CHP Genel Merkezi

Değişim ve Direnç Sarkacında CHP

2023 seçim sonuçlarının en önemli mesajı esas itibarıyla değişimdi. Ancak bu değişim mesajı tek bir tarafa değil, bütünüyle siyaset kurumunaydı. Öyle ki sandıktan çıkan sonuç, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik …

2023 seçim sonuçlarının en önemli mesajı esas itibarıyla değişimdi. Ancak bu değişim mesajı tek bir tarafa değil, bütünüyle siyaset kurumunaydı. Öyle ki sandıktan çıkan sonuç, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik bir güven tazelemenin yanında üretilen politikaların gözden geçirilmesi mesajı içeriyordu. Erdoğan bu mesajı çok önceden sezip kabinenin ve milletvekillerinin çok büyük çoğunluğunu değiştireceğini belli etmişti. Sandıkta da bunun karşılığını gördü ve seçmen, siyaset kurumundaki değişim ve geçiş sürecine liderlik etmesi için tekrar Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçti.

Öte yandan mesajın diğer ve esas muhatabı ise muhalefetti. Çünkü ortaya çıkan tabloya göre Türkiye’de yaşanan tüm sorunlara rağmen muhalefet, mevcut isim, strateji ve söylemleri ile umut vadetmeyi, güvenilir olmayı ve ikna etmeyi başaramadı. Dolayısıyla muhalefetin iktidara kıyasla daha bütüncül ve kapsamlı bir yenilenme ve değişime ihtiyaç duyduğu ortaya çıktı. Başta muhalif kamuoyu olmak üzere toplumsal beklenti de doğal olarak bu yönde yoğunlaştı.

Ancak seçimlerden bugüne geçen yaklaşık bir aylık süreç içerisinde muhalefet tüm aktörleriyle söz konusu değişim beklentisine uymak yerine direnmeyi seçti. Hiçbir muhalif isim, özellikle de altılı masadaki aktörler istifa etmedi. Kemal Kılıçdaroğlu ise hem cumhurbaşkanı adayı hem de muhalefetin ana aktörü konumundaki CHP’nin genel başkanı olarak iki cephede mağlup oldu. Ancak buna rağmen seçimin ardından gayet açık bir şekilde kendisine yönelen istifa beklentisine direnç göstermeyi ve mevcut konumunu korumayı tercih etti.

Kılıçdaroğlu ve Direnç Siyaseti

Normal şartlar altında CHP’den, muhalif blokun en büyük partisi, doğal lideri ve dinamosu olarak muhalefette yoğunlaşan toplumsal değişim talebini karşılamaya öncülük etmesi beklenmeliydi. Çünkü hem muhalefet içeresindeki mevcut pozisyonunu korumak ve kuvvetlendirme güdüsü hem de muhalefete liderlik etmek iddiası, bu beklentiyi ilk karşılayan muhalif aktör olmayı da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla bu durum, büyük seçim yenilgisinin ardından parti lideri ve yönetiminin net bir özeleştiri ile başarısızlığı üstlenmesi ve görevinden istifa etmesini gerektiriyordu. Ancak CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, tüm bunların aksi istikametinde, değişim yerine değişime direnç siyasetine öncülük etmeyi tercih etti. Buna paralel olarak Kılıçdaroğlu’nun söz konusu tercihi, kendisinin ötesinde parti yönetimindeki mevcut oligarşik yapının doğal bir çıktısı ve organize kararı olarak ön plana çıktı.

Öte yandan bu durumu anlamak için hali hazırda bilinen verili sebeplerin ötesine geçilmelidir. Zira Kılıçdaroğlu ve CHP oligarşik yapısı, geçtiğimiz bir ay boyunca attığı adımlar ve yaptığı açıklamalar ile seçim sonuçlarını ağır bir yenilgi olarak görmediğini ve hatta kabullenmediğini kamuoyuyla paylaştı. Öyle ki partinin resmi söyleminde “kaybettik” kelimesinin kullanımından dikkatle kaçınıldığı, zorunlu hallerde “kazanamadık” ifadesini tercih ettiği görüldü. Üstelik Kılıçdaroğlu ve etrafında şekillenen oligarşik yapı, kendilerini başarısız olarak görmek yerine Kılıçdaroğlu’na seçimlerde verilmiş 25 milyon oyu bir başarı olarak sunmaya çalıştı. Tüm bunlara ek olarak parti tabanı ve İmamoğlu başta olmak üzere muhtemel rakiplerden gelen değişim talebine yalnızca göstermelik birkaç değişiklik ve kurultay sürecinin başlatılmasıyla cevap verildi.

Nihayetinde anlaşılmaktadır ki mevcut CHP yönetimi kendilerini başarısız değil, yüzde 48 oy oranı ve 25 milyon oyu bir başarı, bu sözde başarının ise yegane sahibi olarak görüyor. Seçim mağlubiyetini ise kendilerinden azade, dış etkenlere bağladıkları sebeplerle açıklıyor. Dolayısıyla kendilerini ikna ettikleri bu irrasyonel mantık ile muhalif kamuoyunu da ikna edebileceklerini düşünüyor. Böylelikle Kılıçdaroğlu ve etrafında kümelenen isimler, parti içinde sahip oldukları makam ve gücü olabildiğince korumayı hedefliyor. Bunun için de parti seçmeni nezdinde en popüler aday olan İmamoğlu’nu sert ve yıpratıcı bir şekilde pasifize etmeye, muhalif kamuoyundan gelen eleştirileri ise sahip olunan medya gücüyle itibarsızlaştırmaya çalışıyor.

Kılıçdaroğlu bu sebebin dışında ayrıca tarihe Erdoğan’ın istisnai siyasi başarısı karşısında muhalefetin başarısızlığı üzerine yıkılan “aciz ve başarısız muhalif lider” olarak geçmek istemiyor. Kariyerini en kötü ihtimalle bir yerel seçim başarısı, imkan bulursa da Erdoğan sonrası dönemde muhalefet zaferini organize eden kişi olarak bitirmek istiyor. Tıpkı cumhuriyetin yüzüncü yılında Erdoğan’ı yenen ve Türkiye’ye “demokrasi” getiren lider olarak geçmek istediği gibi.

CHP’de Değişim Mümkün mü?

Ancak tüm bunlara rağmen CHP’de en azından bir lider ve kadro değişikliğinin kaçınılmaz olduğu söylenebilir. Zira en muhtemel aday İmamoğlu, seçmen nezdinde karşılığı bulunan yegane isim konumunda ve kendisi siyasi yasak riski bulunmasına rağmen parti liderliğine hevesli. Dolayısıyla mevcut şartlar düşünüldüğünde yerel seçim öncesi olmasa dahi sonrasında, Kılıçdaroğlu’nun kendi rızasıyla olsun veya olmasın görevi devretmesi kaçınılmaz. Çünkü ortada 13 senedir süregelen ve 2023 seçimleriyle taçlanmış, oldukça açık ve büyük bir siyasi başarısızlık bulunuyor. Bu başarısızlığa ek olarak parti tabanında en popüler isim olan İmamoğlu, liderliğe aday olduğunu değişim çağrısıyla açıkladı. Kılıçdaroğlu’nun parti tabanı nezdinde ve popülarite bağlamında en zayıf olduğu bu dönemde tam tersi bir şekilde oldukça popüler olan bir ismin değişim çağrısına gösterdiği direnç sürdürülebilir değil.

Ancak CHP’de lider değişiminin kapsamlı bir parti ve politika değişimine sebep olacağını düşünmek için en azından şu anda görünür bir sebep bulunmuyor. Zira İmamoğlu veya onun desteğini alan bir başka isim genel başkanlık koltuğuna oturduğunda dahi partinin ideolojik ve yapısal krizlerinin çözüme kavuşması mümkün değil. Bunun temel sebebi ise Kılıçdaroğlu’nun beğenilsin veya beğenilmesin hali hazırda CHP’yi en çok değiştiren ve dönüştüren isim olmasıdır. Ancak Kılıçdaroğlu’nun yaptığı değişim dahi partinin tarihsel bagajları ve kurumsal sorunları sebebiyle çatışma içerisinde olan ve farklı eğilimlere sahip taban tarafından benimsenmedi. Diğer bir ifadeyle Atatürkçü, seküler milliyetçi, sol liberal ve sol-sosyalist şeklinde tanımlanabilecek, sanılanın aksine oldukça heterojen olan taban değişimi kendinden yana olmadığı müddetçe desteklemedi. Dolayısıyla CHP’yi kendi partisi olarak gören bu farklı kesimlerin partiyi kendi ideal ve perspektiflerine göre şekillendirme mücadelesi bundan sonra da devam edecek ve değişimin sınırlarını belirleyecektir.

Öte yandan İmamoğlu veya popüler diğer bir ismin CHP’nin başına gelmesi Kılıçdaroğlu’nun prensip olarak doğru ancak pratikte hatalı işleyen bir süreci düzeltmesi, bu düzelmenin de belli bir değişim ve başarıyı beraberinde getirmesi mümkün. Kılıçdaroğlu, popülaritesini çok çabuk yitiren bir isim olmasına rağmen en azından partinin kısıtlı seçmen kitlesi dışında şehirli muhafazakar seçmenler başta olmak üzere farklı seçmen gruplarına ulaşmayı denemesi oldukça önemliydi. Bu doğrultuda Erdoğan karşıtlığında buluşabildiği diğer tüm siyasi aktör ve partilerle iş birliği de yaptı. Farklı kesimlerin güvenini iş birliği yaptığı partiler vasıtasıyla kazanmayı amaçladı. Dolayısıyla iktidara gelmek için diğer muhalif partilerle iş birliği yapmak prensip olarak oldukça doğru bir yaklaşımdı.

Ancak pratikte yapılan yanlış tercih ve taktiksel hataların dışında Kılıçdaroğlu, CHP’den umudunu çok çabuk kesti. CHP’nin tarihsel bagajları ve negatif toplumsal algısını görünce CHP ile farklı toplumsal kesimlere ulaşamayacağını düşündü. Bu sebeple CHP’yi büyütmek yerine muhalefeti büyütmeyi siyasi strateji olarak tercih etti ancak bu strateji çöktü. Zira muhalefetin dinamosu olan CHP büyüyüp güçlenmedikçe muhalefet de büyüyemedi ve sürekli olarak Erdoğan’ın gerisinde kaldı.

Sonuç olarak Kılıçdaroğlu’nun yerine gelecek popüler bir aday, Kılıçdaroğlu’nun yapamadığını yaparak CHP’yi büyütebilir. Bu büyüme de muhalefete yansıyarak Erdoğan sonrası dönemde başarı getirebilir. Zira parti tarihinde Ecevit örneği yer alıyor. Ecevit de erken cumhuriyet dönemi ve İnönü’den miras bagajlara rağmen CHP’yi 1970’lerde büyütmeyi başardı. Ortaya karizmatik bir liderlik ve zamanın ruhuna uygun yerli, popülist bir sol ideoloji üreterek partinin ideolojik konumlanma sorununu çözdü. Bugünün CHP’si ile Ecevit’in devraldığı CHP’nin benzer sorunlar ve kısıtlar taşıdığı düşünüldüğünde benzer bir yaklaşımın ne derecede üretileceği partideki değişimin de sınırlarını belirleyecektir.

[Sabah, 24 Haziran 2023]

Etiketler: