Donald Trump’ın Stratejisi

Trump'ın anlamlı ve tutarlı bir planı olmadığı artık çok belli. Ancak dış politikaya dair genel bir duygu ve çeşitli kalıplardan bahsedilebilir.

“Ne stratejisi? Ortada bir strateji falan yok” diyebilirsiniz. Doğrudur. Trump’ın anlamlı ve tutarlı bir planı olmadığı artık çok belli. Ancak dış politikaya dair genel bir duygu ve çeşitli kalıplardan bahsedilebilir. Her ne kadar tuhaf ve popülist çıkışlar yapsa da günün sonunda bu kalıplara dönüş yapıyor.
Bir anda Suriye rejimine füze saldırısı yapıp ardından hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyor. İran, Çin ve Rusya gibi ülkelerle sertlik içeren bir ilişkiye geçeceğini sürekli söylüyor ancak sahada bunun karşılığı gerçek anlamda yok.
Çin’le giriştiğini söylediği ticaret savaşı belli standartlara sahip değil. Tepkisel hareket ediyor. Kuzey Kore ile bir süreç başlattı. Sonra birden kesti. Rusya ile ilişkisi baştan beri çok daha karmaşık.
İran Trump’ın en yüksek dozajda retorik ürettiği konu başlığı olmasına karşın bu alanda da ne yapacağı çok belli değil. Yaptırım hemen herkesin ilk aklına gelecek baskı seçeneğidir. Ve belki de Trump bu ilk seçenekten sonra ne yapacağını hiç düşünmediği için ve belli başlı bir planı olmadığı için hemen raftan bunu indirip kullandı. Halbuki böyle bir adım atılıyorsa her aşamasının ayrıntılı bir biçimde planlanması gerekir.
Bu yaptırım için hangi ülkelere ne gibi baskılar yapılacağı hangi ülkelere ne gibi tavizler verileceği, ekonomik baskının nereye kadar süreceği, bir sonraki aşamada hangi yönteme geçileceği gibi soruların hepsine teorik cevaplar üretmek gerek.
Halbuki Trump bu havada değil. Nükleer anlaşmada neye karşı olduğunu bile bilmiyoruz. Ne istediği belli değil. Kuracağı baskı siyasetinde hangi ülkeleri yanına almak isteyeceğine dair bir işaret yok. Sadece uymayan ülkeleri cezalandırma tehdidine başvuruyor. Belki birileri şunu bile söyleyebilir. Aslında Trump bir anlaşma istemiyor ve İran’la gerilimli bir ilişki biçimini hem iç siyasi gerekçelerle hem de İsrail adına özellikle tercih ediyor. Olabilir.
Ancak bu haliyle devam ettikçe Trump başta kendisi sonra da tüm dünya için kötü bir sarmalın içine düşecektir. Geçtiğimiz hafta Hürmüz Boğazı’nda yaşanan gelişmeler aslında buna küçük bir örnek oluşturdu. İran, Trump’a hassas olduğu petrol fiyatları gibi konularda canını yakabileceğini gösterdi. Eğer Hürmüz Boğazı istikrarlı bir geçiş olmayı sürdürmezse ve Körfez ülkeleri petrol taşımada sıkıntıya uğrayacak olursa, bu sorunlar hep Trump’a yazılır.
Bir cevap vermesini bekledik. Hazırlıklı olmadığı çok belli oldu. Önce küçümsemeye çalıştı. Sonra sertleşti. Sonra yeniden geçiştirmeye yöneldi. Suyun üstünde kalmaya çalışan bir kütle olarak kendinden bağımsız esinti ve çekimlerin içinde sürüklendiği çok belli. Bu tür liderler iki aşırı uç arasında savrulmaya çok yatkındır. Uzun müddet İran’ı yatıştırmayı deneyebilir. Göz ardı eder. Bu da İran’a daha bir cesaret verecektir.
Sonuç olarak gerilim her seferinde daha da yükselir. Her seferinde Trump daha öfkelenir. İran daha da cesaretlenebilir. İşte bu çok tehlikeli bir senaryodur. Ve maalesef Körfez Bölgesi şuursuzca bu yolda ilerliyor.

[Sabah, 23 Haziran 2019]

Etiketler: