Kaşıkçı Cinayetinden Sonra Türkiye’nin Stratejik İletişim Yönetimi

Türkiye karşı karşıya kaldığı bu kriz durumunda sağlam bir iletişim yönetimi başarısı ortaya koyarak taraflı tarafsız kamuoyunun takdirini topladı. Olumlu bir iklim oluşturdu. Bundan sonraki aşamada yapılması gereken bu pozitif tabloyu kalıcı hale getirecek iletişim stratejisinin uygulanmasıdır.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 Ekim’de AK Parti Grup Toplantısındaki Cemal Kaşıkçı konuşması dünya medyası tarafından yakından takip edildi. ABD’den Almanya’ya, Rusya’dan İran’a, Fransa’dan Belçika’ya ve İngiltere’den Katar’a farklı ülkelerdeki medya kuruluşları internet gazetelerinde içeriğe dair akışı anlık olarak iletti. Televizyonlarda son dakika anonslarıyla canlı yayınlar yapıldı ve ertesi günün gazetelerinde Erdoğan’ın Kaşıkçı bağlamındaki bilgilendirmelerine genişçe yer verildi. Neredeyse tüm yayın organlarının üzerinde uzlaştığı konulardan biri Erdoğan’ın bu süreci hakkaniyetle yönettiği bağlamındaydı. Odaklanılan ikinci konu ise Erdoğan’ın ifade ettiği “planlanmış siyasi bir cinayetti” başlığı konusunda oldu.

Erdoğan’ın konuşmasında dile getirdiği “olaya karışan 18 kişinin Türkiye’de yargılanması, cinayetin arka planında kim olursa olsun adalet önüne çıkartılması, Suudi yönetimi tarafından zikredilen yerel işbirlikçi kim ise onun adının Türkiye’ye bildirilmesi ve Kaşıkçı’ya ait cesedin akıbeti” yönündeki sorulara da geniş yer verildi. Bu sorular aslında cinayetin karanlık yönlerinin ortaya çıkması açısından büyük önem taşıyor. Şu ana kadar Suudi yönetimi tarafından atılmış somut bir adım olmamasına rağmen bu soruların vicdanlardaki “insani” karşılığı Türkiye’nin ne kadar doğru bir yolda ilerlediğini göstermektedir. Öte yandan ilk günlerde “Kaşıkçı binadan sağ çıktı” açıklamasını, Reuters muhabirine binadaki dolapları göstererek ispatlamaya çalışan Suudi yönetiminin cinayetten tam 18 gün sonra 20 Ekim’de Washington Post yazarının öldürüldüğünü itiraf etmesi Türkiye’nin kararlı duruşunun sonucudur. Cinayetin nasıl işlendiği, cesedin nerede olduğu ve kimlerin bu işte parmağı bulunduğu sorularının cevaplanabilmesi için Türkiye soruşturmayı sürdürmektedir.

Medya ilişkilerinde hassasiyet

Suudi yönetimimin olaydan 18 gün sonra cinayeti kabul edecek aşamaya gelmiş olmasının arkasında kuşkusuz Türkiye’nin meseleyi ele alma biçimindeki başarı yer alıyor. Diğer etkenleri bir kenara not ederek ifade etmek gerekirse Kaşıkçı cinayeti ile yüz yüze gelinen kriz durumunun iyi yönetilmesi ve bu esnada kriz iletişiminin başarılı bir şekilde uygulanması Başkan Erdoğan’ın konuşmasına gösterilen küresel teveccühün arka planını oluşturmaktadır.

Türkiye’nin burada uyguladığı stratejik iletişim yönetimi irdelendiğinde aslında iletişimin modern dönemde uygulanan temel parametrelerinin takip edildiği görülmektedir. Halkla ilişkiler iletişiminde yer alan şeffaflık, irrasyonel boyutu öne çıkartmak yerine rasyonel yaklaşımın tercih edilmesi, düzenli veri akışının yapılabilmesi, muhataplarını ciddiye alarak konuya yaklaşmak, kamuoyunu tatmin edecek şekilde doğru bilgi akışını canlı tutmak ve tüm bunları yaparken inandırıcı ve güvenilir kaynak olabilmek… Böylesine hassas konularda Türkiye’nin ince eleyip sık dokuduğu görülüyor. Gelinen noktada Batı medyasında uzun zamandır aleyhine çalışan mekanizmaların oluşturduğu kalın tortulara rağmen Türkiye’nin muhataplarında pozitif bir etki bıraktığına dair olumlu işaretler bulunmaktadır.

‘Bir Türk yetkili’

Bu bağlamda cinayetin ilk gününden itibaren medya yönetimine özen gösterildiği görülmektedir. Elde edilen bulgulara dair enformasyonun öncelikle hangi yayın kuruluşlarıyla paylaşılacağı bu kapsamda planlanmış olabilir. Konuya dair haberlerin öncelikle yabancı medyadan kamuoyuna ulaşması burada bir sonuç olarak görünmektedir. Mesela Cemal Kaşıkçı’nın Konsolosluk binasında öldürüldüğü yönündeki haberlerden ilki 7 Ekim’de Reuters tarafından yayınlandı. Reuters’in “Türk yetkiliye dayandırarak” abonelerine servis ettiği haberde Kaşıkçı’nın bina içinde öldürüldüğü vurgulanıyordu. Tam yeri gelmişken “bir Türk yetkili” ifadesinin o günden sonra yabancı medyada oldukça popüler olacak şekilde duyulduğu görülmektedir. Onlarca haberde kaynak olarak “bir Türk yetkili” ifadesi kullanılacaktır. Bu haberle birlikte küresel medyanın meseleye iyice yoğunlaştığını belirtmek gerekir. Devamında konuyla ilgili ikinci büyük haber ise 8 Ekim’de Kaşıkçı’nın köşe yazarı olduğu Washington Post tarafından yayınlandı. Gazete “Türk yetkiliye” dayandırdığı haberinde Suudi yönetiminin iddialarını yalanlayacak şekilde Kaşıkçı’nın konsolosluğa girerken çekilen görüntülerini yayınladı. Bu görüntünün yayınlanmasından sonraki süreçte Türkiye hem kademe kademe soruşturmayı derinletti hem de elde edilen bilgileri büyük medya kuruluşları aracılığı ile küresel kamuoyuna aktarmayı sürdürdü.

Stratejik iletişim yönetiminin büyük ölçüde beş ilkesi bulunuyor. Bunları planlı mesaj tasarımı, doğru kanalların-platformların kullanılması, zamanlamanın iyi ayarlanması, izleyici seçiminde hassasiyet gösterilmesi ve arzu edilen etkinin ortaya çıkmasının beklenmesi şeklinde sıralamak mümkündür. Meseleyi akademik bağlamda irdeleyen yayınlarda da üç aşağı beş yukarı bu maddeler sıralanmakta bazen eklemeler yapılmakta veya çıkartılmaktadır.

İletişim süreçlerinde yadsınamaz bir yere sahip olan bilginin kademeli bir şekilde paylaşılması konusunda bu beş ilkeye ana hatlarıyla sadık kalınması aktörlerin lehine sonuçlar üretebilir. Çünkü herhangi bir kriz durumunun göğüslenebilmesi, üstesinden gelinebilmesi ve pozitif çıktılar elde edilebilmesi özünde kamuoyunun ihtiyacı olan enformasyonun sağlanması esasına dayanır. Eğer doğru bilgi aktörler tarafından kamuoyuna iletilemezse burada oluşan açığı yanlış, eksik veya çarpıtılmış bilginin doldurması kaçınılmazdır. Tabiatın boşluk kabul etmediği gerçeği belki de en fazla modern toplumlar için geçerlidir. Çünkü düzenli ve hızlı bir şekilde gerçekleşen enformasyon akışı bir şekilde farklı mecralardan kamuoyuna pompalanmaktadır. Bu yüzden tüm bu enformasyon bombardımanı içerisinde doğru içeriğin paylaşılması hem bilgi ihtiyacını gidermekte hem de tarafların farklı kaynaklarca yanlış yönlendirilmesinin önüne geçmektedir.

Doğru kanal kullanımı

Kuşkusuz böylesi bir tabloda doğru iletişim kanallarının kullanılması en az bilgi akışı kadar önemlidir. Marshall McLuhan’ın “Dünya artık küresel bir köyden ibarettir” dediği günden bu yana gerçekten küresel köyün tam da ortasındaki merkezi noktayı ilgilendirecek ölçüde mühim boyutlara sahip bir cinayete dair mesajların Erzurum radyosundan paylaşılmasının kimseye bir faydası dokunmazdı. Bu tıpkı ikindi çayı esnasında televizyonda şampuan reklamı yapmak gibi bir şey olurdu. Kaşıkçı cinayeti konusundaki içeriklerin Reuters ve Washington Post yayın organları aracılığı ile dünyaya duyurulmaya başlanması bu bağlamda doğru kanal kullanılması bakımından yerinde bir uygulama olarak kayıtlara geçmiştir. Devamında CNN, AP, BBC ve El Cezire’nin de halkaya dahil edilmesiyle küresel network’e sahip yayın organlarına olması gerektiği şekilde mesaj aktarımı yapıldığı görülmektedir. Küresel yayın kuruluşlarının tercih edilmesinin arka planında öncelikli izleyici, okuyucu veya dinleyici olarak Türkiye dışındaki insanların yani İngilizlerin, Amerikalıların, Arapların veya Almanların hedef kitle olarak tercih edildiği söylenebilir. Enformasyon akışının bir aşamasında TRT World sürece dahil edilerek belirli bilgiler onun logosu ile servis edilmiş ve bu yönüyle Türkiye’nin uluslararası yayıncılığı da vizyona çıkartılmıştır.

Dolayısıyla iletişim kanalları ile hedef kitle uyumuna titizlikle riayet edilmiş kimlerin bu meseleye paydaş yapılması konusunda hassas davranılmıştır. Salt yurt içinde yayın yapan etki ve izlenme alanı sınırlı bir yayın organı ile Kaşıkçı cinayetine dair içerikler paylaşılmış ve buradan da küresel bir sonuç çıkartılması beklenmiş olsaydı stratejik iletişim yönetimi açısından önemli bir hata olurdu. Bu durum en başından itibaren Türkiye’yi yöneten siyasi aklın bu cinayeti bir iç mesele veya iki ülke arasındaki bir problem olarak algılamadığını göstermektedir. Başkanlık Sistemi’ne geçildikten sonra yeni sistemin görünür çıktılarından biri olarak kamuoyunun takdirini toplayan bu stratejik iletişim yönetimi, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı öncülüğünde küresel kamuoyunun gündemini Türkiye lehine belirleme konusunda başarılı olmuştur.

Süreç yönetimi hiçbir zaman tesadüfi değildir. Bir savaşın kazanılmasının arkasında tesadüfleri aramak ne kadar gerçekse iletişim yönetiminin arkasında tesadüfleri aramak da o kadar gerçektir. Bir pay her zaman vardır. Ama o pay sadece bir şans olarak ve şanslı olunduğu dönemde karşınıza çıkabilir. Dolayısıyla böylesi kritik bir süreçte elde dilen iletişim yönetimi başarısının arkasında niyetli bir tasarımın bulunduğunu söylemek gerekir.

Sonuçta Türkiye karşı karşıya kaldığı bu kriz durumunda sağlam bir iletişim yönetimi başarısı ortaya koyarak taraflı tarafsız kamuoyunun takdirini topladı. Olumlu bir iklim oluşturdu. Bundan sonraki aşamada yapılması gereken bu pozitif tabloyu kalıcı hale getirecek iletişim stratejisinin uygulanmasıdır.

[Star, 27 Ekim 2018]

Etiketler: