“Sen de Haklısın”: Göçmenler Konusunda Kim Haklı?

Gelinen noktada, devletin Suriyeli göçmenlere insanî bakışında bir değişiklik olmasa da başta "güvenlik" sorunu olmak üzere Türkiye'nin geleceğine yönelik risklerin varlığını bertaraf etme adına Suriyeli göçmenlerin "güvenli ve gönüllü geri dönüşü" için devlet çeşitli hazırlıklar yapıyor.

Farklı rivayetlerle anlatılan meşhur hikâyeye göre; Nasreddin Hoca’ya bir gün kızgın vaziyette biri gelmiş ve hasmı için söylemediğini bırakmamış. Sonra da kadı olan Hoca’ya sormuş: “Hocam, Allah aşkına söyle; haklı değil miyim?” Hoca da “Haklısın”, demiş. Adam da sinirleri yatışmış olarak gitmiş.

Hemen sonra bu adamın hasmı gelmiş Hoca’ya; sağlı sollu laflar etmeye başlamış adam için ve nihayetinde Hoca’ya sormuş: “Haklı değil miyim?” Hoca da “Çok haklısın”, demiş. Bu adam da sakinleşerek gitmiş.

Tüm bunlara şahit olan Hoca’nın hanımı bu işe şaşırmış kalmış ve Hoca’ya “Senin kadılığın da bir garip Hocaefendi. İkisine de ‘sen haklısın’ dedin. Hiç öyle şey olur mu?” Nasreddin Hoca hanımının yüzüne tebessümle bakmış ve “Hatun,” demiş, “sen de haklısın!”

İşte bazı konular/hususlar vardır ki tam da Nasreddin Hoca’nın dediği gibi konuyla ilgili olan herkese veya her aktöre “sen de haklısın” demek durumunda bırakıyor insanı! Bu hususlardan biri de “Suriyeli göçmenler” etrafındadır. Suriyeli göçmenlerin durumu hakkında devletimiz haklıdır, Suriyeli göçmenler de haklıdır ve nihayet vatandaşlarımız de haklıdır.

Devletimiz Haklı: “Aşağı Tükürsen Sakal, Yukarı Tükürsen Bıyık!”

Suriyeli göçmenler konusunda devletimizin haklı olduğu birçok nokta var. Bunların bir yönü, Suriyeli göçmenlerin ülkeye kabulleri ile ilgilidir. Suriye’de olayların patlak vermesi sonrasında, Türkiye sınırına akın eden masum insanların kitlesel katliama uğrama riskine karşın Türkiye’nin devlet olarak insanî dış politika refleksi göstermekten başka yolu/şansı olmadığı görünüyor.

Suriyeli göçmenlerin ülkeye alınmalarından sonra ise devlet kendilerine hukuk nazarında bir statü (geçici koruma) vermek durumunda olmuştur ki ülke içinde belli işlemlerin yapılması mümkün olsun. Böylece eğitimden ekonomiye, sağlıktan sosyal politikalara kadar Suriyeli göçmenlerin varlığı görünür olmuştur. Bu da bir nevi devletin ulusal ve uluslararası mevzuata dayalı olarak yapmak durumunda kaldığı bir hamle görünümündedir.

Ancak gelinen noktada, devletin Suriyeli göçmenlere insanî bakışında bir değişiklik olmasa da başta “güvenlik” sorunu olmak üzere Türkiye’nin geleceğine yönelik risklerin varlığını bertaraf etme adına Suriyeli göçmenlerin “güvenli ve gönüllü geri dönüşü” için devlet çeşitli hazırlıklar yapıyor.

Bu nedenle, ister Suriyeli göçmenlerin ülkeye kabullerinde ister kabul sonrası kendilerine yönelik belli uygulamalarda isterse güvenli ve gönüllü geri dönüş adımlarında devletin haklı olduğu noktaların olduğunu not etmek gerekiyor.

Göçmenler de Haklı: “İki Arada Bir Derede Kalmak”

Devletimiz haklı, ama Suriyeli göçmenlerin de haklı olduğu hususlar var. Bir kere, kendilerini bir anda iç kargaşa içinde bulan ve bunun sonucunda canlarını ve ırzlarını koruma odaklı doğal insanî refleksle sınırlara hareket eden geniş bir kitle söz konusu. Bunların arasında eli silah tutabilenlerin de hayatta kalma refleksinin öne geçiyor olup sınıra yönelmeleri garip olsa da insanın doğasında olan bir durum!

Suriyeli göçmenlerin Türkiye’ye kabul edilmelerinden sonra ise yine aynı doğal insanî refleks devreye giriyor: Hayatta kalmak! Ama bu sefer eğitim ve çalışmak yolu ile vatandaşlarla sosyal uyumu sağlamak gerekiyor ve geçimini temin etmek için çalışmak zorunda kalınıyor. Bu aynı zamanda başkasını (vatandaşlı) tanıma, başkasıyla (vatandaşla) kaynaşma ve başkasına (vatandaşa) muhtaç olmamak için çabalama demek oluyor.

Devletin gönüllü geri dönüş adımları sonrasında ise Suriyeli göçmenlerin kendi ülkelerine dönmek ile dönmemek arasında iki arada bir derede kaldıklarını anlamak da zor değil. Ortada korku ile ümit arasında travmatik bir gerilim olduğu söylenebilir, çünkü ülkelerinin rejimlerinden “emin olmama” hâlâ üzerlerinde.

Dolayısıyla, Suriyeli göçmenler bir yandan Türkiye sınırlarına can havli ile koşmakta haklılar, bir yandan Türkiye’ye kabulleri sonrasında kendi başlarına ayakta kalmak ve uyum için çabalamakta haklılar ve bir yandan da gönüllü geri dönüş konusunda kendi ülke rejimlerinden endişeli olmakta haklılar!

Vatandaşlarımız da Haklı: “Biz Ne Oluyoruz?”

En nihayetinde devletimiz ve Suriyeli göçmenler yanında vatandaşlarımız da haklılar. Suriyeli göçmenlerin Türkiye’ye gelişlerinin ilk dönemlerinde (devletimizin refleksi gibi) vatandaşlarımızın çoğunluğu insanî refleks/yaklaşım sergilemek suretiyle Suriyeli göçmenlerin Türkiye’ye girişlerine ses çıkarmadılar hatta dikkat çeken bir kısmı da bizzat sahiplendiler.

Ancak Suriyeli göçmenlerin durumu zamanla “misafir” olmaktan “mukîm” (yerleşik) olmaya dönmeye başladığında vatandaşlarımızın yine doğal insanî refleksi belirdi. Vatandaşlarımız, eğer Suriyeli göçmenler Türkiye’de yaşamaya devam edeceklerse eğitimde, sağlıkta, iş hayatında ve diğer hususlarda artık misafire tanınan pozitif ayrımcılık haklarını görmemeleri gerektiğini söylemeye başladılar, çünkü vatandaşlarımıza göre artık misafir hukuku değil mukîm olmanın gerekleri devreye sokulmalı idi.

Şimdilerde gelinen nokta ise, Suriyeli göçmenler yanında vatandaş olmanın getirdiği hakların ön plana alınması yönünde çünkü vatandaşlarımızın birçoğuna göre nasıl ki misafir hukuku gereği Suriyeli göçmenlere yönelik pozitif ayrımcılık yaşandı ise vatandaşlara yönelik de vatandaşlık hukukunun/hakkının gereği de yerine getirilmeli.

Dolayısıyla vatandaşlarımız da Suriyeli göçmenler konusunda haklılar, çünkü ilk andaki kabullerde insanî refleks kaçınılmazdı, sonrasındaki misafirlik hakkı da anlaşılabilirdi ama bunun ötesine geçme anlamında pozitif ayrımcılık alanının geniş tutulması sorunlar doğurdu ve nihayetinde vatandaş olmanın hukukunu da talep etmek hakları(mız).

Özetle; Suriyeli göçmenler özelinde devletimizin refleksleri de Suriyeli göçmenlerin refleksleri de vatandaşlarımızın refleksleri de haklı ve anlaşılabilir yönlere sahip. Bu durumu dikkate alarak şunu söylememiz gerekiyor: Biz hâkim değiliz, yani işimiz hüküm vermek değil; ama sıradan insanlar olarak bir meselenin “her yönünü” az da olsa “düşünmek” ve ona göre “haklı-haksız” ayrımı yapmamız mümkün. Bununla birlikte, (Suriyeli) göçmen meselesi siyah-beyaz renklerle ele alınamayacak kadar karışık duruyor ve bundan dolayı birçok farklı renk (değişken) ile meseleye bakmak gerekiyor.

[Sabah, 26 Ağustos 2023]

Etiketler: