İpin Ucunu Elinden Kaçırma!

Seçim kapıda olmasına rağmen gündemin birinci sırasında kararsızlar ve küskünler meselesi var.

Seçim kapıda olmasına rağmen gündemin birinci sırasında kararsızlar ve küskünler meselesi var.

İddialara göre Cumhur İttifakı’nı oluşturan AK Parti ve MHP seçmeni bu kararsızlar içindeki çoğunluğu oluşturuyor.

Bu listeye kendini muhafazakâr veya dindar olarak tanımlayan ve diğer partilere oy veren seçmen de ekleniyor.

Özellikle İstanbul ve Ankara bu şekilde.

Bu “kararsızlık” nedeniyle İstanbul ve Ankara’da Cumhur İttifakı’nın büyükşehir belediye yönetimlerini kaybetme ihtimalinden bahsediliyor.

Millet İttifakı’nın kazanmak için bir miting bile yapmadığı, çoğu kez ne düşündüğünü tam olarak anlatmaktan kaçındığı bir zeminde böylesine bir durumun yaşanması tuhaf.

Bunun sebebi olarak ise AK Parti ve MHP seçmeninin bazı gelişmelerden veya kişisel beklentilerinin karşılanmamış olmasından dolayı yaşadığı hoşnutsuzluk gösteriliyor.

Ayrıca ekonomideki eski kazançlı günlerin şimdi olmamasından kaynaklanan sorunlar öne çıkartılıyor.

Kızgınlıklar, eleştiriler ve hoşnutsuzluklar olabilir. Normaldir.

Düzeltilmesi için çalışmak gerekir.

PEKİ, KİM KAZANIYOR?

Fakat bu öfkeyle kalkma halinin ne türden zararlara neden olabileceği düşünülüyor mu? Kararsızlar bunu hesaba katıyor mu? Şapkasını önüne koyup 1 Nisan’dan sonra neler olabileceğini düşünüyor mu?

Esas mesele 1 Nisan sonrasını şimdiden görebilmektir. Feraset sahibi olmak bunu gerektirir.

Somutlaştırırsak 1 Nisan’da İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediyelerinde Erdoğan ve Bahçeli düşmanı, İslami değerlerle problemli PKK sempatizanı HDP’lililer ve mezhepçi CHP’liler olacak. Jakoben Kemalistler olacak.

Nasıl bir kinle ve öfkeyle dolu olduklarını CHP genel başkan yardımcısı Engin Altay 26 Mart’ta “Erdoğan ve Bahçeli’yi hücrede sorgulayacağız” diyerek net bir şekilde ortaya koydu.

Daha önce de bir sanatçı “mahzende ayağından asacağız” diyerek kinini kusmuştu.

Bunun alt birimlere ve diğer çalışanlara yansımasının neler olabileceğini; başta işten çıkartmalar olmak üzere dindarlara yönelik psikolojik baskı, yıldırma ve aşağılama şeklinde dışa vuracağını görmek için âlim olmaya gerek yok. Bunu anlamak için ille de musibeti yaşamak mı gerekir?

Ayrıca küresel emperyalizm ve onun maşaları konumundaki terör örgütleri PKK, PYD ve FETÖ’nün de pusuda beklediğini akılda tutmak gerekiyor.

STRATEJİK OY VERME DAVRANIŞI

Yakın tarih örneklerle doludur. Bu yüzden seçmen umumun çıkarı bağlamında durumu yeniden değerlendirilmesi gerekir.

Geçmişe dönük örnekleri çoğaltmak mümkündür. Çünkü maalesef çokça tekrar eden bir hatalı davranış var ortada. Cumhur İttifakı seçmeni esasında AK Parti ve MHP’ye küskün olsa da bunun eleştirisini yönetimi kaybetmeden yapabilmelidir. Bu hamle stratejik oy kullanabilme becerisini ve yeteneğini gösterir.

Bir taraftan yönetimi-iktidarı elinde tutabilmek ama diğer taraftan içeriye çekidüzen verebilmek bir marifettir. Zaten siyaset de bunun için yapılır.

Bu anlamda CHP seçmeninin İzmir, Beşiktaş, Bakırköy ve Kadıköy’deki oy verme davranışının neden hiç değişmediği iyi irdelenmelidir. Buraların iyi yönetildiğinden kaynaklanmıyor bu sonuç. İzmir Körfezi’ndeki koku neredeyse İstanbul’a kadar gelecek. Ama CHP ceketini aday gösterse orada bir sorun yaşamayacağı özgüveniyle hareket ediyor.

Yüzlerce eleştiriye ve hakarete rağmen sorunları kendi içinde çözebilme konusunda bir uzlaşı geliştirmiş olmalarından kaynaklanıyor bu sonuç.

Çünkü yönetimi kaybetmek kişilerle sınırlı değildir. Kaybedişin zararı sadece küskün olunan kişilere dokunmaz. Bütün kesimleri ve geneli kapsar.

Dolayısıyla eleştiri ve öz eleştiriyi yaparken kendi yönettiğin Belediyeyi rakibine teslim etmek akıl kârı değildir. Rasyonel seçmen davranışından uzaktır.

Bu olsa olsa pire için yorganı yakmaktır.

İpin ucunu elinden kaçırmaktır. Kendi kalene gol atmaktır.

Önündeki çöpü görüp ama yaklaşmakta olan fırtınayı görememektir.

Bu yüzden AK Parti seçmeni, MHP seçmeni ve iki parti dışındaki dindar-muhafazakâr seçmenin tam olarak dokuz ölçüp bir biçmesi gereken bir süreç yaşanıyor.

[Fikriyat, 27 Mart 2019]

Etiketler: