Batıda Yeni Bir Bankacılık Krizi Kapıda mı?

Credit Suisse ve Deutsche Bank gibi büyük bankalar ile ilgili son dönem gelişmeleri, 2008 Eylül'ünün kara haftasındaki Lehman Brothers'ın batış tecrübesine benzetiliyor. Ancak, bu bankalar ile ilgili bugün konuşulan sorunlar, henüz Lehman'ın batışı sürecindeki gibi ağır bir gidişata işaret etmiyor. Dolayısıyla da örneğin henüz 2008 krizi gibi ciddi boyutta bir bankacılık krizi yok ortada, ancak süreç oraya doğru da gidebilir. Dikkatli hareket etmekte fayda var. İhtimali düşük ama olası maliyeti çok yüksek tail (kuyruk) risklere dikkat etmeli.

Credit Suisse ve Deutsche Bank gibi büyük bankalar ile ilgili son dönem gelişmeleri, 2008 Eylül’ünün kara haftasındaki Lehman Brothers’ın batış tecrübesine benzetiliyor. Ancak, bu bankalar ile ilgili bugün konuşulan sorunlar, henüz Lehman’ın batışı sürecindeki gibi ağır bir gidişata işaret etmiyor. Dolayısıyla da örneğin henüz 2008 krizi gibi ciddi boyutta bir bankacılık krizi yok ortada, ancak süreç oraya doğru da gidebilir. Dikkatli hareket etmekte fayda var. İhtimali düşük ama olası maliyeti çok yüksek tail (kuyruk) risklere dikkat etmeli.

Bu bankaların bilançolarında ciddi bir bozulma veya likidite sorunu da yok gibi görünüyor. Aslında ortada sadece bu bankalar ile ilgili hisse fiyat düşüşü ve risk artışının fiyatlanması algısı var. Hisse fiyatları ciddi anlamda gerilerken; tahvilleri batma riskine karşı sigortalama maliyetleri de yükseliyor. Bankaların borçlarını, tahvillerini batma riskine karşılık koruma veya sigortalama maliyetini gösteren CDS (Credit Default Swaps veya Kredi Temerrüt Takası) primleri yükseliyor.

Ancak, bazı çevreler bunu ‘batma riski’ olarak algılamaya daha meyilli. Söz konusu kurumların hisse fiyatları, bu doğrultuda 2008 seviyesinin altını buluyor; türev piyasalardaki kısa vadeli riskleri ölçen CDS’ler de 2008 seviyesine geri döndü. 5 yıllık CDS 250 puan ile 2008 krizi sonrası en yüksek seviyelerde. Sadece 2022’deki hisse fiyatlarında gerileme Credit Suisse’te yüzde 60’ın üzerinde, Deutsche Bank hisselerinde ise yüzde 40’lara yaklaşıyor.

İşin daha kötü tarafı ise Credit Suisse ve Deutsche Bank, en olmadık yerde, en kötü zamanlarından birini yaşıyor. Hisse senedi piyasalarında volatilitenin nispeten yüksek olduğu, risk algısının bozulduğu bir dönemde bu olumsuz algının maliyeti daha yüksek.

Nitekim, borsalar da bu süreçte zaten satıcılı. İlgili ülkelerdeki merkez bankalarının, enflasyonla mücadele kapsamında para politikasında sıkılaşma adımlarına ve faiz artışlarına başvurduğu, Batıdaki likiditenin de riskli piyasalardan, daha güvenli tahvil piyasalarına aktığı bir dönemdeyiz. İngiltere’deki vergi kesintilerinin, tahvil piyasalarında oluşturduğu hareketliliği saymazsak; tahvil piyasalarına hücum devam edecek gibidir.

Too Big to Fail (TBTF)

Belirsizliklerin ve bunun niceliksel karşılığı olan risk primlerinin arttığı bir ortamda, her tür olumsuz haber veya şüphe de daha dikkat çekici olmaktadır. Piyasa ise acımasızdır. En küçük hatanızdan beslenmeye çalışacak onlar, milyonlar olur her zaman. Credit Suisse ve Deutsche Bank ise adeta Avrupa’nın hasta adamları gibi sürekli skandallar ve cezalarla da gündeme geliyor. Daha önce de benzer süreçler ile zor durumda kalmışlardı. Zorunlu yeniden yapılanma (restructuring) süreçlerini yönetmekte de zorlanıyor görünmekteler.

Bu kurumsal sorunlar ile bağlantılı borçlar da bugün küresel ölçekte ürkütücü boyutlara ulaşıyor. Özellikle de özel sektör borçları günümüzde daha büyük bir sorun. Çin, Evergrande ve konut piyasası ile bağlantılı borçlar ve finansal sorunlar ile sarsılırken; Avrupa ve ABD de Credit Suisse ve Deutsche Bank gibi büyük finansal kuruluşlar üzerinden yeni bir bankacılık krizi riski ile karşı karşıya.

Bu açıdan da derin bir borç krizi ile uzun soluklu mücadele (veya büyük bankaları kurtarma paketi) yorgunu ve oluşan yükü henüz üzerinden tam olarak atamayan Avrupa’da, yeni bir bankacılık krizi de kapıda olabilir. Doğrusu, bu tür too-big-to-fail (batmasına izin verilemeyecek kadar büyük) kuruluşlar, uzun vadede problem olmaya da devam edecektir. Finansal kuruluşların, sistemik risk oluşturacak kadar büyümesi; uzun vadede Batılı ekonomileri zorlamaya devam edecektir.

Bankacılık ve finans sektöründeki, finansal sistem içindeki konumları nedeniyle tüm ekonomiyi ve piyasaları etkileyecek kadar büyük, sistemik risk oluşturma potansiyeli taşıyan ve bu nedenle de batmasına izin verilemeyecek kadar büyük (too-big-to-fail veya TBTF) olarak tanımlanan finansal kuruluşlar, Batılı ülkelerin başını daha çok ağrıtacak gibi.

Daha büyük resimde de yaptırımlar ve artan belirsizliklerin getirdiği güvenli limanlara kayma eğilimi ile birlikte; enflasyonist etkiler, para politikasındaki sıkılaşma adımları veya daraltıcı dalga ve hatta ayrışma eğilimi, arbitraj imkânının olmaması için diğer finansal parametrelerde ve farklı finansal varlık fiyatlarında da hareketlilik getirir.

Hasılı

Piyasalar, Credit Suisse ve Deutsche Bank ile ilgili gelişmeleri 2008 Eylül’ünün kara haftasındaki Lehman Brothers’ın batış tecrübesine de benzetiyor. Ancak, bu benzerliğin en azından şimdilik tam doğru olmama ihtimali daha yüksek. Yine de süreci dikkatle takip etmek gerekiyor. Lehman’ın 2008’deki 600 milyar dolarlık batışı, krizin tetikleyici unsurlarından biri idi.

Credit Suisse ve Deutsche Bank’ın birlikte batışı da birkaç trilyon dolarlık bir borç sorunu ortaya çıkarabilir. Ancak, 2008’de daha genel bir bankacılık, mortgage kredilerinin ödenememesi, kredi mekanizmasının işlemeyişi, genel bir likidite ve borçların ödenememesi sorunu vardı. Bugün ise, daha spesifik 1-2 banka etrafında dönüyor sorun. Yine, 2008 krizi sonrası bankalar piyasayı ciddi anlamda fonlamıştı; bugün ise tam tersi bir süreç var.

Dolayısıyla da henüz 2008 krizi gibi derin bir kriz değil bugünkü durum; ancak süreç oraya doğru da gidebilir. Gelişmiş ülkelerde beklenen resesyon ve finansal daralma, yeni batış riskleri ve ekonomik darboğaz da getirebilir mi, orası net değil!

Meselenin bir başka boyutu da uluslararası finansal piyasalara erişimi kısıtlanan Rusya gibi ülkelerin, hatta daha genelde de artan risk algısına paralel olarak GOÜ’lerin döviz bulma sorunu yaşayabilecekleri gerçeğidir. Daha zayıf Güney Asya ülkeleri, şimdiden sallanmaya başladı. Dolayısıyla da zayıf para birimleri üzerindeki baskı artıyor. Döviz cinsi borçlanmanın ve ödemelerin azaltılması; döviz kaynaklarının çeşitlendirilmesi, rezervlerin artırılması, SWAP anlaşmaları; döviz açık pozisyonlarının ve cari açığın azaltılması daha önemli konular bugün.

BM ve IMF’in faiz artışları ile ilgili uyarılarını da göz ardı etmemek gerekiyor. IMF ve BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) gibi kuruluşlar, ABD başta olmak üzere, batıdaki gelişmiş ülkelerdeki parasal sıkılaşma ve faiz artışları dalgasının, GOÜ’ler ve dünyanın geri kalanında oluşturabileceği riskler ve olası küresel resesyon riski ile ilgili uyarılarda bulunuyor.

Ancak, bu politikaların aynı zamanda ilgili ülkelerde de finansal yansımaları daha maliyetli olabilir. Türkiye’de ise bankacılık sisteminin 2002’den bu yana sağlam oturmuş olması, ülkemiz açısından, önemli bir şans. Türkiye, bu tür too-big-to-fail (batmasına izin verilemeyecek kadar büyük) kuruluşlar ve bağlantılı sorunları en az yaşayabilecek büyük ekonomilerden biri konumunda.

[Sabah, 8 Ekim 2022]

Etiketler: