Yemen’deki Husilerin, Aksa Tufanı Operasyonu’nun ardından Gazze direnişine destek vermek üzere Babülmendep Boğazı ve Kızıldeniz rotasını kullanarak İsrail’e giden gemilere başlattıkları saldırılar küresel siyasette büyük bir yankı uyandırmıştır. Uluslararası toplumun odağının Gazze’deki soykırıma yöneldiği bir dönemde uluslararası deniz taşımacılığı ve küresel ekonomiyi olumsuz etkilemesi kuvvetle muhtemel bir eylemin 19 Kasım’da ilk geminin ele geçirilmesiyle gerçekleşmesi ve Husilerin benzer saldırılara devam etmesi bölgesel ve küresel siyasete/ekonomiye dair endişeli bir sürece kapı aralamıştır. Dünya üzerindeki deniz taşımacılığının yaklaşık yüzde 12’sinin Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı hattından geçmesi nedeniyle bölgede ortaya çıkacak güvenlik risklerinin hem maliyetlerin artmasına hem de tedarik zincirinin zayıflamasına yol açacağı öngörülmektedir.
ABD öncülüğünde oluşturulan uluslararası koalisyon tam da saldırıların muhtemel olumsuz etkileri nedeniyle Husileri saldırılarından vazgeçirmek için bir inisiyatif alma yolunu seçmiştir. ABD ve İngiltere’nin 12 Ocak’ta Yemen’deki bazı Husi mevzilerini vurması saldırılara karşı caydırıcı bir mesaj şeklinde nitelendirilmiştir. Husi yetkililerinin Yemen’deki hedeflere yönelik saldırılar karşısında kararlı bir duruş sergilemeyi sürdüreceklerini duyurmaları ise Aksa Tufanı sonrasında savaşın genişleme potansiyeline dair tartışmaları yeniden alevlendirmiştir. Bu analiz Husilerin Yemen’de kontrolü ele geçirecek düzeyde güçlü bir aktör haline gelme sürecini dini, siyasi ve toplumsal referansları göz önünde bulundurarak incelemekte ve akabinde Kızıldeniz’deki saldırıların bölgesel ve küresel yansımaları üzerine bir projeksiyon sunmayı amaçlamaktadır.
