28 Haziran 2019 | Japonya’nın ev sahipliğinde Osaka’da iki gün sürecek G20 Liderler Zirvesi, INTEX Osaka Fuar Merkezi’nde başladı. Liderler, “Küresel Ekonomi, Ticaret ve Yatırımlar” temasıyla düzenlenen zirvenin ilk oturumuna katıldı. Oturuma, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (sağ), ABD Başkanı Donald Trump (sol) ve İngiltere Başbakanı Theresa May de (ortada) katıldı.

Osaka G20 Müzakereleri

G-20 şu an işleyen uluslararası tek düzlem olabilir. Tüm uluslararası kurumlar çöküş eğilimi göstermesine rağmen G-20 toplantıları ciddi sonuçlar üretebilecek bir yapı olarak görülüyor. Liderler bu toplantılarda bir araya gelmekle kalmıyor, ikili görüşmeler de yapıyor.

G-20 şu an işleyen uluslararası tek düzlem olabilir. Tüm uluslararası kurumlar çöküş eğilimi göstermesine rağmen G-20 toplantıları ciddi sonuçlar üretebilecek bir yapı olarak görülüyor. Liderler bu toplantılarda bir araya gelmekle kalmıyor, ikili görüşmeler de yapıyor.
Aslında şaşırtıcı değil. Uluslararası kurumlar İkinci Dünya Savaşı‘nın bitişinden bu yana Amerikan hegemonyası altında varlığını sürdürüyordu.
Liberaller bu kurumların hegemonya sonrasında dahi varlığını sürdüreceğini ve uluslararası işbirliğini üretebileceğini iddia ederdi. Ancak görüyoruz ki, Amerika dünyadan çekildikçe liberal düzen de çöküyor. Onun ürünü olan uluslararası kurumlar da birer gölge olmaktan öteye geçemiyor. BM neredeyse artık sadece sembolik bir yapıya dönüştü. IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumların ise sesi soluğu çıkmaz oldu. Hatta AB ve NATO bile sorgulanır hale geldi.
Devletler ister bilinçli olsun ister bilinç dışı bu yeni düzene hızla ayak uyduruyor. Dikkat edin G-20 esasen 1815’in Avrupa Uyumu gibi bir düzlem.
Zirve diplomasisinin sahnelendiği, büyük güçlerin temsil edildiği ve barış yerine istikrar arayışına odaklı. Bu toplantılarda asıl gündem ekonomik istikrar olmasına karşın ikili görüşmelerde devletler klasik diplomasiye uygun tavırlar gösteriyor. Kimsenin kimseye uzun vadeli güvenmediği bir ortamda al-ver mantığına uygun görüşmeler yapılıyor.
Ne kadar sonuç üretebileceğiniz ayrı tartışma konusu ama bu tür toplantılarda klasik diplomasinin kurallarını işletenler en azından zarara uğramaz. Mutlak sonuç ve maksimum fayda maalesef ki, böylesi bir düzende mümkün görünmüyor.
Taraflar ellerindeki imkânlar nispetinde müzakere şansına sahiptir. Ancak her tarafın da kendine has güçlü yönleri vardır. Mesela görüşmeleri Amerika bütünüyle kontrol edemez. Rusya gibi ülkeler bile taviz vermeden taviz alamaz.
Masadaki her aktör zaten müzakereye değer olduğu için o masadadır. Bu nedenle göreli olsa da herkesin çeşitli kozları vardır.
Türkiye için bu zirve çok kritik bir zamanda geldi. Birçok başlık üzerinde pazarlıklar yapılacak. Ekonomik ve ticari ilişkiler, Suriye, İran ve nihayetinde Doğu Akdeniz en önemli maddeler.
Amerikan yönetimiyle Suriye tartışmaları tekrar başlıyor. S-400 gerilimi büyük ihtimalle masada olacak ve belki Suriye konusunun bile önüne geçecek.
Amerikan bürokrasisi Türkiye’ye en sert yaptırımları uygulamaktan yana ama Trump bu anlamda yumuşatıcı bir görev icra edebilir. Trump’tan tüm meseleleri çözmesini beklemiyoruz ancak en azından onun da bürokratik baskıyı kilitleme şansı olduğunu da biliyoruz. F-35 konusunda da devreye girebilir. Üreteceği olumlu sonuçtan kuşkum var ama daha kötü olmasını engelleyebileceğini düşünüyorum.
İkinci kritik görüşme ise Putin‘le olacak.
G-20 öncesi İdlib’deki rejim saldırısı can sıkıcıydı. Ama ikili görüşmelerin birçok defa işe yaradığını gördük. Hem Türkiye hem Rusya Suriye’nin genelinde vardıkları uzlaşıyı koruma gayretinde olacaktır.
Erdoğan‘ın diğer yapacağı ikili görüşmelerin çoğu ekonomik ilişkiler çerçevesinde olacaktır. Zaten G-20 sonrası Çin‘e geçtiğinde de Türkiye ve Çin arasındaki ticaret hacmini artırmak ve özellikle Türkiye‘nin Çin‘e ihracatını artırmak hedefleniyor diyebiliriz.

[Sabah, 29 Haziran 2019]

Etiketler: