Suriye'nin doğusundaki Deyrizor ilinde terör örgütü PKK/YPG'nin baskısı altındaki Arap aşiretleri ile örgüt arasında 27 Ağustos'ta başlayan çatışmalar devam ediyor.

Arap Aşiretler Demografik Gerçeği Haykırdı; Neler Yaşandı, Ne Yapmalı?

29-30 Ağustos 2023 tarihleri itibarıyla Türk kamuoyunun gündemine giren Deyrizor'daki aşiret ayaklanmalarının geçmişi ve tabii olarak çeşitli nedenleri bulunmaktadır. 2017 yılından itibaren PKK/YPG kontrolü altında yaşamaya mecbur edilen Arap toplumu, PKK/YPG'nin dayatmalarından, Kandil kadrolarının kentlerini yönetmesinden ve Arapların hem dini hem de kültürel olarak kabul edemeyeceği uygulamaların düzenlenmesi dolayısıyla sıklıkla PKK/YPG ile karşı karşıya gelmektedir. Son dönemdeki ayaklanma hadisesi hariç bırakıldığında dahi yıllar boyunca benzeri hadiseler yaşanmıştır.

29-30 Ağustos 2023 tarihleri itibarıyla Türk kamuoyunun gündemine giren Deyrizor’daki aşiret ayaklanmalarının geçmişi ve tabii olarak çeşitli nedenleri bulunmaktadır. 2017 yılından itibaren PKK/YPG kontrolü altında yaşamaya mecbur edilen Arap toplumu, PKK/YPG’nin dayatmalarından, Kandil kadrolarının kentlerini yönetmesinden ve Arapların hem dini hem de kültürel olarak kabul edemeyeceği uygulamaların düzenlenmesi dolayısıyla sıklıkla PKK/YPG ile karşı karşıya gelmektedir. Son dönemdeki ayaklanma hadisesi hariç bırakıldığında dahi yıllar boyunca benzeri hadiseler yaşanmıştır.

Özellikle PKK/YPG’nin otoritesine karşı gelen isimler, suikastlar aracılığıyla etkisiz hale getirilmiştir. Aşiret ayaklanmasına öncülük eden ve bölgenin en büyük aşiretlerinden olan Akaydat aşiretinin lideri Şeyh Mutşir el-Hammud el-Ced’an el Hifil, Ağustos 2020’de öldürülmüştür. Yine Ocak 2021’de Akaydat aşiretinin önde gelen isimlerinden Şeyh Hac Talyuş suikast sonucunda hayatını kaybetmiştir. 2020’de aşiret liderinin öldürülmesi neticesinde yine bir isyan dalgası ortaya çıkmış, aşiret mensupları, aşiretin merkezi Ziyban ve bazı çevre köylerden PKK/YPG unsurlarını çıkarmıştır. Bugüne değin yaşanan sorunlar ABD’nin ortayı bulmasıyla çözülmüştür. Nitekim yeniden ABD’nin ara buluculuğu ile PKK/YPG ile aşiretler görüşerek çatışmalar sonlandırılmış, buna göre hapsedilen aşiret mensuplarının serbest bırakılması, çatışmalara katılanların affedilmesi gibi kararlar alınmıştır.

Arap aşiretlerinin ayaklanmasına Rakka, Haseke, Tabka veya Menbiç gibi Arap nüfusun hakim olduğu kentlerden destek gelmemiştir. Yalnızca özgürleştirilmiş bölgelerden aşiret ayaklanmasına destek gelmiş, bu kapsamda Menbiç, Ayn İsa, Tel Rıfat ve Tel Temir’de askeri çatışmalar yaşanmıştır. Menbiç’te aşiret destekçileri bazı köyleri PKK/YPG’den alsa da Rusya’nın hava saldırıları söz konusu ilerleyişi durdurmuştur. Bunun yanında Esed rejimi, Menbiç, Ayn İsa ve Tel Temir hattında PKK/YPG ile birlikte aşiretlere karşı cephede yer alarak çatışmalara müdahil olmuştur. Hatta aşiretler Menbiç’e cephe açmadan önce rejim bölgeye takviye göndererek PKK/YPG’ye destek olmuştur. Söz konusu saha gerçeklikleri de aşiretlerin arkasında İran ve rejim olduğuna ilişkin iddiaları zayıflatmaktadır.

Arap aşiretlerle PKK/YPG arasında yaşanan çatışmalarda iki taraftan da 100’e yakın kaybın olduğu saha kaynakları tarafından ifade edilmektedir. Bu noktada bir husus not edilmelidir ki; PKK/YPG, kimliklerini açıkladığı unsurlarını Araplardan seçmeye özen göstermiş, meselenin adeta bir güvenlik operasyonu olduğunu ortaya koymak istemiştir. Nitekim Deyrizor’daki Akaydat aşiretinin öncülük ettiği ayaklanmalara Rakka, Menbiç, Tabka veya Haseke gibi Arap ağırlıklı kentlerden bir destek gelmemiş, ayaklanma zaman içerisinde yerel bir sorun görünümünde kalmıştır.

Esasen bu durum, Suriye’nin içerisinde bulunduğu durumu da ayrıca özetlemektedir. Esed rejimi bölgesinde bulunan Süveyda’daki eylemlere rejimin kontrol ettiği diğer bölgeler (Hama, Humus, Şam, Lazkiye, Tartus vb.) destek vermemiştir. Yalnızca Dera’da bazı eylemler söz konusu olmuştur. Suriye’yi yakından takip edenler bilir ki, Dera, rejimin kontrol ettiği bölgeler içerisinde özel bir konuma sahiptir. Suriye’de rejim ve PKK/YPG yönetimlerine karşı gerçekleştirilen protesto ve ayaklanma girişimlerinde diğer bölgelerin destek vermemesi protestocu ya da muhalif hareketlerin organizasyonsuz yapısını ortaya koymaktadır.

Nihayetinde Deyrizor’daki aşiret ayaklanması kısa sayılabilecek bir süre içerisinde PKK/YPG tarafından bastırılmıştır. Aşiretlerin arkasında kimlerin olduğuna ilişkin tartışmalarda ayaklanmanın kısa sürede PKK/YPG tarafından bastırılmasının ardından sönümlenmiştir. Olayların doğal süreç içerisinde geliştiği görüşü de giderek anlam kazanmaktadır.

PKK/YPG, her ne kadar Akaydat aşiretinin liderlik ettiği bu ayaklanmayı bastırsa da ‘başlığının’ aşiretlere sıkışmadığı ve tüm Arap kentlerini etkisi altına alacak bir ayaklanmayı bastırmakta zorlanabileceği de oldukça aşikar bir konuma gelmiştir. Menbiç, Tabka, Rakka, Haseke ve Deyrizor gibi kentler bu potansiyeli sürekli olarak barındırmaktadır. Özellikle Menbiç ve Deyrizor bu noktada ayrı tutulabilir. Unutulmamalı ki, PKK/YPG’nin kontrol ettiği bölgelerdeki yaklaşık 3.3 milyon nüfusun yalnızca 300 ila 400 bin arasını Kürtler teşkil etmektedir. Kürt nüfus da yoğunlukla M4 yolunun kuzeyinde yer almaktadır. Yukarıda zikredilen şehirler başta olmak üzere PKK/YPG bölgelerinin yaklaşık %85 ila %90’ını Arap nüfus teşkil etmektedir ve demografinin galebe çalması oldukça muhtemeldir.

Türk kamuoyunda aşiretlerin isyanı yeni bir askeri harekat olabilir mi heyecanıyla ile okunsa da Türkiye, soğukkanlılıkla süreci takip etmiştir. Nitekim Türkiye her ne kadar aşiret güçlerinin Suriye’nin kuzeyinde cephe hatlarına ilerleyişine karşı çıkmasa da hava veya kara atış gücüyle herhangi bir destekte bulunmamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Arap aşiretler üzerinden ABD’nin Suriye politikasını eleştirmiş ve Türkiye’nin yıllardır ifade ettiği söylemlerin sahada karşılık bulduğunu ortaya koymuştur. Hafta içerisinde hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamalarına bakıldığında Türkiye’nin rejim ile normalleşmeye şans vermeye devam ettiği ve bu doğrultuda Rusya ve İran ile görüşmelerin sürdüğü anlaşılmaktadır.

Türkiye, her ne kadar rejim ile normalleşmeye şans vermeye devam etse de Süveyda örneğinde görüldüğü gibi rejim kendi kontrol ettiği bölgelerde dahi istikrarlı bir görüntü ortaya koymamaktadır. Rejim bölgelerinde yaşanan ekonomik krizin giderek derinleşmesi ve rejim bölgelerinden dahi devam eden düzensiz göçmen akışı, kısa ve orta vadede toparlanabilecek bir Suriye görüntüsünün olmayışı, Türkiye’nin Suriye politikasını daha derinlikli ve uzun vadeli hedeflerle oluşturması gerektiğini ortaya koymaktadır. Tüm bu nedenlerle Türkiye için öncelik; yaşanabilir bir Suriye inşasını Suriye muhalefetiyle birlikte askeri, siyasi, ekonomik ve hukuki olarak gerçekleştirmek olmalıdır.

[Sabah 9 Eylül 2023]


Etiketler: