Washington D.C.

Kutuplaşmadan Radikalleşmeye: ABD’de Protesto Eylemlerinin Kökenleri

ABD'nin Minneapolis şehrinde George Floyd'un polis şiddeti nedenli ile katledilmesi ABD'nin genelinde infiale neden olmuştur. ABD'nin yaklaşık 150 şehrinde protesto eylemleri yapılmış ve birçok şehir vandallık eylemlerine sahne olmuştur.

ABD’nin Minneapolis şehrinde George Floyd’un polis şiddeti nedenli ile katledilmesi ABD’nin genelinde infiale neden olmuştur. ABD’nin yaklaşık 150 şehrinde protesto eylemleri yapılmış ve birçok şehir vandallık eylemlerine sahne olmuştur. Bu protestolarda radikal alt gruplar kamu düzenini bozucu eylemlerde de bulunmuşlardır. En son 1960’lı yılların sonlarında medeni haklar mücadelesi esnasında ve öğrenci olayları döneminde bu tarz geniş kapsamlı ve kamu düzenini bozan protesto dalgası yaşanmıştı. Büyük şehirlerde vandallık ve kundaklamalar yaygın bir şekilde yaşanmıştı. Geniş kapsamlı bir protesto dalgasının sonunda birçok alanda yeni hukuki düzenleme yapılmak zorunda kalındı. Özellikle siyahilerin eşit haklara kavuşmaları çok çatışmalı ve gerilimli bir süreç sonunda olmuştur. Bugün için ABD’de protesto eylemlerinin radikalleşmesi ve polis şiddetinin artması ülkedeki siyasi ve toplumsal barış açısından kaygı verici düzeye ulaşmıştır.

Amerikan siyaseti özellikle son on yılda aşırı derecede kutuplaştı. Bu kutuplaşma doğrudan Başkan Donald Trump’ın kışkırtıcı tavırlarına atfedilse de bu tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Tam tersine Donald Trump’ı iktidara taşıyan siyasi ve toplumsal dalganın kökenleri çok daha derin ve uzun vadeli bir değişimin neticesidir. Irk ayrımcılığı yaklaşık iki asırdır ABD’nin kanayan yarasıdır ve ülke bu nedenle kanlı bir iç savaş yaşamıştır. 1900’lerin başlarına ABD’de binlerce siyah ırkçı beyaz çetelerince linç edilerek öldürülmüştür. İşin asıl rahatsız edici tarafı ise bu çetelere katılan kişilerin sıradan beyaz Amerikalılardan oluşmasıdır. 2000’li yılları geçtiğimiz ve siyahi birinin başkan olabildiği bir Amerika’da ırkçı çetelerin ruhu halen yaşamaktaydı. Barak Obama’nın, ABD’de başkan olması ırk konusundaki kaygıları bir nebze yatıştırmış olsa da yapısal kökenleri çok daha derinlerde bulunan ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele için kalıcı adımlar atılamamıştır.

Eski Başkan Obama’nın en fazla önemsediği ve üzerinde yıllarca çalışarak hayata geçirmiş olduğu “Obamacare” yani Obama sağlık projesi dahi bir sonraki Başkan Donald Trump zamanında büyük ölçüde kadük hale getirilmiştir. “Obamacare” veya diğer sosyal projeleri karşıtlığın altında yatan temel neden ise yine ırksal nefret ile doğrudan ilintilidir. ABD’de beyazların hatırı sayılır bir bölümü ekonomik açıdan görece dezavantajlı olan siyahiler, hispanikler ve göçmenlerin kamu kaynakları ile sosyal imkanlardan istifade etmelerine karşı çıkmaktadırlar. Sosyal politikalar ve yardımlara inanç düzeyinde karşıtlığın altından yatan temel saik ırkçılık ile yakından ilişkilidir.

Son on yıl içerisinde siyahi Amerikalıların polis şiddete maruz kalarak ölmesi nedeni ile çok sayıda protesto eylemi yapılmıştı. Trayvon Martin, Michael Brown, Eric Garner, Freddie Gray gibi siyahi isimlerin polis şiddetine maruz kalmalarının ardından geniş kapsamlı protestolar yapılmıştı. Trayvon Martin’in 2012 yılında polis tarafından öldürülmesinin ardından BlackLivesMatter (siyahların hayatı değerlidir) harekete başlamıştı. İşin ilginç yönü ise George Floyd haricindeki tüm eylemlerin Obama başkanlığı döneminde meydana gelmiş olmasıdır. Yani ABD’deki cari ırkçılığı ve yapısal şiddeti siyahi bir başkan bile hafifletememişti. Tam aksine Obama’nın 8 yıl Beyaz Saray’dan ABD’yi yönetmesi tahammülsüz beyaz kesimi daha da öfkelendirmiş ve radikalleştirmiştir. Trump böylesi bir dalga nedeni ile iktidara taşınmıştır ve bu sayede beyazlar arasında biriken öfke kısmen yatıştırılmış oldu. Ancak son yıllarda yaşanan gelişmeler ve kutuplaşma sarmalına bakılınca her bir gelişmenin yalnızca Cumhuriyetçi Partinin aşırıcı kanadı ile ya da Başkan Donald Trump’ın tavırları ile açıklanamayacağı bir geçektir. Trump’ın tavırlar sadece yapılsa olarak kökenleri çok daha derinleri inen bir sorunun yönetilebilmesini zorlaştırmaktadır.

Bugün için özgürlük ve eşitlik gibi değerlerin öncülüğünü yapmakta olan ABD mevcut duruma kolay gelebilmiş değildir. Bu mücadele sadece siyasetçilerin, kanaat önderlerinin, insan hakları yapan derneklerin, sivil toplum kuruluşlarının değil aynı zamanda sokaklarda yapılan protestolar sayesinde hedefine ulaşmıştır. Şiddeti sokaklara taşıyan bu radikal grupların karşısında çok daha örgütlü ve şiddete eğilimi Ku Klux Klan gibi beyaz üstünlüğünü savunan çetelerde bulunmaktaydı. Bugün için siyahilerin yüksek sesle dile getirdikleri ekonomik ve toplumsal adalet beklentileri ve çağrıları meşru siyaset zemininde beklenen karşılığı bulamamaktadır. 2008 finansal krizi ve koronavirüs salgını en çok siyahileri vurmuştur. Salgından nüfuslarının toplumun tamamının nüfusuna oranının çok üstünden bir şekilde etkilenmişlerdir. Sosyal ve ekonomik adaletsizliği bir de yaygın polis şiddeti eklenince siyahilerin sisteme olan inancı giderek tükenmektedir.

ABD’de son zamanlarda beyazlar arasında da artan şehirli yoksulluğu koronavirüs salgını sonrası dönemde çok daha fazla artmıştır. Bu yapısal sorunda toplumun tabanındaki her iki toplumsal kesim de birbirlerini suçlamışlardır ancak işin özünde bu dağının altında yatan yapısal bir adaletsizlik bulunmaktadır. Siyasetçiler ise toplumun hassasiyetlerini kaşıyarak kendi gündemlerini topluma dayatmaktadırlar. Bu yaklaşım toplumsal gerilimin daha da fazla artmasına neden olmaktadır.

ABD’de hem beyazların üstünlüğünü savunan, hem de siyahlara karşı şiddeti savunan çok fazla sayıda radikal grup halen mevcudiyetlerini sürdürmektedirler. Trump’ın başkanlığı ise bu çeteleri ve grupları cesaretlendirmektedir. En son Virginia eyaletinin Charlottesville şehrinde yapılan eylemler beyaz üstünlüğünü savunan gruplar siyahlara ve göçmenlere karşı ayrımcı uygulamaları ve şiddeti savunabilmişlerdi. ABD’nin siyasi ve toplumsal hafızasına olumsuz şekilde kazınmış iç savaş, kölelik ve ırk çatışmalarını hatırlatan bu dönemler ırkçı grupların eylemleri sayesinde sıkça gündeme gelmektedir. ABD açısından asıl kaygı verici olan gelişme ise böylesi aşırıcı grupların paramiliter şekillerde örgütlenerek şiddet eylemlerine dahil olmalarıdır. Bu gelişme ABD’de uzun yıllardır göz ardı edilen bir gerçeği yeniden gündeme getirmektir.

ABD’de yaşanmakta olan kutuplaşma ve devlete ve siyaset kurumuna olan güvenin erozyona uğraması bu tarz örgütlerin daha da fazla gündeme gelmelerine neden olacaktır. ABD Başkanı Donald Trump’ın kışkırtıcı söylemleri ve bir tarafın yanında açık tavrı zamanla diğer cenahtaki radikal örgütlenmeye de ivme kazandırmaktadır. Marjinal radikal sol örgütlerin sahadaki aşırı tavırları bütün protestoların seyrini olumsuz etkilemektedir.

Ancak yaşanmakta olan gerilim ve kutuplaşma bu radikal örgütlerin kapsamının çok ötesinde bir uzama yaslanmaktadır. Önümüzdeki dönemde polis şiddeti ve diğer ayrımcı uygulamalara dair kalıcı ve ikna edici adımlar atılmazsa radikal örgütler daha popüler hale gelerek etkinliklerini artıracaklardır. Bu yönü ile yükselen protesto dalgası ve hoşnutsuzluklar doğru şekilde anlaşılamayıp doğru adımlar atılamazsa ABD’de radikal örgütler ve eylemlerinde sıçrama olacaktır. ABD’de başkanlık seçimlerine 6 aydan az bir zamanın kaldığı bir ortamda başkanlık tartışması çok farklı bir mecraya kaymıştır. Süregiden tartışma ise başkanlık seçiminin ötesindedir ve daha uzun süre ABD siyasetini etkilemeye devam edecektir.

[Sabah, 6 Haziran 2020]

Etiketler: