Avusturya'da, yeşiller ve sosyal demokratların desteklediği Alexander Van Der Bellen, yüzde 50,3 oyla cumhurbaşkanı seçildi. Avusturya İçişleri Bakanı Wolfgang Sobotka, 22 Mayıs'ta gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçiminin resmi sonuçlarını açıkladı. ( Hasan Tosun - Anadolu Ajansı )

Perspektif: Avusturya Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin Avrupa Siyasetine Etkisi

Avusturya’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri Avrupa ve AB açısından ne anlam ifade ediyor? Seçim sonuçları Avrupa’da yaşayan Müslümanlar ve Türkiye için ne gibi sonuçlar doğurur? Avrupa ve AB, aşırı sağın yükselişine neden tepkisiz?

Avrupa tarihinin kudretli imparatorluğu Avusturya Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa siyasetinde artık ağırlığı hissedilmeyecek derecede küçülmüş bir devlet haline geldi. Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun en uzun süreli payitahtı olan Viyana, Macaristan’ın bağımsızlığına kavuşması ve Balkanlardaki toprakların da yitirilmesinin ardından Avrupa içinde sıkışmış bir Avusturya’nın başkenti olmakla iktifa etmek zorunda kalmıştı. Her ne kadar Avusturya Avrupa siyasetinin temel aktörlerinden biri olmaktan çıkmışsa da Avus­turyalılar iki savaş arası dönemin ve İkinci Dünya Savaşı’nın en önemli aktörleri olagelmişlerdir. Şüphesiz bu aktörlerin en önemlisi Adolf Hitler’dir. Dünyanın bir Alman olarak tanıdığı Hitler öz be öz Avusturyalıdır; tıpkı kendisine yoldaşlık eden pek çok Nazi gibi. Avusturya Nazi Almanyası’na bile isteye iltihak etmiştir. Nasyonal Sosyalizm sadece Almanya’da değil, Avusturya’da da kurtarıcı olarak görülmüş, milyonlar Hitler’i bir Mesih gibi karşılamıştı; o kadar ki Hitler Viyana’nın Heldenplatz meydanındaki mitinglerinde iki milyona yakın dinleyiciye hitap etmiştir, üstelik Viyana’nın nüfusu bu dönemde iki milyon civarındadır. Buna rağmen savaş sonrası Avusturya Almanya’nın suç ortağı olarak değil “kurbanı” olarak kabul edilmiş, Avusturya Almanya’ya nazaran çok ufak bedeller ödeyerek Nazi rejiminin manevi yüklerinden kurtulmuştur. Avusturyalılar bu sebepledir ki Almanların Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) rejimi ile ilgili taşıdıkları mahcubiyeti büyük oranda taşımazlar. Bundan dolayı Avusturya siyaseti aşırı sağ söylemlere Alman siyasetine nazaran çok daha geniş bir saha sunar.

Liberal bir parti olarak kurulan Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ-Freedom Party of Avustria) bu sahanın sağladığı olanaklar kullanılarak seksenlerin sonunda Jörg Haider liderliğindeki aşırı sağ fraksiyon tarafından ele geçirilmiş, akabinde 1999 seçimlerinde zirvesine ulaşan bir yükseliş trendine girmiştir. 1999 yılında yapılan parlamento seçimlerinde FPÖ’nün aldığı yüzde 26’lık oy oranı ile iktidar ortağı olması Avrupa Birliği’nde (AB) büyük bir endişe yarattı. AB’nin henüz dört yıllık en genç üyesi olan Avusturya’da aşırı sağ bir partinin iktidar ortağı olmasını kabullenemeyen Birlik, Avusturya’ya baskı yaparak FPÖ’yü koalisyondan çekilmeye zorladı. Haider’nin FPÖ’sü bu darbe ile yıkılmadı ancak oy oranı düştü. Açığa çıkan yolsuzluklar sonrası FPÖ’den ayrılmak zorunda kalan Haider ve ekibi Avusturya’nın Geleceği için İttifak (BZÖ-Bündnis Zukunft Österreich) isimli bir parti kurdu. FPÖ’nün lider koltuğuna oturan diş teknisyeni H. C. Strache bütün politikasını Türk ve İslam karşıtlığı üzerine bina etti. Strache 11 Eylül sonrası rüzgarı arkasına alarak her seçimde oy oranını artırdı. FPÖ’nün yükselişi 2016 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda zirve noktasına ulaştı öyle ki Strache’nin adayı Norbert Hofer her iki Avusturyalıdan birinin oyunu almayı başardı.

Etiketler: