Murat Kaynak - Anadolu Ajansı

Konsensüsü Aramak

Yüz yıldır milletin önüne anayasa dayatanlar şimdi dayatmadan şikayet ediyor. Hiç ikna edici değil.

Herkesin dilinde. Konsensüs.
Fikir birliği demek. Bütünüyle uzlaşmak demek. Oy birliği ile karar almak demek. Bugünlerde sıkça zikrediliyor.
Zannedersiniz ki her yerde var.
Çokça bulunur. Ve olmazsa olmaz.
Sanırsınız ki bugüne kadar tüm işlerimizi konsensüsle yaptık. Türkiye hep konsensüsle idare edildi. Sanırsınız ki, gelişmiş ülkeler konsensüs olmadan adım atmaz. Her adımda sorarlar vatandaşlarına ne yapmalı diye.
Sanırsınız ki tek bir kişi bile kabul etmezse vazgeçerler.
Arkasından bir iki de kompleksli ifade duyarsınız. “Bizde uzlaşma kültürü yok” diye. Sanki bütün dünya tarihi uzlaşma dolu. Bir tek bizimki kavgalı.
Soruyorum var mı hiç konsensüs örneği diye? Dünya tarihinde yazılmış anayasaların hangisi uzlaşma ile yapılmış?
Örneği yok. Mesela Fransızlar fikrini sordu mu Cezayirli göçmenlerin? Alman devleti her adımda bizim Türkler’in rızasını mı alıyor? Ama biz Türkiye’de konsensüs aramalıymışız. Her şeyimiz tam konsensüsümüz eksik olmasın.
Şimdi diyebilirsiniz ki ne var bunda?
Bundan daha iyi ne olabilir? Kötü müdür uzlaşma? Ülkede bir düzenleme oluyorsa bunun tüm toplum kesimleri tarafından benimsenmesi ve kabullenilmesi iyi bir şey değil mi?
Tabii ki iyi! Aksi iddia edilebilir mi?
Ama eğer mümkünse iyidir. Tarihte örneği yoksa, o zaman bir aldatmaca olur. Başka bir amaca hizmet eder. Demagoji yoluyla değişimi engellemek anlamına gelir. Öyle de oldu. Siyasete malzeme edildi. Yapılan değişikliklerin kendi aleyhine olacağını düşünenler değişime direniyor. İtiraz ediyor. Adil bulmadığını dile getiriyor.
Hepimizin bildiği gibi kimsenin derdi konsensüs falan değil. Adalet arayışı değil.
Bu değişim bazılarının siyaseten işine gelmiyor. Engelleyebilecek güçleri de yok.
Bu nedenle bu tür kavramlarla süreci sakatlamanın peşindeler.
Anayasayı hukuk metni zannedenler çok yanılıyor. Anayasayı hukuk yazmaz. Hukuk anayasayı takip eder. Anayasayı ya siyaset yazar ya da toplum. İdeal olanı toplumun yazmasıdır. Yani toplumun inşa ettiği siyasetin yazmasıdır. Ama nadiren toplumun ürettiği siyaset tarafından yazılır. O da hiçbir zaman konsensüse dayanmaz. Genel kabule ve çoğunluğa dayanabiliyorsa ne ala.
Hatta maalesef anayasaların çoğunlukla toplumdan bağımsız siyaset tarafından yapıldığını düşünmek mümkün. Kuralları genelde kazananlar yazar. Toplum tarafından desteklenmese bile.
Mesela Japon Anayasasını Amerikalılar yazdı. Adı da General McArtur Anayasası.
Amerikalı komutanın adıdır. Dayattılar bu anayasayı Japonya’ya. Alman anayasası da Amerikalıların eseridir. Amerika’nın kendi anayasasını da üç beş adam yazdı.
Kimseye sormadılar. Kendi ideolojilerini yerleştirdiler yasalara. İtiraz eden Güneylileri de sopayla ikna ettiler.
Gidin Hamurabi’ye. Bakın ilk yasaya.
Der ki: “Ben Hamurabi bu yasayı zayıfı güçlüden korumak için yaptım.” Kime sordun? Kimseye. Yaptım çünkü yapabiliyoruım.
Gelin Türkiye örneğine. Bakın bakalım nasıl yapılmış anayasalar. Çok övdükleri 61 anayasası konsensüsten mi doğmuş?
Tabii ki hayır. Yüz yıldır milletin önüne anayasa dayatanlar şimdi dayatmadan şikayet ediyor. Hiç ikna edici değil.
MHP ile HDP’nin aynı metin üzerinde uzlaşma ihtimali var mı? CHP ile MHP’nin uzlaşma ihtimali var mı? Bu partiler değil miydi koalisyon bile kuramayan? Bunlar dışında toplumda başka fikir ve kanaatler yok mu? Var tabii. O zaman onları da dahil edelim. Öyle ya herkesin rızasını alcaksak, geride tek bir kişi bırakmayalım.
Böyle bir şeyin pratikte karşılığı olmadığı açık. Ancak belli bir uzlaşı kurabilirsiniz “mutlak konsensüs” fikri kendisi bir dayatmadır.
Eğer meclisteki çoğunluğun anayasa yapmasını azınlıklar nedeniyle engellerseniz çoğunluğu azınlığa mahkum etmiş olursunuz. Azınlıkların hakları tabii ki korunmalı. Ama azınlıkları korumak kaçınılmaz şekilde daha demokratik olmak anlamına gelmez. Aksine azınlıklar çoğunluğun değişim taleplerini engellerse, bu azınlık diktası olur.

[Takvim, 12 Ocak 2017]

Etiketler: