Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslim olan bir PKK teröristi

PKK Terör Örgütü mü Sonuç mu?

Gazeteci Cüneyt Özdemir'in HDP milletvekili Garo Paylan ile yaptığı bir yayında ısrarlı sorularına rağmen Paylan'ın PKK için bir türlü terör örgütü diyememesi ise aslında hepimizin bildiği ama kimilerinin bilmezlikten geldiği HDP-PKK ilişkisini tekrar gündeme getirdi.

Türkiye bir süredir Libya’dan Irak’a geniş bir sahada gerek sınır güvenliği gerekse Akdeniz’deki haklarını korumak için diplomatik ve askeri bir mücadele yürütüyor. Hal böyle olunca Türkiye içi gelişmeler gündemde öne çıkmakta zorlanabiliyor. Ancak geçen hafta HDP’nin PKK konusundaki tutumu yine yeniden gündeme geldi. En son gazeteci Cüneyt Özdemir’in HDP milletvekili Garo Paylan ile yaptığı bir yayında ısrarlı sorularına rağmen Paylan’ın PKK için bir türlü terör örgütü diyememesi ise aslında hepimizin bildiği ama kimilerinin bilmezlikten geldiği HDP-PKK ilişkisini tekrar gündeme getirdi. Hepimizin bildiği diyorum çünkü eş genel başkanlarının “Öcalan’ın heykelini dikeceğiz”, “Sırtımızı YPG’ye dayadık” dediği, sayısız vekil ve belediye başkanının araçlarında PKK militanlarının yakalandığı bir partiden söz ediyoruz sonuçta.

Söz konusu yayında da Paylan, PKK’yı bir terör örgütü olarak görüp görmediği sorusuna (daha doğrusu sorularına çünkü üç kere soruldu bu soru) “PKK bir sonuçtur” şeklinde cevap verdi. Paylan’ın cevabı hafta içinde çoğu gazeteci tarafından sert bir şekilde eleştirilirken bir kısmı tarafından ise destek gördü. Derken günlerdir gereksiz ve yanlış bir ikilem üzerinden yürütülen bir tartışmaya tanıklık ettik: PKK bir terör örgütü mü yoksa bir sonuç mu?

Aslında cevabı basit; ikisi de. Tabii ki PKK terörünü doğuran birtakım nedenler var. Nasıl ki cinayetten tecavüze, hırsızlığa kadar türlü türlü adi suçları doğuran toplumsal, siyasi, ekonomik ve psikolojik nedenler varsa terör suçunu doğuran nedenler de var. Bu açıdan bakıldığında her suç bir sürecin sonucudur. DEAŞ terörü gökten düşmediği, El-Kaide terörü laboratuvarda icat edilmediği gibi PKK terörünün de bir tarihi, bir geçmişi var. Her terör örgütü birtakım gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkar. Kısaca her terör örgütü bir sonuçtur.

Aslında PKK’nın terör örgütü olup olmadığını tartışanımız pek yok. Daha üç gün önce Silopi’de dört işçiyi katleden PKK’nın bir terör örgütü olduğunu ispat etmek zor değil. Neticede elebaşı Öcalan’ın “Tavuklarını bile öldürün” talimatıyla köy katliamları yapmış bir örgüt bu. Pınarcık köyünde daha yaşına basmamış bebekleri öldürmüş, Tunceli’de halı saha maçı yapan polisi ve onu izlemek için gelen eşini katletmiş, Ceylanpınar’da iki polisi evlerinde uyurken şehit etmiş, Ağrı’da rakip gördüğü siyasi partinin sandık müşavirini katledip elektrik direğine asmış, Diyarbakır’da polise servis açan garsonu öldürmüş bir terör örgütü bu. Beşiktaş’ta maç çıkışı bomba patlatmış, Taksim’de kafe, Bakırköy’de AVM, Ankara’da park, Kayseri’de otobüs durağı bombalamış bir örgütün kim terör örgütü olmadığını söyleyebilir.

Bugüne kadar 134 öğretmeni şehit etmiş bir terör örgütü bu. Onlarca genç çalışıp didinip, heyecanlı bekleyişlerin ardından atanıp daha yirmili yaşlarının başında ülkenin bir ucundan bir diğer ucundaki köy çocuklarına ışık olmaya gitmiş. Kimi maaşından biriktirip aldığı boyayla köy okulunu kendi boyamış, kimi daha hayatında yumurta kırmamışken gittiği köyde tezekle yaktığı sobanın üstünde yemek yapmaya çalışmış. Bu öğretmenleri öldürdü PKK. Necmettin ve Aybüke öğretmenlerin acısı hala taze ama ilk görev yerinde tek başına zorlanır diye görev yapacağı köye babasıyla gelen Neşe öğretmeni de unutmadık, Neşe öğretmenle beraber babasını da katleden PKK’yı da. Tabii ki terör örgütü diyeceğiz, İşçi Partisi diyecek halimiz yok işçi katili bu örgüte.

Malum kesimler PKK’yı terör örgütü olarak anmayı faşizm sanacak, “Biz bu militarist dili kullanmıyoruz” diyecekler. “Biz güvenlikçi değil özgürlükçüyüz” diyerek PKK’nın patlattığı bombalarda hayatını kaybeden gariban işçileri, köylüleri tüp patlamasında, trafik kazasında hayatlarını kaybetmişler gibi failsiz haberleştirmeye devam edecekler. Gerek basındaki bu kesimlerin gerekse Sakine Cansız’ı anmakta sakınca görmeyen, Öcalan heykeli dikmenin derdine düşen, PKK’lı intihar bombacılarını gençlere örnek gösteren farklı partilerden siyasilerin cevap vermesi gereken o soru hala cevaplanmayı bekliyor: PKK’yı bir terör örgütü olarak görüyor musunuz? Onlar bu soruya sesli şekilde cevap vermeyecekler tabii. Olsun, biz yine de onların sorusunu cevaplayalım.

PKK bir terör örgütü mü sorusunda art niyetli veya ideolojik körlük hastalığına yakalanmış değilseniz cevap net. Peki PKK terörü bir sonuç mu? Evet bu terör bir sonuç. Bu sonuçta Öcalan’ın örnek aldığı ve örnek gösterdiği Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya kuşağının devrimci halk savaşı doktrininin etkisi var. Bu sonuçta kültürel farklılıklara tahammülsüz tekçi zihniyetin, baskıcı askeri vesayet rejiminin etkisi var. Bu sonuçta 1980 ve 90’larda PKK’ya her türlü desteği veren Yunanistan’ın, PKK’ya ülkesini açan Hafız Esed yönetiminin, 2010’lerde PKK’nın Suriye koluna tırlarla silah gönderen, örgüte kalkan gelen ABD’nin, dönem dönem farklı şekillerde destek sunan yahut göz yuman İran ve Rusya’nın, bu sonuçta ülkesi üzerinde egemen olamayıp terör örgütleri yatağı haline gelen zayıf Irak devletinin etkisi var. Ve son olarak bu sonuçta PKK’ya meşruiyet kazandırmaya çalışan, örgütü en kanlı eylemlerinden sonra bile kınamak bir yana mazur gösteren, PKK savunuculuğunu aydın olmanın koşulu sanan karanlık zihinlerin de etkisi var.

Bu sonucu doğuran geçmişteki nedenleri ortadan kaldırmak mümkün değil. Zaman makinamız yok, Tek Parti dönemine geri gidip demokrasiyi ülkeye daha erken getiremeyiz. Askeri vesayet rejimini kuran 1960 Darbesi’ne mani olamayız. Mahir Çayan’ın cinayetlerini durduramaz, Deniz Gezmiş’i bulup “Bak genç, bırak devrimci halk savaşı rüyanı, kendine de nice gence de yazık olacak” diyemeyiz. Her “Kürdüm” diyeni hapse tıkan, işkence eden 1980 darbecilerine mani olmayız. Hafız Esed’e “PKK’ya kol kanat gelme, gün gelir Türkiye bunun hesabını sorar” diyemeyiz. Hadi daha da abartalım, daha geriye daha dışarıya gidelim. 1648’e geri gidip ulus devletler sistemine yol açacak Vestfalya Anlaşması’na mani olamaz, 1789’daki Fransız Devrimi’ni durdurup milliyetçiliğin dünyaya yayılıp hakim ideoloji olmasını engelleyemeyiz. Bunlardan birini yapabilseydik belki PKK terörüne mani olabilirdik, belki de olamazdık, kim bilir belki farklı bir nedenle yine ortaya çıkardı. Bilemiyoruz, bunu alternatif tarih meraklılarına bırakıp bugüne gelelim.

Tarihi değiştirme imkanımız yok ama PKK terörünü görmeyen hatta meşrulaştırmaya çalışan bugünün yazar çizerlerine, siyasilerine söz söyleme imkanımız var. PKK’nın Stalincilikle anarşizmi, anarşizmle etnik milliyetçiliği birbirine karıştırıp oluşturduğu o tutarsız ideolojisinin, hele de o ideoloji için cana kıymanın kutsanacak bir tarafı da yok, mazur görülecek bir tarafı da. Terör bu ülkenin gençleri 1960’lardan 80’lere kadar devrimci halk savaşı hayali uğruna sokaklarda birbirini kırarken de yanlıştı bugün de yanlış. Ama el insaf sene 2020. Dünya dönüştü, ne ETA kaldı ne de IRA. Ne Rusya artık Stalin’in Rusya’sı ne de Çin artık Mao’nun. Türkiye kendini böldürmüyor, PKK’ya devlet kurdurmuyor, özerklik de vermiyor diye insan katletmek neyin sonucu olursa olsun terördür, bunun adını koyalım.

Gerçi HDP’nin PKK’yı terör örgütü olarak görmesi zaten yapısal olarak da mümkün değil, HDP’ye böyle bir çağrıda bulunmanın da anlamı yok bu bakımdan. HDP zaten neden kurulduğunun, kendisine yüklenen misyonun farkında. Ama umulur ki PKK’yı işçi partisi, HDP’yi anti militarist sananlar, belediye başkanlarının parti binasında PKK marşı okutmasını demokratik hak, öğretmen öldürmeyi devrim sananlar bir kere daha “Bir örgüt ne yapınca terör örgütü olur?” sorusunu kendilerine sorarlar.

[Sabah, 20 Haziran 2020]

Etiketler: