AP Seçimlerinde Şaşırtıcı Sonuçlar! Seçmen Hangi Mesajı Verdi?

Avrupa Birliği'nin 21 üye ülkesi aşırı sağ ve popülizm söylemlerinin gölgesinde Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri için sandık başına gitti. 751 parlamenterin belirleneceği ve 400 milyon seçmenin kayıtlı olduğu seçimlere katılımda bu yıl artış gözlendi. 2014 yılında katılımın yüzde 42,6 oranında gerçekleştiği seçimlerde, bu oran 2019'da yüzde 51'e yükseldi. Sağ partiler ve yeşiller bu seçimlerde yükselişe geçerken merkez partilerin oylarında ise düşüş gözlendi. Bu konuyla ilgili olarak SETA Brükel Koordinatörü- Avrupa Araştırmaları Direktörü Enes Bayraklı; AP seçimlerini, Batı'daki yeni tartışmaları ve AP seçimlerinin Türkiye'ye olası etkileri üzerine SABAH'a önemli açıklamalarda bulundu...

SETA Brükel Koordinatörü- Avrupa Araştırmaları Direktörü Enes Bayraklı, AP seçimlerine ilişkin SABAH’a çok önemli değerlendirmelerde bulundu. Sağ partiler ve yeşillerin oylarını artırdığı merkez partilerin ise düşüşe geçtiği bu seçimleri değerlendiren Bayraklı, seçimlerin Türkiye’ye olası etkilerini de tartıştı.

Enes Bayraklı, “İlk bakışta parlamentonun parçalı ve bölünmüş bir hale gelmesinin Türkiye’ye daha fazla aktörle görüşme ve ilişki kurma fırsatı sağlayacağı için olumlu olabilir. Fakat Türkiye’nin üyeliğine karşı olduğunu deklare eden Manfred Weber’in komisyon başkanı olması durumunda eğer seçim vaatlerini gerçekleştirmeye çalışırsa ilişkiler açısından olumlu bir atmosferin ortaya çıkmasını beklemek zor.” dedi.

AP Seçimlerinde Şaşırtıcı Sonuçlar! Seçmen Hangi Mesajı Verdi?

1. AP seçiminin kaybedeni kimler oldu?

28 AB üyesi ülkede gerçekleştirilen ve 400 milyondan fazla seçmenin olduğu AP seçimlerinde kesin olmayan sonuçlara göre ana akım merkez sağ ve merkez sol partilerin ciddi oy kaybettikleri görülüyor. Avrupa’daki ulusal seçimlerde görülen geleneksel merkez partilerin erimesi trendinin AP seçimlerinde de devam etmesi bu yönüyle sürpriz olmadı.

Bu sebeple bu partileri seçimin temel kaybedeni olarak görmek mümkün. Örneğin 2014 seçimlerinde 216 koltuk kazanan Hristiyan Demokrat EPP siyasi grubu bu seçimlerde koltuk sayısı 180’e, 185 koltuğu bulunan Sosyal Demokrat S&D grubunun bu seçimlerdeki koltuk sayısı 146’ya düştü.

2. AP seçiminin kazananı hangi partiler oldu?

Kesin olmayan seçim sonuçlarına göre seçimin temel kazananı ise aşırı sağ partiler ve Yeşiller oldu. 52 koltuğa sahip olan Yeşillerin bu seçimlerde koltuk sayısını 70’in üzerine çıkararak AP’deki en güçlü dördüncü grup haline geldikleri görülüyor.

2014’teki seçimde kazandıkları önemli başarıyla kendisinden söz ettiren aşırı sağ partilerin yükselişi ise devam etti. Fakat bu yükselişin seçim öncesi yayınlanan anketlerdeki kadar olmadığı görüldü. 42 koltuğa sahip olan aşırı sağcı EFDD’nin koltuk sayısı 54’e, koltuk sayısı 36 olan ENF’nin koltuk sayısının 58’e yükseldiği görülüyor.

3. Aşırı sağın yükselişi neden anketlerin tahmininin gerisinde kaldı?

Bu durumun en önemli sebebi seçimlere katılım oranı. 2014 seçimlerinde yüzde 42 olan Avrupa geneli seçimlere katılım oranı yapılan kampanyalar, çağrılar ve yoğun çaba neticesinde bu seçimlerde yüzde 51’e yükseldi. Bu oran AP seçimlerinde son 20 yılın en yüksek oranı oldu.

Sandığa gitmeyen AB yanlısı liberal ve sol seçmenin sandığa gitmesiyle aşırı sağın oy artışı beklenildiği kadar keskin olmadı. Seçimlere katılımın yükseltilme çabalarının önümüzdeki seçimlerde Avrupa’daki aşırı sağ yükselişinin engellenmesi açısından AB yanlısı aktörler tarafından bir strateji haline getirilmesi muhtemel görünüyor.

4. Bu sonuçlar AP içindeki güç dengesini nasıl değiştirir?

Sonuçlara genel olarak bakıldığında ilk yapılacak tespit Avrupa Parlamentosu’nun oldukça parçalı bir hale geldiğidir. Ana akım geleneksel partilerde yaşanan oy kaybına Yeşiller gibi küçük, tematik partilerin oy artışının eşlik ettiği görülüyor.

Böylelikle seçimler parlamentoda çok daha fazla partinin yer almasına sebep oldu. Bu durum ise elbette her ne kadar demokratik temsil açısından olumlu görülse de karar alma, uygulama, komisyonların belirlenmesi noktasında çeşitli tartışmaların yaşanacağını gösteriyor.

5. Aşırı sağın yükselmesi Avrupa’da ne gibi sonuçlara sebep olur?

Bu soru seçim öncesinde de oldukça konuşulan ve tartışılan bir soruydu. Aşırı sağ partilerin Avrupa Parlamentosunda güçlenmesi parlamentonun AB’nin bütçesini ve politikalarını denetleme yetkisi olduğundan oldukça önemli.

Öyle ki bu partilerin güçlenmesinin Rusya’ya yönelik ambargoları engellemeden, AB’nin dış ticaret gündemini ve serbest ticaret anlaşmalarını etkilemeye, mülteci politikalarını şekillendirmeden, insanların ve malların serbest hareketini kısıtlayacaklarına kadar geniş alanda etkileri görülebileceği düşünülüyor.

Tüm bu endişe ve beklentilerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ya da aşırı sağ partilerin nasıl ittifaklara yöneleceğini ise çok geçmeden görürüz diye düşünüyorum.

6. Aşırı sağ partiler ile bir ittifak yapılması mümkün olur mu?

Seçimden önce çok kez tartışılan bir diğer konu buydu. Aşırı sağ partilerin önlemez yükselişi merkez sağ partilerin ittifaka yanaştırabilir mi şeklinde soru işaretleri mevcuttu. Çünkü Avrupa’da ulusal düzeylerde bu partilerin koalisyonlara ortak olmaya başladıklarını ve ana akım partilerin yerini almaya çalıştıklarını biliyoruz.

Fakat Liberal grup ALDE ve Yeşillerin oylarını önemli oranda artırdığı bir parlamento denkleminde ana akım geleneksel partilerin ittifak için bu partileri tercih etmesi çok daha muhtemel.

Zira yapılan açıklamalar da henüz bu yönde bir ittifakın oldukça sorunlu görüldüğünü gösteriyor. Fakat aşırı sağ partilerin önümüzdeki seçimlerde yükselişinin sürmesi durumunda bu tutumun ne kadar sürdürülebileceği ciddi merak konusu.

7. “Yeşil dalgadan” bahsediliyor. Bu dalganın etkileri nasıl olur?

Yeşillerin başarısı seçimlerde oldukça ön plana çıkan bir husus oldu. Özellikle Fransa, Almanya, Finlandiya, Lüksemburg gibi ülkelerde önemli oy oranlarına sahip olarak Avrupa Parlamentosundaki koltuklarını 52’den 70’e yükseltmeyi başardılar. Bu durum Yeşillere dördüncü büyük grup olarak komisyonların oluşmasında yapılacak görüşmelerde stratejik bir pozisyon kazandırdı.

Bu durum elbette “yeşil politikanın” önümüzdeki dönemde AB’nin gündeminde çok daha fazla yer kaplamasını sağlayacaktır. Ama aynı zamanda aşırı sağ ve popülist partiler ile yeşiller ve sol partiler arasındaki gerilim de yakın dönemde Avrupa siyasetine damgasını vuracaktır.

8. AP seçimlerinin Avrupa’da ulusal düzeylerde bir etkisi olur mu?

Elbette. Bunun emarelerini şimdiden görmek mümkün. Özellikle AB karşıtı aşırı sağ partilerin İngiltere, Fransa, İtalya gibi önde gelen ülkelerde seçimi birinci sırada tamamlamaları bu ülkelerdeki siyasi atmosferi derinden sarsacaktır. Öyle ki Macron’un partisinde geride bırakan Marine Le Pen’in erken seçim istemesi bu durumun göstergesidir.

Aynı şekilde seçimlerde New Democracy partisinin gerisinde kalan Syriza partisinin lideri Başbakan Çipras’ın da Haziran’da erken seçime gidilmesi isteği AB ülkelerinde ulusal düzeydeki siyasi krizlerin devam edeceğini gösteriyor.

Bu yönüyle aşırı sağ partilerin gerek ulus üstü gerekse ulusal düzeydeki etkisini ve sebep olduğu krizleri daha çok konuşacağız gibi görünüyor. Aynı zamanda Avrupa Birliği’nin daha fazla içine kapandığı ve hem birlik içerisindeki hem de birlik üyesi ülkelerdeki kutuplaşmanın arttığı bir döneme giriyoruz.

9. AB Komisyonu Başkanı kim olacak?

Kesin olmayan bu sonuçlara göre en güçlü aday EPP adayı Manfred Weber. Başkanın seçilmesinde uygulanan “öncü aday” sisteminin en çok oy alan siyasi parti grubuna büyük avantaj sağladığı biliniyor. Her ne kadar Victor Orban gibi popülist parti liderleri Weber’i desteklemeyeceğini açıklasa da Liberal ya da Yeşillerin destek vermesiyle Weber’in kolaylıkla AB’nin direksiyonuna geçeceği yorumu yapılabilir.

10. Sonuçların Türkiye AB ilişkilerine etkisi ne şekilde olur?

Bu soruya dair yorum yapmak için henüz çok erken. Yorum yapmak için kesin sonuçları, yapılacak ittifak pazarlıklarını, güç dengesinin nasıl oluşacağını görmek gerekiyor. Fakat ilk bakışta parlamentonun parçalı ve bölünmüş bir hale gelmesinin Türkiye’ye daha fazla aktörle görüşme ve ilişki kurma fırsatı sağlayacağı için olumlu olabilir.

Fakat Türkiye’nin üyeliğine karşı olduğunu deklare eden Manfred Weber’in komisyon başkanı olması durumunda eğer seçim vaatlerini gerçekleştirmeye çalışırsa ilişkiler açısından olumlu bir atmosferin ortaya çıkmasını beklemek zor.

[Sabah, 28 Mayıs 2019]

Etiketler: