İslamcıların İktidarla İmtihanı

Yeni Türkiye'yi inşa sürecinde olduğunu ilan eden AK Parti ciddi bir meydan okuma ile karşı karşıya. Son on iki yılda yaşanan değişimin hikâyesini yeni nesillere taşıyacak olan entelektüel -siyasal dil hâlâ önemli ölçüde AK Parti muhalifleri tarafından belirleniyor.

Yeni Türkiye’yi inşa sürecinde olduğunu ilan eden AK Parti ciddi bir meydan okuma ile karşı karşıya. Son on iki yılda yaşanan değişimin hikâyesini yeni nesillere taşıyacak olan entelektüel -siyasal dil hâlâ önemli ölçüde AK Parti muhalifleri tarafından belirleniyor.

Hizmet ve proje performansını halka ulaşma becerisi ile pekiştiren AK Parti’nin siyasal dili seçim zaferlerine mukabil bir entelektüel hegemonya kurmakta zorlanıyor.

Bunun sebebi kimilerine göre basit: AK Parti’nin taşıyıcı aktörleri olan “İslamcı entelektüeller ucuza gitti” ve “iktidara ram oldu.” Muhalifliğini kaybeden İslamcılar sisteme “entegre” olarak özgünlük- lerini ve dönüştürücü güçlerini kaybettiler. Dahası, danışman ve milletvekili olarak siyaset yapmanın cazibesine kapıldılar ve muhalif entelektüel sermayelerini harcadılar.

Siyaset yapmayı muhalif olmakla eşdeğer gören bu yaklaşım bence sorunlu. İslam ve siyaset ilişkisi hem iktidar hem de muhalefet düzleminde yaratıcı sonuçlar üretmekte.

Osmanlı son döneminin İslamcıları sadece muhalif entelektüeller değildiler. Aynı zamanda ya devlet adamı ya da “devlet refleksine” sahip zihinlerdi. Gözlerden kaçmaması gereken gerçeklik şudur: İslami endişelere sahip aktörler Türkiye’nin geleceğini belirleme noktasında ilk defa bu kadar kritik bir rolün sorumluluğunun altında: Muktedir olmanın gereğini yapmak. Şimdi iktidarın sorumluluklarını yerine getirme zamanı.

Elbette daha müreffeh, daha özgür daha adil ve daha paylaşımcı bir düzen kurarak.

Bugünün muktedir eski “İslamcılarının” önünde iktidar sahibi olmanın getireceği bir yozlaşma tehlikesini küçümsemiyorum. Tüm siyasi aktörler için bu geçerli. Dün sosyal demokratlar için, bugün dini gruplar ve dindarlar için.

İslamcılıktan kendisini özenle ayrıştıran Gülen Hareketi’nin siyasetle, iktidarla verdiği sınavın olumsuz boyutları ortada. Muhalif olmanın İslami maslahata daha uygun olduğunu söyleyen İslamcı duruşlar “sol etkisi” ile açıklanabilecek bir naiflik içinde.

İktidardaki “İslamcılar” için asıl meydan okuma Türkiye’nin sorunlarını çözen kapsayıcı ve uzun vadeli politikaları oluşturmak.

Yeni bir toplumsal sözleşmeyi yaratmak. Bu da yeterli değil. Bu kurucu aktörlüğün hikâyesinin yazılmasına da katkı sağlamaları gerekir.

***

Kurucu aktörlüğün hikâyesini yazabilmek, yeni bir söylemsel zemin inşa etmekle mümkün olabilir. AK Parti, Kemalist bürokratik elitin vesayetçi ve dışlayıcı tavrını kırarak Türkiye’de siyaseti konuşmanın önündeki önemli bir engeli kaldırmış oldu. Böylece, Kürt milliyetçiliği başta olmak üzere kimlik taleplerinin kamusal alanda temsil edilmesi siyasal olanın üstünlüğünü tahkim etmekte.

Siyasetin önündeki ikinci engel, daha sofistike bir mahiyete sahip: hâkim entelektüel söylemin mahkûm edici ve güvenlikleştirici dili. Bu söylem çoğu zaman kendini Kemalist, sol ya da liberal olarak kodladı.

Muhafazakâr- İslami kesimden gelen siyasetçilerin kamusal alanda kendilerine yer bulabilmek ya da iktidara gelebilmek için seslendirecekleri dilin hâkim liberal söyleme öykünmesi gerekti. Kendi İslami dillerini kullanmaları hâkim güvenlikleştirme yüzünden kolaylıkla mahkûm edildi.

İslami endişe ve hedeflerle siyaset yapan aktörlerin mecbur kaldığı çare ise başka ödünç kavramlarla konuşmak oldu. Hem dünya ölçeğinde hem Türkiye’de en fazla mahkûm edilen kavramlardan biri oldu İslamcılık. Bu yüzden Türkiye’de İslam ve siyaset ilişkisi bir türlü normalleşemedi. AK Parti kendi aktörü olduğu dönüşümün tarih yazımına katkı sağlamak istiyorsa bu normalleşmeyi yaratmak zorunda.

İslamcılığı ya “aşırılığa” ya da “sefalete” mahkûm eden “liberal” dilin nobranlığından kurtulmakla başlayabiliriz.

[Sabah, 19 Ağustos 2014]

 

Etiketler: