Bölgesel Yakınlaşmalar Tehditleri Ortaklaştırır mı?

Türkiye, İran ve Irak Merkezi Hükümeti için PKK üzerinden ortaklaştırılacak silahlı tehdit IKBY’ye fiili müdahale anlamı taşıyor.

IKBY’nin tartışmalı bağımsızlık referandumu bölgesel ve küresel ölçekte meşruiyet ekseninde olumsuz tepkiler almaya devam ederken IKBY içinde de bir takım gelişmeler meydana geldi. Bu gelişmeler, IKBY’nin tepkilere rağmen referandumun sonuçlarından vazgeçmemesi, Celal Talabani’nin ölümü ve IKBY Yüksek Seçim ve Referandum Komisyonu’nun başkanlık ve parlamento seçimlerinin 1 Kasım 2017 tarihinde gerçekleşeceğini duyurmasıydı. Bütün bunlarla birlikte referandum sonrasında gelişen Türkiye-İran-Irak yakınlaşması ve bunun bir ittifaka dönüşebilme ihtimali ile birlikte potansiyel müdahale alanları, müdahale kapasiteleri ve yakınlaşmanın sürdürülebilirliği tartışmaları gündemi meşgul etti.Üçlü yakınlaşmanın müşterek veya bağımsız müdahale kapasitelerine değinmeden önce Talabani’nin ölümü ve yapılacak IKBY Başkanlık ve Parlamento seçimlerinin muhtemel etkilerine göz atmakta fayda var. Talabani’nin ölümü KYB içindeki dengelerde bir güç mücadelesine dönüşerek, KYB’nin çözülme sürecine girmesine neden olabilir. Daha da önemlisi zayıflayan (belki de dağılan) KYB’nin IKBY içindeki siyasal alanına kimin nüfuz edeceği. Referandumla artan Kürt milliyetçiliğinden mutlak kazananın Mesut Barzani olduğunu iddia etmek abartı olmaz. Dolayısıyla Necmeddin Kerim gibi KYB’li Kürt milliyetçilerin referandum sürecinde Mesut Barzani yanlısı tavrının Celal Talabani’nin ölümünden sonra daha da güçleneceği ve bunun KDP-Barzani ekseninde açık siyasi desteğe dönüşmesi beklenebilir. Öte yandan, KYB’deki muhtemel çözülmenin PKK’nın da IKBY’de siyasal meşruiyet kazanabilme adına KYB’nin sosyal zeminine yatırım yapma arzusunu da kuvvetlendirebilir. Öyle ki, Necmeddin Kerim’in davetiyle Kerkük’e gelen ve sayılarının 500 olduğu iddia edilen PKK’lı varlığı bu ihtimali güçlendiriyor.

ÇATIŞMA TEHDİDİ

Güvenlik ve çatışma tehdidi

2018 yılında düzenlenmesi beklenen IKBY Başkanlık ve Parlamento seçimlerinin 1 Kasım 2017 gerçekleşeceğinin açıklanması, bir-çok çevre tarafından Mesud Barzani’nin referandumla elde ettiği popüler çıkışını başka bir seçimle pekiştirme gayreti olarak değerlendiril-di. Mesut Barzani’nin IKBY Başkanlığına aday olmayacağına dair yaptığı açıklamaya sadık kalması bu değerlendirmeleri boşa çıkartabilir, ancak Barzani’nin bir kenara çekilip gelişmeleri izleyeceği de beklenmemelidir. Kendisinden başka bir başkan adayı göstermesi Barzani için iki boyutlu kazanç sağlayabilir. Birincisi, başkan olmamakla şahsıyla münhasır referandum gerilimini azaltıp bağımsızlık sürecini kurumsallaştırmak, ikinciyse referandum sonrasında konsolide olduğu değerlendirilen oylarla kendine müzahir güçlü bir başkan seçtirip siyasi tahakkümünü sürdürmek. Aday olması halinde ise güçlü bir başkan olarak daha saldırgan bölgesel siyasetle çatışma sürecini hızlandıracağı beklenebilir. Her iki seçenekte de bölge ülkelerini bekleyen bir güvenlik ve çatışma tehdidi vardır; seçenekler arasında fark sadece zamanlamayla ilgili; tehdidin şu anda mı, yoksa daha uzun vadede mi şiddete dönüşeceğidir. Bölge ülkeleri sorunu öteleyip büyütmek-tense, şu anda müdahaleci yaklaşım geliştirmeyi daha akılcı görüyor. Türkiye, İran ve Irak arasında gelişen bölgesel yakınlaşma IKBY referandumunun gayri-meşruluğu üzerinde birleşmiş durumda, bu görüşün IKBY’nin referandumdan geri adım atmaması halinde zamanla IKBY’yi meşruiyet ekseninde tartışmalı hale getireceği beklenebilir. Meşruiyet meselesi Irak anayasasının işlevsellik tartışmasını beraberinde getirdiğinden, anayasada IKBY’nin rolünü gözden geçiren bir değişiklik süreci öngörülebilir.

ERDOĞAN ZİYARETİ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İran ziyaretinde, Türkiye-İran-Irak arasında kurulan üçlü yakınlaşmanın üçlü mekanizmaya dönüştüğü ve bu kapsamda çalışmalar yapıldığı ifade edildi. Türkiye ve İran’ın, Irak Merkezi Hükümetini Irak’taki muhatap ilan etmesi IKBY’ye karşı uygulanan tecrit siyasetinin en net ifadesidir. Siyasi tecride ilave olarak, üçlü mekanizmanın daha ağır adımlar atacağı da belirtildi. Bu kapsamda, IKBY bölgesinde yaşayan toplumun temel ihtiyaçlarına, günlük yaşantısına ve refahlarına dokunmadan bölgesel yönetimin ekonomik alanını daraltmak için uçuşların iptal edilmesi, ticari faaliyetlerin kısıtlanması, iktisadi yardımların askıya alınması gibi bir takım tedbirlerin alındığı görüldü. Ancak, kısa sürede bu tedbirlerin IKBY üzerinde arzu edilen etkiyi yaratması beklenemeyeceğinden tedbirlerin dozunun yükseltilmesi ve yaptırım seçeneklerinin çeşitlendirileceğine dair beklentiler de arttı.

Ne var ki IKBY’nin, Türkiye ve İran’ın ekonomik yaptırım uygulamalarını sadece niyet ifadesi olarak değerlendirdiği ve meselenin askeri yaptırım seçeneği boyutuna geçmeyeceği istikametinde yorumladığına dair görüşler var. Oysa hem Türkiye hem İran hem de Irak Merkezi Hükümeti için PKK üzerinden ortaklaştırılacak silahlı tehdit IKBY’ye fiili müdahale anlamı taşıyor. Bir taraftan bağımsızlık iradesi gösterirken, diğer taraftan da bölgesindeki PKK varlığına göz yuman IKBY’nin aksine, Merkezi Irak Hükümeti PKK’nın Irak’ın kuzeyindeki varlığını egemenlik sorununa dönüştürecek gibi görünüyor. Bu bağlamda Türkiye, Merkezi Irak Hükümeti’nden DEAŞ’a karşı verdiği egemenlik mücadelesini, PKK’ya karşı da vermesini isteyecektir. Bunun Irak’ın kuzeyindeki derinlikte değil Sincar ve Kerkük bölgesinde gerçekleşmesi daha muhtemeldir. PKK’ın IKBY’deki varlığı Türkiye için olduğu kadar İran için de milli güvenlik meselesidir. PKK’nın yakın geçmişte-ki PJAK pratiği İran’a karşı yapılan kapsamlı bir sınama niteliğindeydi. Aynı zamanda, İran-Türkiye yakınlaşması Suriye-Irak denkleminde okunduğunda İran’ın Suriye’deki etki alanını muhafaza edebilmek adına Irak’ın kuzeyinde PKK’ya karşı Türkiye ile birlikte hareket etmesinin kendi faydasına olacağı söylenebilir. Türkiye’nin ise PKK’nın Irak’ta kendini farklılaştırmasına müsaade etmeden ve Irak’ın kuzeyindeki kamplarına kısa vadede yaygın hava harekâtlarıyla, orta vadede de geniş kapsamlı askeri harekâtlarla müdahale edeceği seçenekler arasında görülüyor. IKBY açısında bakıldığında, PKK tahakkümüne terk ettiği Irak topraklarını Türk ve İran silahlı kuvvetlerince Merkezi Irak Hükümeti’nin egemenliğine teslim edilmesine boyun eğmekten başka çaresi kalmayacaktır.

Askeri senaryoların sahne olacağı bir başka alan ise Kerkük’tür. Kerkük’te IKBY’nin dayattığı fiili durumun bozulmaması durumunda Kerkük’te Özel Federasyon uygulamasının hayata geçirebileceği beklenebilir. Bu durumda, IKBY’nin mevcut kazanımlarından vazgeçmemek için silahlı çatışma zemini hazırlayacağını, meseleyi Kürt milliyetçiliği üzerinden idare etmeye çalışarak PKK dâhil birçok aktörü çatışmaya dâhil ederek şiddeti bölgeselleştirmeye çalışacağı öngörülebilir. Böylesi bir senaryonun önüne geçebilmek için İran ve Irak Merkezi Hükümetinin Şii nüfusu (Arap-Türkmen), Türkiye’nin de Türkmenleri himaye etmek için IKBY’ye karşı üçlü bir askeri tavır geliştireceği seçenekler arasında değerlendirilebilir, zira sorunun Kerkük ölçeğinde çözülmesi bölgesel ölçekteki çözümün de gelişmesini kolaylaştıracaktır.

Türkiye’de bazı çevreler referandum meselesini IKBY’nin DEAŞ’la mücadele öncesi ve sonrasında statü ekseninde sorunlaştırarak okuyor. Böylelikle IKBY’nin tartışmalı bölgeleri de içine alacak fiili statüyü DEAŞ’la savaşarak elde ettiğine ve Türkiye’nin de referandumu görmezden gelerek bu durumu kabul etmesi gerektiğine işaret ediyor. Ne var ki IKBY’nin DEAŞ’la savaşmasından beklenen sempatik algı, DEAŞ’la karada ve doğrudan mücadele etmiş bir devlet olarak Türkiye için pek de karşılık görecek bir argüman değil, zira IKBY’nin mevcut statüsü ve kaotik referandumu Türkiye’nin milli güvenliğine açıktan bir tehdit.  Aynı çevreler bu durumda ise Türk milliyetçiliğinin IKBY’nin bağımsızlık girişimi önünde anlamsız bir duruş sergilediğini ifade ederek, kendilerinin IKBY’nin referandumu üzerinden Kürt milliyetçiliği yaptığını da görmezden geliyor. Yapılan bu dikotomiyi bir kenara bırakmak gerekirse, IKBY bölgesindeki gelişmeler Türkiye’nin bölge-sel çapta yeni ilişkiler tesis etmesine neden olmuş IKBY de ilişki tercihinin dışında kalmıştır. Türkiye açısından bakıldığında üçlü yakınlaşmanın ortaya koyduğu önemli hedefleri görünüyor. Bu hedefler genel olarak şu şekilde sıralanabilir;

  1. Türkiye’nin bölgesel çıkarları ve milli güvenliği açısından Irak genelinde Merkezi Irak Hükümetinin egemenliğine dayalı bir istikrarın tesis edilmesi.
  2. PKK ve benzeri terör örgütlerinin ortak tehdide dönüştürülmesi.

iii. Karmaşıklaşan ve etkisini yitiren küresel ittifakların yetersizliklerinin bölgesel ortaklıklarla kapatılması.

Milli güvenlik tehdidi içeren dinamik süreçler içinde Türkiye’nin aktif tedbir alması ise bir tercih meselesinden öte milli bir mücadele konusudur.

[Star Açık Görüş, 08 Ekim 2017]

Etiketler: