Prof. Dr. Kemal İnat: Eşit ortaklığa Kim Hazırsa, Türkiye Onunla Devam Eder

Prof. Dr. Kemal İnat, ''Eşit ortaklık ilişkisine hangi taraf daha çok riayet ederse Türkiye onunla ilişkisine devam edecektir. Kim bu eşit ortaklığa hazır olursa Türkiye onunla devam edecektir." dedi.

Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat, son günlerde ”Türkiye bundan sonra hangi tarafa daha çok yaklaşacak?” sorusunun sıkça sorulmaya başlandığını belirterek, ”Eşit ortaklık ilişkisine hangi taraf daha çok riayet ederse Türkiye onunla ilişkisine devam edecektir. Kim bu eşit ortaklığa hazır olursa Türkiye onunla devam edecektir. ABD hazır olursa onunla daha yakın ilişkiye geçer. Avrupa hazır olursa Avrupa ile devam eder. Bu süreçte Rusya buna hazırdı Türkiye onunla ortaklık yapıyor.” dedi.

Al Jazeera Araştırma Merkezi ile SETA tarafından organize edilen, “Yeni Dönemde Türk Dış Politikası İmkanlar ve Meydan Okumalar” başlıklı panele Prof. Dr. Kemal İnat, siyaset uzmanı Prof.Dr. Samir Salha, İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Talha Köse ve araştırmacı Said Elhac katıldı.

Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İnat, Türkiye ile ABD arasındaki sorunların, tarihten gelen temel bir takım iki ülke ilişkilerinin, eşit şartlarda başlamamış olmasından kaynaklandığını söyledi.

İki ülke arasındaki ilişkilerin geçmişten gelen sıkıntılara dayandığını ve günümüzde halen bunun sancısının devam ettiğini vurgulayan İnat, ”ABD de geçmişe dayalı bu eşit olmayan ilişki politikasını sürdürmeye çalışıyor. Türkiye’yi eşit ve ortak olarak kabul etmiyor. Türkiye ise artık eşit olmak istiyor, ABD’nin bunu kabullenme noktasındaki zorlanması ne kadar sürecek belli değil. Aynı şey Avrupa ülkeleri açısından da söylemek mümkün. Avrupa ülkeleri başta Almanya olmak üzere bir takım sıkıntılar yaşıyoruz. Tabii Almaya ile ilişkilerimizi zorlayan farklı faktörler var. Almanya ile ilişkilerimize baktığımızda yine eşit olmayan ilişkiler söz konusu. Osmanlı-Almanya yakınlaşmasında Alman imparatoru Türkiye’yi bir nüfuz alanı olarak görmüştü. Bu tarihten beri Almanya, Türkiye ile ilişkilerini eşit şartlar içinde şekillendirme arzusu için girmemiştir. Daha sonraki dönemlerde de bu devam etmiştir. Türkiye artık Almanya başta olmak üzere Avrupa ile rasyonel temeller üzerinde, eşit göz hizasında ve karşılıklı egemenliğe saygı üzerine ilişkiler yürütmek istiyor.” diye konuştu.

”Ticarette en büyük ortağımız Almanya”

Prof. Dr. İnat, Türkiye’nin Batı ile yaşadığı sorunlardan sonra Rusya ile yakınlaşmasının doğal bir süreç olduğunu, özellikle batıya olan bağımlılığın azaltılması noktasında Rusya’nın iyi bir alternatif olduğunu belirtti.

Son günlerde ”Türkiye bundan sonra hangi tarafa daha çok yaklaşacak?” sorusunun sıkça sorulmaya başlandığını kaydeden İnat, şunları söyledi:

”Batı ile ilişkilerimizi kesmemiz zaten rasyonel değil, ABD ile gergin ilişkilerimiz olmasına rağmen Avrupa ile son dönemlerde yakınlaşan ilişkilerimiz var. Tüm bu aktörler arasında yani ABD, Avrupa ve Rusya arasında sanki Türkiye en sıkı ilişkileri Rusya ile yaşıyormuş gibi gösteriliyor. Bu yanıltıcı olabilir. Çünkü Avrupa ticarette hala en büyük ortağımız. Almanya ile yaşadığımız birçok krize rağmen ticarette hala en büyük ortağımız.

Fakat, ‘Türkiye bundan sonra hangi tarafa daha çok yaklaşacak?” sorusunun cevabını şu şekilde netleştirmek lazım. Eşit ortaklık ilişkisine hangi taraf daha çok riayet ederse Türkiye onunla ilişkisine devam edecektir. Kim bu eşit ortaklığa hazır olursa Türkiye onunla devam edecektir. ABD hazır olursa onunla daha yakın ilişkiye geçer. Avrupa hazır olursa Avrupa ile devam eder. Bu süreçte Rusya buna hazırdı, Türkiye onunla ortaklık yapıyor. Aslında bu soruyu Türkiye’nin karşısında duran aktörlerin kendisine sorması gerekiyor. Bu aktörlerin ‘biz Türkiye ile bir ilişki kurmaya hazırız’ demeleri gerekiyor.”

“Ankara,Tahran ve Moskova ile iyi niyet üzerine ilişki kuruyor”

Siyaset Uzamanı Prof. Dr. Samir Salha ise Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Birleşmiş Milletler (BM) 73. Genel Kurulu’ndaki konuşmalarına değinerek, ”Başkanların konuşmalarından ABD ve Türkiye’nin yeni bir dönemde nasıl bir siyaset öngördüklerini anladık. İki ülke arasındaki sorunlar stratejik duruşlarından kaynaklanıyor. Bu stratejik duruşlarda bir yumuşama yaşanma ihtimali olduğu gibi gerilimin devam etmesi ihtimali de bunu öngörmek zor.” görüşünü dile getirdi.

Prof. Dr. Salha, Ankara’nın Moskova ve Tahran ile kurduğu ilişkilerle ilgili, ”Ankara, Moskova ve Tahran konusunda oldukça pozitif düşünüyor. Ankara’nın bu iyi niyet üzerine kurduğu ilişkilerin zamanla nereye evrileceğini bilmiyoruz.” ifadelerini kullandı

Türkiye-İsrail ilişkilerinin de karşılıklı gerilim üzerinden yürüdüğünü savunan Salha, şöyle konuştu:

”Türkiye ile İsrail ilişkilerinin gelecekte de tansiyonu yüksek bir şekilde ilerleyeceğini düşünüyorum. Özellikle Filistinlilere uygulanan baskılar ve Kudüs meselesinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle iki ülke arasında orta ve uzun vadede sorunların çözüleceğini söylemek mümkün değil.”

”Türk-Amerikan ilişkilerinde 15 yıldır yapısal sorunlar var”

İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Talha Köse de tarihsel süreçte Türkiye ile ABD ilişkilerinde zaman zaman problemler yaşanmasında rağmen, son 15 yıldaki kadar yapısal sıkıntılar olmadığını söyledi.

ABD’nin Irak işgali konusunda hükümet tarafından 25 Şubat 2003’te TBMM’ye sunulup genel kurulda reddedilen 1 Mart tezkeresinden sonra Türkiye-ABD ilişkilerinin gerilimli bir sürece evrildiğini hatırlatan Köse, şu değerlendirmelerde bulundu

”ABD, Irak’ın kuzeyinden yürüteceği operasyon için toprak ve hava sahasını kullanmak için Türkiye’den izin talep etmiş, Türkiye 1 Mart tezkeresi ile bunu kabul etmemişti. 1 Mart 2003’ten sonra Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz bir noktaya taşıdı. 2007 yılında bu ilişkiler kısmen ılımlı bir yöne doğru kaymasına rağmen son derece gergindi. Irak’ın Kuzeyi’ndeki yapılanma ve Türkiye’nin Orta Doğu’ya nüfuzu konusunda ABD’nin, özellikle Pentagon savunma bakanlığında Türkiye’ye karşı çok ciddi bir lobi oluştu. Bu lobiler, daha sonraki dönemlerde Türk-Amerikan ilişkilerini son derece olumsuz etkiledi. Özellikle de CENTCOM’da Türkiye karşıtı bir hava olduğunu söyleyebiliriz.”

”2013’ten sonra Türkiye- ABD ilişkilerinin olumsuz viraja girdi”

Köse, Türkiye’nin 2007 yılında, bölgede kalıcı bir düzenin oluşması, krizlerde etkin rol alma, ekonomik entegrasyon ve demokratikleşme konusunda gösterdiği gelişmelerle hem ABD hem de Avrupa ile zaman zaman paslaştığını anlattı.

Türkiye’nin Arap Baharı’ndaki pozisyonu ile örnek teşkil eden bir duruş sergilediğini vurgulayan Köse, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Türkiye, Arap baharı sürecindeki pozisyonu ile bir örnek teşkil etmişti. Bu süreçte ABD’nin de pozisyonu ve bölgesel vizyonuyla uyumlu bir çerçeve olduğu ortaya çıkmıştı. Arap baharının ilk döneminde ABD ile Türkiye’nin tavrının birbiri ile örtüştüğünü görüyoruz. O dönemde eski ABD Başkanı Barack Obama’nin Türkiye’yi ziyareti, Türkiye ile ilgili olumlu açıklamalar yapması da önemliydi. Fakat 2011 ve daha sonrasındaki yaşananlar, Türk-Amerikan ilişkilerini farklılaştırdı. Bu değişimin, dönüşümün Amerikanın ve İsrail’in çıkarlarıyla uyuşmadığı, onların bölgesel vizyonlarıyla tam örtüşmeyen bir noktaya gitti. Demokratik yollarla gelen elitlerin Amerikan yanlısı olmadığı görüldü. 2013’ten sonra Türkiye- ABD ilişkilerinin olumsuz bir viraja girdiğini görüyoruz.”

”Türkiye ile ABD’nin özellikle Suriye’nin kuzeyindeki terör yapılanması noktasından tamamen ayrıştığını, ilişkilerin bundan sonra çok daha onarılmaz hale geldiğini” kaydeden Köse, sözlerini şöyle tamamladı:

”Dolayısıyla iki ülke arasındaki karşılıklı güvensizliğin 2013’ten sonra başladığını görüyoruz. Daha sonraki dönemlerde Gezi kalkışması, 17/25 Aralık FETÖ’cü darbe girişimin ilk aşaması, çözüm sürecinin nihayete erdirilmesi, Suriye’de ortak noktaların tam tersine dönüşmesi ve son noktada 15 Temmuz başarısız darbe oldu. Tüm bu olumsuz gelişmelerde bir karşı devrimci koalisyonun, Türkiye’de bir rejim değişikliğini savunduğunu gördük ve ABD’nin de bu kesimle paralel bir düşüncede olduğunu gördük. Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü PKK/PYD ve FETÖ konusunda ABD’nin Türkiye’nin yanında yer alması gerekirken tam karşısında durdu. Bu konuda iki ülke arasında net bir çözüm bulunabilmiş değil.”

[AA, 27 Eylül 2018]

İlgili paneli burayı tıklayarak izleyebilirsiniz.

Etiketler: