13 Kasım 2019 | Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump, ABD'li Senatörler ile Oval Ofis'te bir araya geldi.

Erdoğan’ın Cevabındaki Sorular

Bu konular uzun yılların birikimi neticesinde bu noktaya geldi. Bazıları belki de hiç çözülmeyecek. Ankara ve Washington'ın uluslararası sistemin ve ilişkilerin geleceği konusundaki algı farklılıkları aşikar. Bu farkı belki de Trump'tan ziyade senatörlerin Erdoğan ile sohbetinde görüyoruz..

Erdoğan-Trump görüşmesi ABD ile ilişkilerde toparlayıcı bir etkide bulundu. Birlikte çalışma ve müzakereye devam kararının somut bir çıktı olduğunu düşünüyorum.

Zira ikili ilişkilerdeki, FETÖ ve YPG başta olmak üzere, temel sorunların kısa vadede çözümü konusunda hayalci olmayalım.

Bu konular uzun yılların birikimi neticesinde bu noktaya geldi. Bazıları belki de hiç çözülmeyecek. Ankara ve Washington’ın uluslararası sistemin ve ilişkilerin geleceği konusundaki algı farklılıkları aşikar. Bu farkı belki de Trump’tan ziyade senatörlerin Erdoğan ile sohbetinde görüyoruz.

Düşman ve dost algısındaki fark

S-400’ler konuşulurken bir senatör Erdoğan’a; “Rusya mı düşman biz mi” sorusunu yöneltti. Bu soru iki tarafın “müttefiklik hukuku” algısında ne kadar farklı dünyalarda olduğunu gösterdi. FETÖ elebaşını barındırmak ve PKK’nın kolu YPG’yi silahlandırmak dostluğa aykırı görülmüyor. Kırmızı bültenle aranan YPG elebaşısını davet etmek düşmanca bir tavır sayılmıyor. S-400’leri almak ise “düşman kim” sorusunu sorduruyor.

Terörle mücadelede kendi yanında durmayanları karşısında gören ABD, Türkiye’ye gelince terör örgütünü “geçici” bahanesiyle kendisine “partner” seçebiliyor. Bu tercihlerle ABD, dost ve düşman ayrımını buharlaştırıyor. Senatörün sorusuna Erdoğan’ın verdiği cevap ise yeni dünyanın dengelerini anlatan bir formattaydı: “Hem ABD’nin hem de Rusya’nın dostum olmasını istiyorum.”

Bir cevap, çok soru

Bu cevap ile Erdoğan bence, sadece devletler arasındaki ilişkilere “kazan kazan anlayışı” ile yaklaştığını söylemedi. Aynı zamanda zihnindeki çok sayıda soruya da işaret etti:

  • ABD’nin son yıllardaki Türkiye politikası dostane görülebilir mi?
  • Müttefik isek bizim terörle mücadele çabamıza destek vermeniz ya da en azından FETÖ ve YPG gibi terör örgütlerine arka çıkmamanız gerekmez mi?
  • Bugünün Rusya’sı İkinci Dünya Savaşı sonrasının Sovyetler Birliği olarak görülebilir mi?
  • NATO, Türkiye’nin savunma çıkarlarına gerekli desteği vermezken Türkiye’nin Rusya’dan S-400’leri almasında ne sorun olabilir?
  • ABD çok taraflı ittifakları ikili ilişkiler yönünde terk ederken Türkiye’den NATO için Rusya ile ilişkilerden elde ettiği çıkarları bırakması istenebilir mi?
  • Rus uçağının düşürülmesi krizinde gördüğümüz üzere yine Rusya ile ters düştüğümüzde NATO’ya ya da ABD’ye ne kadar güvenebiliriz?

Bu soruları çoğaltabiliriz ancak odağı değişmez. Türkiye kendi aleyhine işletilen bir dost ve düşman ayrımı ile Rusya’ya bakmayacak. Bu yeni dünyanın da bir zorunluluğu. Washington, bu sorulara cevap veren bir Türkiye politikasına geçmedikçe ikili ilişkilerdeki gerilimin sonu gelmez.

Önümüzdeki gündem

Zirvenin belirgin sonucu ilişkilerde S-400’lerin kilit konumunda olduğunun anlaşılması.
Ve çözüm için müzakerelere devam etme kararlılığı. Bu müzakereler gerilimleri yönetmek için taraflara önemli bir süre tanıyor.

Bu arada Ankara ve Washington DEAŞ’lıların ülkelerine dönmesi ve güvenli bölgeye bir milyon sığınmacının yerleştirilmesi amacıyla finans bulunması için işbirliği yapabilir. Sığınmacılarla ilgili sürecin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) kuralları kapsamında yürütülmesi AB’yi de elini taşın altına sokmaya zorlayacak.

Önümüzdeki aylarda gündemimiz ülkemizdeki sığınmacıları Kuzey Suriye’ye yerleştirme çabalarına odaklanacak.

[Sabah, 16 Kasım 2019]

Etiketler: