AB Komisyonu 2022 Türkiye Raporu

AB Komisyonunun son raporu Türkiye’ye dair klişe yaklaşımları tekrar ederken ilişkilerin gelişmesine dair yapıcı ve yaratıcı unsurları ve açılım alanlarını vurgulamamaktadır. Bu yaklaşım ise Türkiye ile ilişkilerin yakın zamanda olumlu ivme kazanmayacağına işaret etmektedir.

1998’den bugüne Avrupa Komisyonunun yıllık olarak hazırladığı ülke raporları aday ülkeler hakkındaki görüş ve değerlendirmelerini yansıtan tek taraflı belgelerdir. Türkiye, Sırbistan, Karadağ, Kuzey Makedonya, Bosna Hersek ve Kosova’ya ilişkin son değerlendirmelerin yer aldığı 2022 ülke raporları bu yıl 12 Ekim’de yayımlanmıştır. Türkiye ile ilgili olarak önceki yıllara ait raporlarda yer verilen demokrasi, temel haklar ve yargı gibi konular hakkındaki eleştiriler bu yıl da tekrarlanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan açıklamada 2022 Türkiye Raporu hakkında şu değerlendirmede bulunulmuştur:

AB’nin, Türkiye’ye yönelik stratejik bakış açısından uzak ve vizyonsuz yaklaşımını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Aday ülke Türkiye’ye karşı sorumlulukların göz ardı edildiği ve çifte standartlı bir yaklaşımın sergilendiği bu rapor, AB’nin Türkiye’ye ilişkin yanlı tutumunun bir başka örneğidir.

Söz konusu raporda PKK’nın saldırıları açık bir şekilde kınandığı, kurbanların aileleriyle dayanışma içinde olunduğu belirtildiği ve hükümetin terörle mücadelede meşru haklarının altı çizildiği halde Türkiye’nin sınır içindeki ve dışındaki güvenlik operasyonları eleştirilmiştir. Türkiye’nin giderek önem kazanan dış politikasının özellikle Suriye ve Irak’taki askeri harekatların AB’nin Ortak Güvenlik ve Dış Politikası (OGDP) kapsamındaki öncelikleriyle çeliştiği vurgulanmıştır. OGDP ile çelişen bir başka konunun da Moskova yönetimi ile ilişkiler olduğunun altı çizilmiştir. AB’nin Rusya’ya yönelik kısıtlayıcı tedbirlerine Türk hükümetinin uyum sağlamaması eleştirilmiştir.

PKK konusunda Türkiye’nin güvenliğini ve dış politikasını bu denli önemsemeyip Rusya konusunda Ankara’nın OGDP ile çeliştiğini iddia etmek Türkiye’ye ilişkin çifte standartlı ve yanlı tutumunun belirgin bir örneğidir. Bu tutum bir kenara bırakıldığında dahi AB’nin bu beklentisini anlamak oldukça güçtür. Zira AB’nin Rusya stratejisinin başarısız olduğu aşikardır. Sekiz ay geçmesine rağmen savaşın durması bir tarafa akan kanın her geçen gün artması söz konusudur. Rusya, Ukrayna’nın doğu bölgelerini ilhak ettiğini açıklamıştır. Bu gelişmelerin sonucunda ise AB’nin on yıldır en büyük problemlerinden biri olan mülteci krizine 5 milyonu aşkın Ukraynalı sığınmacı eklenmiştir. Sadece mevcut krizler büyümemiş aynı zamanda yeni krizler de boy göstermiştir.

AB’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana tanıklık etmediği gıda krizi ilkbahar ve yaz aylarında Avrupalıların birinci endişe konusu olmuştur. Marketlerde yağ ve un stokları tükenirken gıda krizinin bölgesel olmayacağı bilgisi yayılmış ve Afrika Kıtası’nın büyük bir kıtlığa sürüklenmek üzere olduğu gerçeği birçok başkenti paniğe sürüklemiştir. Söz konusu krizin çözümü ise “AB’nin stratejisine uyum sağlamayan” Türkiye’den gelmiştir. Ankara’nın önderlik ettiği görüşmelerin sonucunda tahıl koridoru açılarak Temmuz’un sonuna doğru gıda krizi büyük ölçekte sona erdirilmiştir.

AB genelinde çok önemli bir enerji krizine girilmiştir. Bu krizin başlıca kaynağı enerji konusunda henüz bağımsızlığa erişilemeden Rusya ile bağların kopma noktasına gelmesidir. ABD’nin aksine Rusya’ya bu denli bağımlı olan ülkelerin zedeledikleri ilişkilerin faturasını bu ölçekte krizlere ve enflasyona alışkın olmayan Avrupa halkı öderken kazancını ise AB’ye sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatını neredeyse ikiye katlayan ABD üstlenmiştir. Söz konusu krizin çözümünün ise yine “AB’nin stratejisine uyum sağlamayan” Türkiye’den gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Zira Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi (TANAP) ve Trans Adriyatik Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin (TAP) bu krizin çözülmesinde kilit rol oynaması öngörülmektedir. Buna ek olarak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin raporun yayımlandığı gün ülkesinin Türkiye’ye gaz ihracat kapasitesini artırabileceğini açıklamıştır. Bunun gerçekleşmesi halinde Avrupa için gaz tedarik merkezinin Türkiye olması beklenmektedir.

Son olarak AB’yi bekleyen krizlerin bunlarla sınırlı olmadığı da belirtilmelidir. Zira en tehlikeli kriz –henüz yaşanmamış olmasına rağmen– nükleer harp ihtimalidir. “AB’nin stratejisine uyum sağlamayan” Türkiye’nin NATO’da kilit öneme sahip bir partner ve müttefik olduğu apaçık ortadadır. Zira Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yoğun çabalarına rağmen Rusya ile Ukrayna arasında ara bulucu olabilecek tek aktör Türkiye olmaya devam etmektedir.

Peki AB’nin stratejisine uyum sağlamadığı halde bütün bu krizlere çözüm olurken Türkiye hangi tarafta yer alıyor? AB’nin desteklediği Ukrayna’nın karşısında mı? Hayır. Ukrayna’ya hem insani hem de askeri olarak en fazla desteği veren ülkelerin başında yine Türkiye geliyor. Ukrayna’da kullanılan Türk İHA ve SİHA’larının öneminin altını Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bizzat teşekkür ederek çizmiştir. Hem Zelenski’nin övgü dolu tweetlerine konu olacak hem de Putin ile yan yana durmayı sağlayacak diplomasi stratejisini uygulayan bir ülkeyi sadece krizler üreten bir stratejiye uyum sağlamadığı için eleştirmek anlaşılması son derece güç bir durumdur.

AB Komisyonunun son raporu Türkiye’ye dair klişe yaklaşımları tekrar ederken ilişkilerin gelişmesine dair yapıcı ve yaratıcı unsurları ve açılım alanlarını vurgulamamaktadır. Bu yaklaşım ise Türkiye ile ilişkilerin yakın zamanda olumlu ivme kazanmayacağına işaret etmektedir. Özellikle Ankara’nın AB başkentleri ile ikili ilişkilerinde yaşadığı gerilimli konularda Türkiye karşıtı tarafın görüşünün AB görüşü gibi yansıtılması çarpıcıdır. AB’nin Türkiye’ye dair yaklaşımlarında bazı yerlerde Birlik belgelerini ve prensiplerini bazı noktalarda da üyelik dayanışmasını öncelemesi ilkesel açıdan tutarsız bir yaklaşımdır. Bu tutum Türkiye’yi AB çerçevesinde daha yapıcı adımlar atma konusunda hiç teşvik etmemektedir.

Etiketler: