İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 13. İslam Zirvesi, İİT üyesi 30'un üzerinde ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla İstanbul Kongre Merkezi'nde başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konferansın açılışında konuşma yaptı. ( İslam Yakut - Anadolu Ajansı )

İslam Dünyasında “İş” Birliği Derken…

İİT ekonomileri ürün çeşitliliğinde sınıfta kalıyor. Eskiye göre bir ilerleme olabilir, kabul, ancak geldiğimiz noktada hala toplam ihracatın çok önemli bir bölümü mineral ürünler üzerine kurulu.

1969 Ağustos ayında Avustralyalı Dennis Michael Rohan’in, Tanrı’nın temsilcisi olduğu iddiasıyla Mescid-i Aksa’yı kundaklamasının hemen akabinde İslam dünyası ayaklanmış ve Rabat’ta tarihi bir zirve gerçekleştirilmişti. Sonrasında meczup ilan edilen Rohan’in suçu, böylelikle, adeta “bir musibet bin nasihatten yeğdir” dedirtircesine, İslam dünyasının ciddi dayanışma gereksiniminin idrakine bir nevi vesile olmuştu. Nitekim söz konusu zirve, o günkü adıyla İslam Konferansı Örgütü, bugünkü adıyla ise İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT/OIC) gibi ümit yeşertici bir meyve vermişti.

İslam dünyasının siyasi arenadaki varlığını güçlendirmeyi amaçlayan İİT, gel zaman git zaman büyüyüp 57 üyeye ulaşırken, haliyle hedeflerini de genişletip kapsamlı bir boyuta taşıdı. Ne de olsa; siyaset, kültür, ekonomi el ele verirse, çok daha anlamlı ve birbirini tetikleyen işler ortaya çıkabilirdi.

SAM KONFERANSI

Bu bağlamda köşemizin alanı olan ekonomiye yoğunlaşacak olursak, İİT bünyesinde seneler öncesinde tohumları atılmış çeşitli anlaşmalar dikkat çekmekte. Bu anlaşmaların birincil amacı örgüt içi ticaretin artırılması iken, bu minvalde grubun yaptığı toplam ticaret kapsamında İİT içi ticaret oranının 2015 yılına kadar %20’ye ulaşması hedefi saptanmıştı. Peki, bunca niyet ve çalışma nasıl sonuçlandı? Gelinen durumu anlamak önem taşıyor.

İİT Zirvesi’nin Türkiye’de gerçekleştirildiği içinde bulunduğumuz günlerde, Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi SAM da, bu doğrultuda bir sorgulama için İstanbul’da uluslararası bir akademik konferans düzenledi. İİT Üyeleri Arasında Ekonomik ve Kültürel İlişkilerin Geliştirilmesi üzerine fırsatları ve zorlukları tartıştığımız bu “anlamlı” konferans için, öncelikle SAM ekibine, Başkan Prof. Dr. Ali Resul Usul nezdinde teşekkür ederim. Konferansta yoğunlaştığım konu olan ticaret meselesine ise, bu sayfalarda da kısaca yer vermek isterim.

Bu doğrultuda evvela, İİT grubunun toplam küresel ihracatının 2000’li yıllarda ciddi bir tırmanış kaydettiğini belirterek başlayayım. Bu yükselişin içinde, Türkiye gibi bazı ülkelerdeki ihracat ataklarının yanı sıra, özellikle petrol fiyatları gibi (şimdilerde na)hoş bir faktör de var tabii ancak baktığınızda toplam ihracat artmış mı, artmış. Keza teşkilat üyelerinin kendi içindeki ihracatı da canlanmış lakin daha sakin seviyelerde gelişmiş. Yine de, o da sonuçta artmış mı? Artmış.

Asıl soru ise şu: İç ticaret ne denli yeterli artmış? Tabii burada hemen aklımız ilgili oranlara gidiyor. Kendi içimizdeki alışveriş artmış artmasına da, o hedefi belirlenmiş oranlara ne olmuş? Toplam İİT ihracatının ne kadarı kendi içinde gerçekleşmiş? Bu sorulara cevap vermek için söz gelimi önce 2001 yılını hesaplarsak, oran %9,2 imiş. İnişleri çıkışları olsa da, sonrasındaki yukarı yönlü trend bu oranı 2014 yılında %15,4 ile zirveye taşımış. Tabii bu, işin sadece ihracat tarafı ve zaman içinde gözle görülür bir iyileşme yaşandığı da ortada. Konferansta açıklanan “toplam ticaret” verilerine ilişkin bir sunum ise, 2014 itibariyle %20’lik orana ramak kaldığını söylemekte…

PETROLLE NEREYE KADAR?

Şimdi öte yandan, taze 2015 verilerini kullanıp hesap yaparsak ise, işler biraz değişiyor. Zaten bu dönemde, hem toplam hem de iç ticaret değerlerinde de bir düşüş olduğunu söylememe, belki gerek bile yok. Küresel ticaret düşüşünün 2015 bulaşıcılığını daha önce bolca anlattım zira. Yine de son verilerde en dikkat çeken noktayı belirtmek gerekirse; o da, İİT rakamlarının, bize hemen bir petrol hikâyesi hatırlatıyor olması.

Anlatacak çok unsur var ancak lafı buradan açmışken, verilerin anlattığı en temel tespitle devam edip konuyu sınırlayacağım. O da şu: İİT ekonomileri ürün çeşitliliğinde sınıfta kalıyor. Eskiye göre bir ilerleme olabilir, kabul, ancak geldiğimiz noktada hala toplam ihracatın çok önemli bir bölümü mineral ürünler üzerine kurulu. Son mevcut verilere göre, İİT’nin toplam küresel ihracatının %59’u fosil. Oysa grup ekonomisinin güçlenmesi için, modern sanayiye, teknolojiye, katma değerli ürünlere ihtiyacı var.

Yok mu bunları üreten sanayiciler? O da var tabii. Türkiye, Malezya, Endonezya, BAE, Katar gibi bir elin parmağı kadar çeşitliliği başarmış İİT ülkesi de var. Ve zaten grubun enerji dışı ihracattaki yükünü de, bu ülkeler sırtlıyor.

Şimdi yine İİT’nin kendi içindeki ticaretine dönüp bakalım. Orada da mineral yakıtlar yağlar başköşede oturuyor ancak oranı küresele nispeten daha düşük. İİT sanki kendi içinde daha bir çeşitlendirme yakalamış ancak yetersiz ve yine birkaç ülkenin sayesinde…

Sonuç olarak, İİT’ye dair ana bir tespit olarak, gerek üyelerinin ekonomilerinin güçlenmesi gerekse ortak ticaretin ivmelenmesi için, ürün çeşitliliğine yoğunlaşmak gerektiği kanaatindeyim. Bu ve daha da ötesi için ise, yatırım ortaklıklarından ticaretin kolaylaştırılmasına, güçlü lojistik altyapıdan finansal mekanizmalara kadar yapacak çok iş var.

SAMİMİYET OLMAZSA…

İşte akademisyenlerin yanı sıra, ICDT-OIC, SESRIC ve IRCICA Genel Direktörlerinin de yorumlarıyla oldukça entegre bir İİT resmi çizen söz konusu konferansta da, işbirliklerinin bu yollarla nasıl güçlenebileceği konuşuldu. Öte yandan, verilerle ifade etmesi zor ancak olmazsa olmaz temel bir gereksinim ise, sanırım konferansın en öne çıkan maddesi oldu.

Neydi o madde?

Tahmin edebileceğiniz gibi, ülkelerin karşılıklı siyasi isteği, iradesi ve samimiyetiydi. Konferanstaki tüm yerli yabancı katılımcıların gerek dillerindeki gerekse yüzlerindeki ifadeler, İslam dünyasının buna dair yoksunluğunun altına imza atar gibiydi.

[Yeni Şafak, 15 Nisan 2016]

Etiketler: