İşsizliği Azaltmak İçin Neler Yapılmalıdır?

2014 yılı Temmuz ayı için yüzde 9,8 olarak açıklanan işsizlik oranının, 2015-2017 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program'da yüzde 9,1'e çekilmesi hedefleniyor.

2014 yılı Temmuz ayı için yüzde 9,8 olarak açıklanan işsizlik oranının, 2015-2017 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program’da yüzde 9,1’e çekilmesi hedefleniyor.

2002-2014 döneminde yüzde 8-10 bandına sıkışmış görünen bu oran, AB ülkeleriyle kıyaslandığında iyi bir oran olarak görülse de, hedeflenen veya istenilen seviyede değil. Oysaki Türkiye, istihdam oluşturmanın birincil faktörü olan büyüme oranlarında başarılı bir karneye sahip ve bu sayede kriz dönemlerinde AB ülkeleriyle karşılaştırılmayacak bir performans gösterdi.

Peki ekonomik büyüme ile eşzamanlı olarak işsizliğin azaltılması için daha neler yapılmalıdır?

GENÇ VE DİNAMİK NÜFUSTAN YARARLANIYOR MUYUZ?

İlk olarak neden işsizlik oranını daha düşük seviyelere çekemediğimizi analiz ederken, işsizliği ülke ekonomisinden, sosyal ve siyasi dinamiklerinden bağımsız düşünemeyeceğimizi belirtmekte fayda var. Çünkü, işsizlik ülke nüfusunun yapısından, eğitim seviyesinden, gelir durumundan ve esnek çalışma şartları gibi faktörlerden doğrudan etkilenmektedir.

İşsizliği etkileyen değişkenlerdeki dönüşümün uzun vadede getirisi, yalnızca işsizlik oranlarındaki azalma olarak düşünülmemeli, bu dönüşüm aynı zamanda rekabetçi ekonomi oluşturarak işgücü piyasalarının istihdam yapısını da değiştirecektir.

Diğer taraftan Avrupa nüfusu yaşlanmaya devam ederken, Türkiye nüfusunun genç yapısı ekonominin en önemli dinamiğini oluşturuyor. 2013 yılı itibariyle çalışabilecek nüfus olarak tanımlanan 15-64 yaş aralığındaki kişi sayısı yaklaşık 52 milyon, bu sayı ülke nüfusunun yüzde 67’sine karşılık geliyor.

Yalnızca Avrupa’da değil, dünyada yaşlanma oranı artarken, Türkiye’nin genç nüfus oranının yüksek olması, bu nüfusun ekonomik üretime katılmasıyla anlam kazanacaktır.

DİPLOMALI İŞSİZLER YETİŞMEMELİ

Niceliksel olarak büyük olan nüfusun ekonomiye olan katkısını belirleyecek olan ana unsur ise eğitimdir. Eğitim sistemi, nitelikli çalışan yetiştirmenin yanı sıra, işgücü piyasalarının ihtiyaç duyduğu elemanların gerekli eğitimi almasını amaçlamalıdır.

Bu nedenle, yükseköğretimde mesleki yeterlilik ve beceri kazandırma göz önünde tutulmalıdır. Aksi takdirde, diplomalı işsizler olarak adlandırılan bir grubun yalnızca ekonomik kaybıyla değil, aynı zamanda bu ekonomik sorunun sosyal bir soruna evrilmesiyle karşı karşıya kalacağız.

Bugün birçok alanda iş bekleyen diplomalı işsizlerin ekonominin yapısal sorunlarını çözmek amaçlı istihdam edilmeleri, hem istihdam açısından hem de ekonomik dönüşüm açısından iki taraflı bir fayda sağlayacaktır. Örneğin sayıları 400 bini bulduğu ifade edilen ve her yıl gittikçe artan İİBF mezunlarının kayıt dışılığın azaltılmasında istihdam edilmesi, işsizlik oranını azaltacağı gibi, yüzde 30-40 aralığındaki kayıt dışı ekonominin de ülke ekonomisine katılmasını sağlayacaktır.

SEKTÖREL ÇEŞİTLİLİK, TÜRKİYE’Yİ NİTELİKLİ İŞGÜCÜNÜN CAZİBE MERKEZİ YAPACAKTIR

Diğer yandan, istihdam artışını sağlayacak çözümlerden biri de sektörel çeşitliliğin hayata geçirilmesidir. Ancak sektörel çeşitlilik belirli sektörleri gözden çıkarmak anlamı taşımamalı. Yıllarca ekonomiye pozitif katkısı olan, özellikle işsizliğin azaltılmasında önemli bir rol üstlenen tekstil sektörünü ve küresel ekonomik krizin Türkiye’ye etkisini hafifleten inşaat sektörünü hafife almamak gerek. Bu dönemde yapılması gereken, sektörleri birbirinin alternatifi olarak görmek değil, ekonomiye yeni sektörler eklemeye çalışmaktır.

Yeni sektörler, özellikle de ülkede üretimi yapılmayan mal ve hizmetlerin yurtiçi üretimini önceleyecek şekilde yapılandırılmalıdır. Böylelikle yeni sektörler oluşturulurken, aynı zamanda ekonomideki yapısal sorunların yol açtığı kısır döngünün kırılması sağlanacaktır. Bu sektörlerin yine Ar-Ge ve inovasyonu gerektiren alanlar olması da, eğitim-istihdam-üretim zincirinin teknolojik tabanlı olması anlamına geliyor.

Çünkü, üretim yapısını değiştirerek teknoloji oranının artırılmasının hedeflendiği yeni dönemde, bu alanda çalışanların yurtiçinde istihdam edilmesi çok önemlidir. Uzun yıllar, özellikle teknoloji, inovasyon ve Ar-Ge sektörlerinde çalışan yetenekli ve başarılı kişilerin çalışma şartlarının yeterli düzeyde olmamasından dolayı, Türkiye’den yurt dışına ciddi oranda beyin göçü yaşandı.

Türkiye, Yeni Ekonomi’de teşvik politikalarıyla, çalışma şartlarının iyileştirildiği ve her türlü desteğin sağlandığı bir ortamda, yalnızca kendi vatandaşları için değil, ekonomileri alarm zili çalan AB ülkelerinde nitelikli araştırmacı, akademisyen ve uzmanlar için de cazibe merkezi olacaktır. Bu da tersine beyin göçünü hızlandıracaktır.

[Yeni Şafak, 20 Ekim 2014]

Etiketler: