisinde her şey netleşmiş olacak. Ayrıca, ekonomiye yönelik yapısal müdahaleler de ertelenmiş olacaktı. Bunun yanında bürokrasinin 6-7 ay tamamen beklemeye geçecek olması ve iş yapma kapasitesinin iyice düşecek olmasından dolayı da seçimler çok daha erkene alınmış olabilir.

MUHALEFET HAZIRLIKSIZ DEĞİLDİ

“Muhalefeti hazırlıksız yakalamak için erken seçim yani baskın seçim kararı alındı” diyenler var. Erken, çok erken seçim kararı almak demokratik teamüllere uygun mudur, böyle bir gaye gördünüz mü son kararda?

Seçimlere muhalefet hazırlıksız falan yakalanmadı. Hatırlayalım 16 Nisan referandumunun hemen ardından CHPbaşta olmak üzere tüm partiler, 2019’da yapılacak seçimleri “kritik” olarak değerlendirmişlerdi. Ve “yarın seçim olacak gibi çalışmaları gerektiğini” seçmenlerine duyurmuşlardı.

AK Parti kendi içinde bir yenilenme siyasetini duyurduğunda; CHP çoktan ittifak görüşmelerini başlatmıştı. Referandumun ardından CHP lideri iki ay içinde SP, Vatan Partisi, DP, HDP ve sonradan İyi Parti’yi kuracak olan Meral Akşener’i ziyaret etmişti. Sonra bu görüşmelerin ikinci turunu gerçekleştirmeye çoktan başlamıştı. CHP lideri ve CHP’nin yöneticileri 16 Nisan’dan bu yana bir çok kez seçimi kazanmak için stratejilerinin hazır olduğunu ama bunu açıklamak için daha erken olduğunu belirttiler. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun iktidara karşı sürekli “erken seçim” çağrıları vardı. “demokrasinin namusunu kurtarmak için erken seçime gidin” diyordu. İyi Parti başkanı Meral Akşener de Cumhur ittifakının 15 Temmuz’da erken seçime gideceğini sürekli tekrar ettiğini biliyoruz.

Dolayısıyla muhalefetin “hazırlıksız yakalandığı” tezi bence doğru değil. Muhalefet hazırlandı ama sonuç almadı. Bunun da birçok nedeni var. CHP, beceriksizliğinin, siyasetsizliğinin, parti içi çekişmelerin ve muhalefet cenahı partileri arasındaki taktiksel hamlelerin kurbanı oldu.

ADAYSIZ İTTİFAKSIZ OLMALARI YANLIŞ SİYASİ OKUMADAN

Seçime 60 küsur gün kalmışken- muhalefetin ittifak kuramamış ve aday çıkaramamış olmasının sorumluluğu kimdedir?

Sorumluluğu kardeşçe paylaşmaları lazım. Şöyle ki, 16 Nisan’ın hemen ardından, muhalefet yüzde 48’lik “hayır” oylarını blok olarak değerlendirdi. İttifakın kendiliğinden doğal olarak oluştuğunu ilan ettiler. Hâlbuki bu yanlış bir değerlendirmeydi. Çünkü referandum seçimlerden farklı dinamiklere sahiptir.  Kaldı ki cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin oylandığı referandum, siyasal sistemin dönüşümünü öngördüğü için seçmenler açısından çok daha farklı algılamaları içerisinde barındırmaktaydı. Dolayısıyla “hayır” oyu verenler arasında AK Partililer olduğu gibi MHP’liler de vardı. Diğer taraftan, “hayır” oylarının içinde ideolojik konumlanma olarak birebirine benzemeyen farklı partiler bulunmaktaydı. Seçimlerde bu partilerin bir araya gelmesi zordu. Bu çevreler, “Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı”nın bütün dertlerine deva olacağını düşündüler. Yani başta CHP’nin öncülüğünde yürütülen ittifak çalışmaları büyük beklenti oluşturduğu için yanlıştı. Başta beklentinin bu çerçevede oluşturulması, bu cenahın siyasetin gerçekliğini ıskalamasını doğurdu.

MUHALEFET NASIL BECEREMEDİ?

Erken seçim açıklandığı güne kadar CHP ve Cumhur ittifakı karşıtı muhalefetin bir aday çıkaramamasının nedenleri nelerdir?

Bu güne kadar Cumhur ittifakı karşıtı muhalefette ittifak oluşturulamamasını iki farklı düzlemde açıklamak gerekiyor. İlki CHP açısından; CHP kendi oylarının yüzde 25’in üzerine çıkmadığını bildiği için Erdoğan karşısında başarılı olabilecek adayın sağ siyasetten gelmiş birisinin olacağını varsaydı. AK Partiye karşı, sağ siyasetten bir muhalefet devşirmeye çalıştı. İttifak arayışını ve senaryosunu sağ siyasetçi ya da partiler üzerine odaklandırdı. 1990’larda kalmış partilerden bile medet umdu. ANAP ve Demokrat Parti’nin adını kimselerin bilmediği liderlerini bile ziyaret ederek, ittifak kuracak parti aradı. Saadet Partisi ve Abdullah Gül’ün adını uzun süre siyasetin gündemine taşıdılar. AK Parti içinde geçmişte siyaset yapanların kapısını çaldılar. Onlara umut bağladılar, Ama sağ siyasetçilerin, bu konuda kendileri kadar heyecanlı olmadığını gördüler. Ama CHP bir türlü kendi mahallesine dönüp kimi aday çıkarabiliriz diye ciddi bir hazırlık yürütemedi.

Ayrıca CHP içindeki hizipler, sağ siyasetçiler içinden aranan adaylara çok olumlu bakmadılar. Örneğin Abdullah Gül ismi onlar için 2007 yılında, cumhurbaşkanlığını önlemek için 367 krizinin bile göze alındığı bir aktördü. Ayrıca, Gül ismi, cumhurbaşkanı olmasının engellenmesi için anayasa mahkemesine gittikleri, 27 Nisan muhtırasını bile destekledikleri bir siyasetçiydi. Özellikle radikal sola yakın CHP’li aktörler sağda gündeme gelen adayları “kendi mahallelerinde tutunamamış” ve “kerameti kendinden menkul eski siyaset esnafı”  olarak değerlendirerek karşı çıktılar.

NE SAADET KİLİT, NE İYİ PARTİ

Bu anlamda bu çevreler, sağ siyasal aktörlerden aday arayışını ikinci bir Ekmeleddin İhsanoğlu vakası olarak gördüler. Ve sağ adaylara karşı çıktılar. Diğer muhalefet partileri açısından değerlendirdiğimizde ise, onlar CHP ile ittifak kurma sürecini taktiksel hamlelerle kendi gelecekleri için kullanışlı bir araca çevirdiler. SP ve İyi Parti, kendilerine muhtaç olunduğu saiki ile hareket etti. Kendi partilerinin sürekli gündemde olmasını istediler. Meral Akşener erkenden kendi adaylığını açıklayarak, CHP’yi boşa düşürdü. Çünkü adaylığını açıklamakla aktörleşmeye çalıştı. Değilse, siyasette kalıcı olamayacağını düşündü. SP de benzer bir saikle, Gül’ün adaylığına, CHP’nin açıkça desteğini ilan etmesini bekledi. Aslında SP, AK Parti ile ittifak yapmayı, CHP’den gelebilecek destek ihtimaline feda etti. Yani altını bir kez daha çizmek gerekirse, muhalefette ittifak arayışından daha çok taktiksel hamleler vardı. CHP içinde ise aday arayışında hiziplerin dengelenmesi sorunu mevcuttu.

CHP-HDP İTTİFAKI ATATÜRKÇÜLERİN İP’E GİTMESİ DEMEKTİR

İttifak kuramadılar, İP dışındakilerin adayı belli değil. Muhalefet açısından şu an ki durumu ve seçimi değerlendirir misiniz?

Muhalefetin şu an için seçimlere yönelik mevcut durumu şu: İyi Parti lideri Akşener çoktan adaylığını ilan etti. HDP kendi adayı ile cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılacağını açıkladı. SP daha tam karar vermese de kendi adayı ile seçimlere katılmayı düşünüyor. CHP ise aday arayışını sürdürüyor.

Muhalefet partilerinin seçmen tabanları ideolojik konumlanma açısından farklı siyasi duruşları var. CHP şimdiye kadar HDP ile açıktan bir ittifakı ilan edemedi. Ama iki parti arasında örtük bir ittifak ve açıktan bir işbirliği sürüyor. CHP yönetimi, HDP ile açıktan bir ittifak kurulması durumunda, ulusalcı ve Atatürkçü tabanının İyi Parti’ye yönelmesinden korkuyor. Tam ne olacağını öngöremiyor. Özellikle İstanbul İl başkanlığına seçilen siyasetçinin HDP siyasetin gelmesi parti içinde alttan alta bir tartışmayı başlatmıştı. Son dönemde CHP’nin sol siyasetin merkezinden uzaklaşmasıyla İyi Parti’ye bir kaç puan gittiği seçim anketçileri tarafından söyleniyor.

İyi Parti ise, alttan alta CHP’nin açıktan HDP ile ittifak kurmasını beklemekte. Böyle olunca ulusalcı ve Atatürkçü bir kısım CHP seçmenin kendisine geleceğini düşünüyor. Ama muhalefetin mevcut durumu bu olsa da bir iki hafta içinde ittifak görüşmelerini hızlanacak. Önümüzdeki günlerde özellikle milletvekilliği seçimleri için sırf ittifak yapmanın avantajlarından yararlanmak için bazı partiler “kağıt üstünde ittifak” yapabilir.

İP’İN HEDEFİ SEÇİM KAZANMAK DEĞİL KALICI OLABİLMEK

İyi Parti seçimlere girecek mi henüz belli değil ama Meral Akşener’in şansı ne kadardır?

Meral Akşener, önümüzdeki seçimlerde anlamlı bir oy oranına ulaşarak kalıcı olmak istiyor. Çünkü bölünerek kurulan partilerden, ana partiden ayrılanların şimdiye kadar hiçbirinin başarılı olmadığını biliyordu. Bu anlamda, Cumhur ittifakı karşıtı muhalefet açısından, AK Parti’nin kazanıp ya da kaybetmesi ile ilgili bakış açısı CHP ile aynı minvalde değil. Küçük sağ partilerin kendisi ile ittifak yapmasını düşünüyor. AK Parti’nin kaybetmesinden daha çok, kendisinin kalıcı olmasına yarayacak oy peşinde.

SEÇİM İLK TURDA SONUÇLANIR

Muhalefetin hesapları seçimin ikinci tura kalması en güçlü rakibe yüklenmek şeklinde. Bu ihtimal dahilinde midir, devamındaki ihtimaller nelerdir?

Türkiye siyasetini, toplumun mevcut ideolojik yönelimleri, sosyal bölünmelerin oy verme davranışına etkisi, partiler arasındaki oy geçişkenliğinin tarihsel seyri ve siyasal ve toplumsal kutuplaşma eğilimleri üzerinden analiz ettiğimizde seçmen bloklarının yüzde 70’den fazlası siyasetin sağındadır. Yine Türkiye’de seçmen davranışlarını tarihsel bir okumaya tabi tuttuğumuzda, sağ ve sol bloklar arası oy geçişkenliği sınırlı, blok içi geçişkenlik ise yaygındır.

CHP’nin oy potansiyeli bellidir. SP’nin tabanı zaten Erdoğan’a oy vermektedir. İyi Parti lideri Akşener’in yüz bin imzaya ulaşıp ulaşamayacağı kesin değildir. Ulaşsa bile, MHP’nin daha çok seküler milliyetçi tabanından oy alabilecektir. Muhalefetin ilk turda Yılmaz Büyükerşen gibi bir siyasetçiyi çatı aday olarak çıkarması durumunda, bu adaylık zaten Cumhur İttifakı’na yarayacaktır. 16 Nisan referandumunu bile Erdoğan yüzde 50’nin üzerine çıkarabilmiştir. Tüm açılardan bakıldığında seçimler ilk turda sonuçlanma ihtimali çok yüksektir.

ERDOĞAN TARZI SİYASET LİTERATÜRE GİRDİ

Daha önceki süreçlerde de Bahçeli ön aldı. AK Parti’yi Bahçeli yönetiyor diyenler var. Bu eleştiri neden haksız ve yersiz?

Bahçeli’nin 2002’de erken seçim kararını açıklamasının ardından AK Parti iktidar oldu. 2007 seçimleri sonrasında 367 krizinin aşılmasında kritik bir rol üstlendi. AK Parti’nin cumhurbaşkanı adayı olan Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçildi. 7 Haziran seçimlerinin ardından AK Parti karşıtı muhalefetle koalisyon kurmaya yanaşmadığı için, 1 Kasım seçimlerinde AK Parti yüzde 50’ye yakın oy aldı. MHP önemli oranda oy kaybetti. 2016 sonrasında Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine desteğini açıklayarak, AK Parti’nin ve Erdoğan’ın uzun süre savunduğu siyasal sistemin değişmesine katkı sağladı. Dolayısıyla AK Parti döneminde Bahçeli’nin kritik dönemlerde inisiyatif almasının hiçbiri AK Parti aleyhine olmadı.

Diğer taraftan 15 senedir partisini iktidarda tutan ve siyasette 12 seçimi arka arkaya kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan var. İktidara gelmesinin ardından hiç bir seçimde ilk aldığı oyların altına partisini düşürmemiş ve en rakibine her seçimde iki kata yakın fark atmış bir liderden bahsediyoruz. Siyasette Erdoğan “tarzı siyaseti” diye bir siyaset anlayışı çoktan literatüre girmiş durumda. Siyasette, çok büyük krizlerle ve meydan okumalarla yüzleşmiş bunların hepsini aşmış bir siyasi lider var, AK Parti’nin başında. Dolayısıyla böyle bir bakış açısı siyasetin dinamiklerini anlamamak demektir.

SEÇMEN SEÇİME HAZIR

Sokakta erken seçim beklentisi düşük diyor kamuoyu araştırmacıları. Halk seçime hazır değilse ne olacak?

Seçim kampanyası başladığında seçmen kendisini buna göre yeniden konumlar. Aslında seçim tarihi açıklandıktan sonra seçmen bir an önce seçimlerin yapılmasını ister. Erken seçim kararının açıklanmasının ardından piyasanın olumlu tepki vermesini de bu bağlamda görmek gerekir. Şu an siyasal kutuplaşmanın düzeyine bakıldığında da seçime katılım yüksek bir oranda gerçekleşecektir.

KÜRT SEÇMEN NE YAPAR?

Kürt seçmenin tutumu ne olur? AK Parti ile Kürt seçmen arasında bir sorun var mı?

16 Nisan referandumunda “evet” çıkmasında Kürt seçmenin oyları önemli bir etkendi. Şu an için Cumhur ittifakının Kürt seçmenden alacağı oylar 16 Nisan’ın altına düşmeyecektir. AK Parti ve Erdoğan’a karşı özellikle muhafazakar Kürt seçmenin olumsuz yöne doğru konumunun çok değişeceğini zannetmiyorum. Ancak, şu an için Kürt oylarının yöneliminde dramatik bir değişikliğin olup olmayacağını da şimdiden kestirmek zor. Çünkü Kürt seçmende bir sessizlik var.

Bu seçimde büyükşehirlerde yaşayan Kürt seçmenin eğilimleri önemli. Çünkü büyük şehirlerde kendi ötekisi ile karşılaşmaları oy davranışının şekillenmesinde önemli bir unsur. Saadet Partisi ve Hüda-Par üzerinden AK Parti’ye oy veren muhafazakar Kürtlerin AK Parti’den koparılabileceğine yönelik belli tartışmalar var. Ancak daha Hüda-Par seçimler için kararını tam vermiş bile değil.

ÖNCE ZARURİ UYUM YASALARI ÇIKAR

Yeni sisteme geçiş üzerine ne kadar çalışılırsa çalışılsın henüz bilinmeyen bir sistem. Aksayan yanlar, oturmayan noktalar olursa eğer zaten zorlu olan konjonktürde Türkiye için zafiyet oluşturur mu? Nasıl aşılır? Şu an uyum çalışmaları, yasaları, öngörülen üzerinden değerlendirmeniz nedir?

Seçimlere kadar zorunlu olan değişikliklerin bir kısmı bir paket halinde Meclis’ten hızlı bir şekilde geçirilecek. Mevzuatla ilgili daha çok ibare değişikliklerini içeren düzenlemelerin ise Meclis’ten geçirilecek bir yetki kanunu ile KHK ile düzenleneceği açıklandı. Ancak seçim öncesi zorunlu olmayan diğer değişikliklerle ilgili düzenlemeler seçimlerden sonra da yapılabilecek. Seçimden sonra, Meclisin çoğunluğu ve Cumhurbaşkanının aynı partiden gelmesi durumunda geçiş sürecinde hayati bir sorun yaşanmayacaktır. Ama bunun aksi olması durumunda kuşkusuz sorunların çıkması muhtemeldir.

SEÇİM GÜVENLİĞİ İÇİN

Seçim güvenliği açısından durum nedir?

Seçim güvenliği ile ilgili yapılan değişiklikler, daha çok 7 Haziran seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşanan aksaklıkların yaşanmasını engellemeye dönüktü. Dolayısıyla bu alanda yaşanan tartışmalar doğrudan düzenleme ile ilgili değil. Siyasi partiler sandıklara müşahitlerini düzgün olarak görevlendirmesi durumunda zaten seçimler suhuletle tamamlanacaktır. Ama şimdiden dikkat edilmesi gereken bir husus, özellikle seçim öncesi seçim güvenliğine ilişkin yapılan tartışmaları gerekçelendirmek için bazı çevreler seçim güvenliğini ihlale yönelik davranışlar, özel video çekimleri, sosyal medya kampanyaları düzenleme ihtimalleri vardır. Bu konuda dikkatli olmak gerekiyor.

[Star, 24 Nisan 2018, Röportaj: Fadime Özkan]

Etiketler: