25 Mart 2019 | Beyaz Saray'da bir araya gelen ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail'in Gazze'yi hedef alan saldırıları ve Golan Tepeleri konusunda canlı yayında açıklamalarda bulundu. Trump, "Golan Tepeleri üzerinde İsrail'in egemenliğini ABD'nin resmen tanıdığını" ilan eden başkanlık kararını imzaladı.

İsrail Sorunu

Kuşkusuz İsrail işgali denilince akla gelen ilk ülke ABD'dir. Kuruluş sürecinde İngiltere'nin katkısı ve desteği göz ardı edilemezse de sonraki süreçte Amerikan yönetimleri İsrail ile ABD'nin kaderini ortak görmeye başlamıştır. Bu bağlamda dönemsel olarak ABD için Büyük İsrail veya İsrail için Küçük Amerika ifadelerinin de kullanıldığı görülmektedir.

Kriter dergisinin Haziran sayısında Filistin topraklarındaki İsrail işgalini dosya konusu olarak işledik. “İsrail Sorunu” başlığı ile masaya yatırılan konu hakkında altı yazı, uzmanları tarafından kaleme alındı. SETA Vakfı araştırmacısı Dr. İsmail Numan Telci’nin editörlüğünde hazırlanan dosyada hem işgalin tarihi, direniş hareketleri ve Arap ülkelerinin tutumu irdelendi hem de İsrail’in bu işgalleri gerçekleştirdiği süreçte kimler tarafından desteklendiği konusunda ayrıntılı içeriklere yer verildi. Bu konuda küresel medyanın yönetilmesinde ve kamuoyun algısının yönlendirilmesinde Siyonist lobilerin nasıl bir rol oynadığı konusunda Tarık Dağlı’nın kaleme aldığı yazı önemli örnekler barındırıyor.

Kuşkusuz İsrail işgali denilince akla gelen ilk ülke ABD’dir. Kuruluş sürecinde İngiltere’nin katkısı ve desteği göz ardı edilemezse de sonraki süreçte Amerikan yönetimleri İsrail ile ABD’nin kaderini ortak görmeye başlamıştır. Bu bağlamda dönemsel olarak ABD için Büyük İsrail veya İsrail için Küçük Amerika ifadelerinin de kullanıldığı görülmektedir.

Şimdilerde “Asrın Anlaşması” adıyla Trump yönetimi tarafından Filistinlilere dayatılmak için hazırlığı yapılan sözde anlaşma ile ABD bu süreçteki en büyük adımlarından birini daha atmanın peşinde. Böylece aslında toprak bütünlüğü açısından Filistin devleti olgusu da tarihe karışmış olacak. Tabi bu anlaşmayı uygulamak hiç de kolay olmayacak. Çünkü böylesi bir anlaşmayı direniş örgütleri Hamas da FKÖ de kabul etmeyecektir.

ABD’nin kendi kararını kabul ettirmek için diretebileceği öngörülebilir. Zaten İsrail yönetiminin de isteği bu yönde. Önce diplomatik ve ekonomik baskılarla Filistinlilerin sindirilmesini istiyor sonra da resmen işgal girişimi ile yok edilmesini istiyor. Bu konuda ABD’den daha fazla teknik destek ve sahada yer alacak asker desteği isteyebileceği iddiaları da masada.

İsrail tüm bu gaddarlıkları tek başına yapmıyor. ABD öncülüğündeki küresel desteğin yanı sıra aralarında Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın da yer aldığı bazı Arap ülkelerinin işbirliği ile yapıyor.

Ayrıca Kriter dergisi tüm bu konuları irdeleyen bir de söyleşiye yer veriyor. İsrail siyasetini yakından takip eden Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Başkanı Dr. Ufuk Ulutaş hem ABD-İsrail ilişkileri konusunda hem de Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki koordinasyona dair altı çizilmesi gereken ifadeler kullanıyor. Türkiye bağlantısına da değiniyor Ulutaş. Bu satırlardan birkaçını paylaşmakta fayda var.

ABD SİYASETİ İSRAİL’İN GÜDÜMÜNDE

Ufuk Ulutaş’a göre ABD’de başkanın kim olduğu fark etmez. Washington siyasetinde İsrail hep önceliklidir. Örneğin İsrail’in Arap komşularına karşı askeri üstünlüğünü koruması ve İsrail’e yönelik askeri yardımların devam ettirilmesi ABD’li politikacılar arasında ortak kanıdır. Ön kabuldür. ABD politikalarında İsrail’in varlığı ve güvenliği ön planda tutulur.

Benzer bir durumun şu anda da olduğunu belirtiyor Ulutaş. Ona göre Trump yönetimi, görevden ayrılana kadar İsrail’in önündeki iki baş ağrısını ortadan kaldırmaya niyetlenmiş durumda. Birincisi Filistin’in tasfiye edilmesidir. İkincisi de İran’ın İsrail’i tehdit edebilme potasından uzaklaştırılmasıdır. Bu bağlamda Amerikan kamuoyunda İsrail-Filistin meselesinde İsrail yanlısı tavır çok güçlüdür. Çoğu Hristiyan olan Amerikalılar, İsrail-Filistin meselesine baktıklarında ilginç şekilde bir kısmı Hristiyan olan Filistinlilerden ziyade daha çok İsrail’deki Yahudilere empati gösterir. Onları destekler. Bu yüzden Ufuk Ulutaş ABD dış politikasında ana belirleyici olanın İsrail’in güvenliği olduğunu vurguluyor.

TÜRKİYE TEHDİT OLARAK GÖRÜLÜYOR

Sözde Asrın Anlaşması konusunda Dr. Ulutaş’ın altını çizdiği konulardan biri de Türkiye bahsi. Bu konuda pek üzerinde durulmuyor Türkiye’nin. Ulutaş’a göre başta Kudüs’ün ABD’nin resmi başkenti olarak kabul edilmesi sürecinde olduğu gibi bölgedeki dizayn politikalarına karşı gelebilen tek ülke Türkiye. Bu konuda da Türkiye’nin tutumu belli. Bu yüzden Türkiye’nin sürece razı edilmesi için bir dip dalga harekete geçirilmiş durumda. Ulutaş bu dip dalgayı “son zamanlarda Türkiye üzerinde artan iç siyasi, finansal ve güvenlik baskısı var. PKK’nın hareketlenmesi, FETÖ meselesi gibi birçok iç ve dış meselede en önemli nihai hedeflerden bir tanesi Türkiye’yi “Asrın Anlaşması” denilen anlaşmaya dair biraz da ehlileştirme çabasıdır” ifadeleriyle değerlendiriyor.

Öte taraftan İsrail cephesinde Türkiye’nin dikkatle takip edildiğini ve uzun soluklu bakıldığında İsrail’de Türkiye’nin bir tehdit olarak algılandığını belirtiyor. Çünkü diyor Dr. Ulutaş, Ortadoğu halkları nezdinde en muteber, Ortadoğu halklarını en rahat şekilde mobilize edebilen, gücünü halktan alan ve Ortadoğu’da gelişmişlik düzeyi en yüksek olan ülke Türkiye’dir. Bu yüzden İsrail’in ajandasında Türkiye hep ön plandadır.

İSRAİL İŞGALİN SOMUTLAŞMIŞ HALİ

Söyleşide yer alan bir diğer temel yaklaşım İsrail algısıyla ilgilidir. Bu algı İsrail’i destekleyen ülkelerde ve kuruluşlarda olmayabilir. Fakat en temelde halklar nezdinde bu algı gerçekliğini korumaktadır. Dr. Ulutaş bu algıyı “İsrail denildiğinde akla öncelikle işgal kavramı gelir. İsrail bir işgal devletidir. Daha sonra farklı kavramlarla özdeşleştirilebilen bir ülke oldu ama İsrail denildiği zaman işgal üzerinden ilerlemekte fayda var” cümleleriyle açıklıyor. Yani İsrail demek işgal demektir. Başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin bu gerçekliğin farkında olarak önümüzdeki sürece hazırlanması ve muhtemel senaryolarını buna göre yapması gerekir.

Bunun en temel göstergesi de Filistin’deki İsrail sorununun çözümü bağlamında kullanılan “Barış Süreci” ifadesidir. Çünkü bu süreç gerçekte oyalamanın dışında hiçbir zaman olmamıştır. Hep bir şehir efsanesi olarak kalmış ve bu esnada İsrail parça parça Filistin topraklarını işgal etmeye devam etmiştir. Küresel güç merkezleri ise bu esnada barışa yönelik adım atmadılar. Ufuk Ulutaş’a göre bütün süreçlerde baskılar hemen hemen hep Filistinli taraf üzerine yoğunlaştı. İsrail’e baskı hiç olmadı.

Söyleşinin tamamını Kriter dergisinin https://kriterdergi.com/stratejik-arastirmalar-merkezi-baskani-dr-ufuk-ulutas-abd-dis-politikasinda-israilin-guvenligi-belirleyici internet sitesinden okuyabilirsiniz.

[Fikriyat, 5 Haziran 2019]

Etiketler: