Anayasa Tartışmasından Kaçılabilir mi?

Gelinen nokta itibariyle, yeni anayasa tartışması hem iktidar hem de muhalefet için kısa süreli gündem olmaktan çoktan çıktı bile.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “yeni ve sivil anayasa” çağrısında kararlı. Çarşamba günkü grup toplantısında çağrısını daha da netleştirerek sürdürdü.

Cumhuriyetin 100. Yılını “darbe anayasası ile değil, sivil anayasa ile karşılayalım” dedi. Hedefi, “kahir ekseriyetle”, “bütün partilerin katılımıyla” yapılacak ve Cumhuriyeti’mizin “150’nci, 200’üncü yılları kutlanırken tarihi dönüm noktalarından biri” olarak gösterilecek bir anayasa metni oluşturmak şeklinde belirledi. Bu cümleler, CHP’nin “Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı” söylemine bir cevap teşkil etmekle kalmıyor.

Muhalefetin “anayasayı konuşmak için şartlar uygun değil” söylemine de karşı çıkıyor.

Erdoğan’ın vesayetçi ve darbeci yapılardan kurtulan, uluslararası düzlemde iddiasını ortaya koyan Türkiye’nin kendi gelecek toplumsal sözleşmesini belirleme anını yakaladığını söylemesi önemli.

Yeni bir siyaset düzlemi

Anayasa tartışması, ittifaklar içi ve arası dengeleri ve yeni partilerin kurulmasını etkileyecek bir siyaset düzlemi kuruyor. SP, İYİ Parti, HDP ve yeni kurulan partilerin söylemlerini ve tutumlarını gözden geçirmeye yönlendirebilecek bir mecraya gidebilir. Yeni Anayasa tekliflerini yarıştırmak iktidar açısından anlamlı.

Muhalefetin başlattığı sistem eleştirisi çerçevelenerek daha iddialı bir yere çekiliyor.

“Yıl içinde teklifleri hazırlayıp tartışalım” önerisinden muhalefetin kaçması çok zor.

İlk defa sivil anayasa hazırlama ihtimalini denemeden peşinen reddedilmesi iktidarın elini güçlendirir.

Bence yeni anayasa denemesinden kaçmak muhalefet için iki açıdan sorunlu. İlki, güçlendirilmiş parlamenter sistem önerileri hazırlayarak zaten kendileri anayasa değişikliğini parti blok siyasetlerinin temeline koymuş durumdalar.

GP’den sonra diğerleri de önerilerini kamuoyu ile paylaşma aşamasında. İkincisi, “sivil anayasa yapmaktan kaçmak” ile suçlanmak muhalefetin söylem alanını daraltarak savunmacı konuma düşürür.

Yani, tartışmak değil tartışmadan kaçmak iktidarın tuzağına gelmektir.

Gelinen nokta itibariyle, yeni anayasa tartışması hem iktidar hem de muhalefet için kısa süreli gündem değiştirme arayışı olmaktan çoktan çıktı bile.

Tartışma nereye varır?

Elbette bu demokratik tartışma sivil bir anayasa ile sonuçlanabilir mi bunu şimdiden kestirmek kolay değil. Temel ayrışma ortada.

Cumhur ittifakı cumhurbaşkanlığı sistemini yerleştirmek, muhalefet ise parlamenter sisteme dönmek derdinde. İki tarafta da şu an gerekli 360 milletvekili yok. Anayasa önerileri hazırlanır ve en geniş katılımla tartışılır. 2011 seçimleri sonrasındaki Meclis’teki tüm partilerin uzlaşması deneyimi gösterdi ki herkesin uzlaşması prensibi ile yeni anayasa yazılamıyor.

2015 denemesi de sistem farklılığı komisyon toplanmasını bile engelliyor. Yine de önümüzde üç ihtimal var.

  1. AK Parti ve MHP’nin uzlaştığı öneriye muhalefetten bir kısım milletvekili partilerinden ayrışarak destek verir.
  2. Daha zayıf ihtimal, muhalefetin önerisine Cumhur İttifakından bir kısım vekil destek verir.
  3. Meclis Başkanı Şentop’un bahsettiği ihtimal: ortak bir komisyonda uzlaşılacak maddeler belirlenir ve kabul edilir, uzlaşılamayanlar iki teklif olarak referanduma götürülür.

Her hâlükârda, bu yıl yeni anayasa tartışması etrafında yoğun bir söylem fırtınası bizi bekliyor.

Hangisi daha sorunlu?

Cumhur İttifakı yeni anayasa diyerek ileriye referans verdi ve muhalefete karşı daha avantajlı konuma geçti. Muhalefet ise “güçlendirilmiş” parlamenter sistem önerilerini sürekli “geçmişe dönme niyeti taşımıyoruz” ifadesiyle açıklamak durumunda. Bazı muhalif köşe yazarları iktidarın yeni anayasa çağrısını “toplumun ideolojik fay hatlarının açığa çıkarılması, din ve laiklik tartışmasının tekrar patlaması ve milli kimlik ve etnik kimlik meselelerinin” yeniden tartışılması olarak yorumluyor ve rahatsız oluyorlar.

Bence Türkiye’nin geleceğine dair önerilerimizi ya da sorunlarımıza çözümleri tartışmaktan korkmamalıyız.

Unutmayalım, büyük lafların hepsinin söylendiği bir ortamdayız. Gizli, kapaklı anayasa çalıştayları ile Türkiye’nin geleceği konuşulamaz.

CHP’nin partiler arasındaki ideolojik farklılıkların üstünü örterek yürüttüğü siyaset, topluma bir vizyon sunamıyor.

Toplumsal sözleşme ya da milli kimlik tartışılmadan netleştirilemez.

Gizli niyetler kutuplaşmadan daha tehlikelidir, demokrasiyi daha fazla zehirler.

[Sabah, 12 Şubat 2021]

Etiketler: