ABD Başkanı Joe Biden, 11 Ekim 2023 Çarşamba günü Washington, DC, ABD'deki Beyaz Saray'ın Hindistan Anlaşması Odası'nda Yahudi cemaati liderleriyle yuvarlak masa toplantısı sırasında İsrail saldıranların bebeklerin kafalarının kesildiğini aktardı. Biden, Hamas'ın Cumartesi günü sürpriz bir saldırı başlattığı ve 1.200'den fazla kişinin ölümüne ve yaklaşık 150 kişinin de kaçırıldığı İsrail'in güneyinde teröristler tarafından kafalarının kesildiği korkunç görüntülerden duyduğu dehşeti dile getirdi. Biden Çarşamba günü Beyaz Saray'da Yahudi liderlerle konuştu ve şunları söyledi: “Teröristlerin çocukların kafalarını kestiği fotoğrafları göreceğimi ve doğrulayacağımı hiç düşünmemiştim. Bunu yapacağımı hiç düşünmemiştim - en azından." Muhabirlerden herhangi bir soru almadı, ancak Hamas tarafından yakalanan ve Gazze'ye götürülen Amerikalıları eve getirmek için çalıştığını söyledi. Raporlara göre Hamas'ın kontrolündeki Gazze Şeridi yakınlarındaki evlerinde 40'a yakın bebek katledildi. Beyaz Saray'ın üst düzey bir ulusal güvenlik yetkilisi söz konusu görüntüleri görmediğini belirtirken, bir başka Beyaz Saray yetkilisi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun sözcüsü Tal Heinrich'in sözlerine atıfta bulundu. Çarşamba günü Heinrich, CNN'e, Kfar Aza topluluğunda bebeklerin ve küçük çocukların "başı kesilmiş" cesetlerle bulunduğunun bulunduğunu aktardı. İsrail Savunma Kuvvetleri'nden bir sözcü de The Intercept'e bunu resmi olarak doğrulayamadıklarını ancak rapora inandıklarını söyledi. İsrail'in gönüllü sivil acil müdahale kuruluşu Zaka'nın temsilcisi Yossi Landau, CBS News'e, başları kesilen çocukların ve bebeklerin korkunç görüntüsüne tanık olduğunu paylaştı. Şimdilik anlatamayacağım çok şey gördüm çünkü anlatmak çok zor” dedi. Tel Aviv merkezli i24NEWS televizyon muhabiri Nicole Zedek, Salı günü çocukların kafalarının kesildiği iddialarını bildiren ilk kaynaktı. Çarşamba günü bir radyo röportajında, kamuoyunun başlangıçtaki şüpheciliğinden duyduğu dehşeti dile getirdi. “Yani bebeklerin kafaları kesiliyor. Oraya geldiklerinde karşılaştıkları şey buydu. Ne kadar korkunç olursa olsun ve bunun doğru olmamasını dilerdim." IDF ayrıca Çarşamba günü internette İsrailli bir çocuğun kan lekeli yatağını gösteren, duvarında ve ayakucunda kan lekeleri bulunan rahatsız edici bir görüntüyü paylaştı. Hamas'ın İsrail'e yönelik şok edici saldırısından bu yana, ABD Başkanı çeşitli ortamlarda basına soru sormaktan kaçındı. Fonun saldırının planlanmasıyla bağlantılı olabileceği yönündeki raporların ortasında, Kongre'deki her iki partinin üyelerinden İran'a 6 milyar dolar verme kararını yeniden gözden geçirmesi yönünde artan bir baskıyla karşılaşıyor.

İsrail Propagandası ve Suç Ortakları

Bir sözün yarattığı etki, bir bombanın yarattığı etki ile karşılaştırılabilir mi? Masum sivilleri öldürmek bir suç olarak tanımlanırken, masum sivillerin öldürülmesini meşrulaştıran ve gerçekte mümkün kılan sözler, sorumluluktan muaf tutulabilir mi? Bir söz, ne zaman bir suç aletine dönüşebilir? Yahudileri ötekileştiren sözler antisemitizm suçu olarak tanımlanırken, Müslümanları öldüren bombaların suç unsuru olarak görülmemesi mümkün mü?

Bir sözün yarattığı etki, bir bombanın yarattığı etki ile karşılaştırılabilir mi? Masum sivilleri öldürmek bir suç olarak tanımlanırken, masum sivillerin öldürülmesini meşrulaştıran ve gerçekte mümkün kılan sözler, sorumluluktan muaf tutulabilir mi? Bir söz, ne zaman bir suç aletine dönüşebilir? Yahudileri ötekileştiren sözler antisemitizm suçu olarak tanımlanırken, Müslümanları öldüren bombaların suç unsuru olarak görülmemesi mümkün mü?

Bu sorulara verilecek cevapların doğru olup olmadığına kim karar verebilir?

Batı medyası ve hükümetleri bugüne kadar elde ettikleri söylemsel üstünlük sayesinde bu soruların doğru cevaplarını kendileri belirlemekteydi. ABD Başkanı Joe Biden, uluslararası kamuoyunun gözleri önünde, Hamas’ın İsrailli bebeklerin kafalarını kestiği yalanını söyleyerek vahşi bir saldırıya yeşil ışık yaktığında, geçmişten devraldığı söylemsel üstünlüğe güvenmekteydi. Batı medyası, İsrail propagandasını dünyaya yayma görevini ifa ederken de bu üstenci bakış açısından hareket etti. Yalan bilgiler dolaşıma sokuldu, tarihsel bilgiler çarpıtıldı, hatta hastanelerin ve sivillerin bombalanmasını meşrulaştıran dosya haberler üretildi. Üstelik bunlar tüm dünyaya yayılırken, işlenen suçun sorumluluğuna sahip olmadıklarını düşündüler.

Filistinlilerin İnsandışılaştırılması

Nazi yönetiminin propaganda aygıtlarından biri olan Der Stürmer Gazetesi, 1944 Eylül’ünde yayınladığı bir karikatürde Yahudileri bir böceğe benzetiyordu. Korkunç çizimde Nazilerce Yahudilere atfedilen ve onları aşağılamak için üretilen bir stereotip olan büyük bir burun, bir gözünde dolar işareti, diğerinde ise orak ve çekiç bulunan ve üzerinde Davut yıldızı olan çirkin bir haşere yeryüzünde sürünüyordu. Karikatürdeki yazıda ise “Yeryüzündeki ulusları yiyeceksin” ifadesinin Tevrat’tan bir pasaj olduğu iddia ediliyordu.

Yahudileri bu şekilde aşağılayan ve çeşitli biçimlerde resmeden karikatürler, hikâyeler, posterler Nazi döneminde soykırımı meşrulaştırmak için kullanılan propaganda yöntemlerinden biriydi. Bu ırkçı, antisemitist söylemde Yahudiler, dünyadaki diğer milletleri “sömüren”, “kanlarını emen” “parazitler” olarak konumlandırılıyordu. Bu propaganda ile Naziler, Yahudileri insandışılaştırıyordu. Böylece işlenen soykırıma gösterilecek insani tepkiyi önlemek ve en azından bir tür duyarsızlaşma üretmek amaçlanıyordu.

İnsandışılaştırma propagandası, bir topluluğu hedef alarak, onları öldürmeye karşı kamuoyunu duyarsızlaştırmak için kullanılır. Düşman imgesinden insanların korkması, nefret etmesi, onlara zalimce davranmanın meşru kılınması hedeflenir. İsrailli yetkililer de Filistin topraklarına yönelik saldırıları sırasında defalarca yaptıkları açıklamalarda Filistinlileri insan dışı varlıklar olarak tanımladılar. Sivilleri canlı kalkan olarak kullanmakla ya da bebeklerin kafasını kesmekle, dolayısıyla ahlaksız olmakla, kötü karaktere sahip olmakla, geri kalmış, ilkel, terörist olmakla itham ettiler. Filistinli sivillerin ve hatta çocukların öldürülmesinin, “insan dışı varlıklarla mücadelenin kaçınılmaz bir süreci” olduğunu savundular.

Bu argümanları Batı medyası sorgulamaksızın kabul etti ve yeniden üretti. Türkiye’de bazı kaynaklar da bu tür argümanların yerel versiyonlarını üretti. “Araplar Türkleri sırtından bıçakladı” ve “Filistinliler topraklarını sattı” argümanları, onları güvenilmez, ahlaksız, çıkar ve haz peşinde koşan geri kalmış ilkel kabileler olarak ortaya koydu. Yine bu savaşta kimin yanında durmamız gerektiğine ilişkin ahlaki ve söylemsel bir kriter sundu.

Tüm bu propagandaya rağmen uluslararası kamuoyu İsrail’i kınayan ve Filistinlilerin yaşam hakkını savunan eylemlere sahne olmaya devam ediyor. Uluslararası tepki karşısında İsrail propagandası ve Batı medyası söylemsel üstünlüğünü kaybediyor. Bu tepki, Filistinlilere yönelik saldırılara karşı doğrudan bir sonuç üretmese de saldırılara destek veren Batılı hükümetlerin meşruiyetlerinin de sarsılması açısından önem arz ediyor.

Öte yandan İsrail’in Filistin topraklarına yönelik işgalinin ve devam eden saldırılarının insanlık suçu ya da soykırım olarak nitelendirilmesi gerektiğine dair çok sayıda analiz, rapor ve tartışma bulunmaktadır. İnsan hakları inisiyatifleri, İsrailli politikacıların ve karar alıcıların yargılanması için kanıtları ve belgeleri arşivlemeye devam etmektedir. Bombalamalar ve sivil ölümlerin yanı sıra zorla yerinden edilmeler, yemek ve yakıt gibi temel ihtiyaçların engellenmesi, tehdit, baskı ve diğer işgal uygulamalarının en somut delilleri oluşturduğu vurgulanmaktadır.

Ancak daha önemsiz görünen ve silahlı şiddet içermediği için yok sayılan diğer bir eylem türü ise sözler ve söylemlerden oluşmaktadır. Başta çocuklar olmak üzere binlerce sivilin katledilmesine meşruiyet sağlayan, ürettikleri söylemler ile Filistinlilerin canlarını daha önemsiz gösteren, onları sayılara, grafiklere indirgeyen, kitleleri tepkisizleştirmeye ve yaşananlara göz yummaya çağıran medyanın rolü de sorgulanmaktadır. Bunun ne yazık ki en önemli örneği ise yaklaşık 30 sene önce yaşanmıştı.

1992 yılında, Ruanda’da o dönemde iktidarda olan Hutu partisinin üst düzey siyasetçilerinden Leon Mugesera, Kabaya kasabasında düzenlenen bir mitingde destekçilerinden oluşan bir kalabalığa, ülkenin azınlık grubu Tutsi üyelerinin, Etiyopya’ya geri dönmesi gereken “hamamböcekleri” olduğunu söylemişti. İki yıl sonra, çoğunluğu Tutsilerden oluşan yaklaşık 800.000 Ruandalı soykırıma uğradı ve vahşice katledildi. Mugesera, 2012 yılında, yani konuşmasından 20 yıl sonra “soykırıma alenen teşvik, insanlığa karşı suç olarak zulüm ve etnik temelli nefreti kışkırtmak” suçlarından ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

Bir söz, ne zaman bir suç unsuruna dönüşebilir? Bu soruya verilecek cevabın doğru olup olmadığına kim karar verebilir? Muhakkak ki dönemin ahlak anlayışını ve söylemsel üstünlüğünü elinde tutanlar, bir sözün suç unsuru olup olmadığına karar verebilir. Ancak bu zaman içinde değişebilir ve sözler de tıpkı eylemler gibi bir suç unsuru olarak değerlendirilebilir.

[Sabah, 11 Kasım 2023]

Etiketler: