Amerika’nın Öncelikleri

Amerika bir savrulmanın içinde...

Meğerse Amerika’da bu hallere düşebiliyormuş. Kafa karışıklığı halinde oradan buraya savruluyormuş.
Başını bir taştan kaldırıp öbürüne vurabiliyormuş.
Halbuki Amerika’ya dair kanaatimiz hep çok büyük planları olduğu yönündeydi. Bu mantığa göre Amerika büyük bir mekanizmaydı ve yıllardır benzer politikalar takip ediyordu.
Hatta Amerika’nın planlarının yüzyıllık olduğunu söyleyenler bile çıktı.
Birkaç doğru cümleyle hayal ürünü zırvaları tek bir çerçevenin içine sokup sorulan her soruya aynı cevabı verdiler.
Her şey bir “Amerikan oyunundan ibaretti.”
Diğer herkes figürandı. Amerikalılar planı yaparlar diğer ülkeler takip ederdi.
Mesela Amerika’nın İran politikası ne olacak diye sorsanız yüz yıllık planlar devreye giriyor. Irak politikasını açıyorsunuz yine yüzyıllık planlar.
Başka bir konu sorsanız da derin Amerika’nın yüzyıllık planları cevabını alıyorsunuz. İşin kötü tarafı bu hikayeleştirme işinde araya bir iki de doğru cümleler sokuyorlar.
Mesela Amerika’nın İsrail’le olan ilişkisini merkeze aldıklarında diğer tüm iddiaları meşrulaşmış oluyor. Tamam doğru.
İsrail’in güvenliği Amerika’nın Ortadoğu siyasetinin sabitlerinden ama Ortadoğu’da olan her şey bununla ilişkilendirilemez. Mesela 1991 Körfez Savaşı’nı bununla açıklayamazsınız.
Zira alakası yok.
Ama Irak deyince bu kez de herkesin aklına petrol geliyor. 2003 Irak işgalinin sebebini sorduğunuzda cevabı hemen yapıştırıyor. “Irak petrolleri el koymak.” Bu ikisini de aynı adamlar söylüyor.
Halbuki teorik tutarlılık adına her iki iddia birbiriyle bağdaşmaz.
Mantıksızlıktır.
Amerika İsrail’i koruyor çünkü bir büyük Yahudi devletini kurmak ve yaşatmak istiyor diyorsanız kültüralist bir açıklama yapmış olursunuz, Amerika 2003’te Irak’ı petrol için işgal etti derseniz bu kez de materyalist ve Marksist bir açıklama yapmış olursunuz. Bunlar birbirleriyle uyumsuz hikayelerdir. Her ikisi birden doğru olamaz.
Bu tür çok başarılıymış gibi görünen ezberler üzerinden gidersek hatalı değerlendirmeler yaparız.
Hatalı değerlendirmelerin de maliyeti vardır. Amerika’nın önceliklerine dair değerlendirmeler yapmakta çok daha dikkatli olmakta fayda var.
Halbuki bunun örneklerini defalarca gördük. Amerika’nın Ortadoğu siyaseti farklı şartlar altında farklı biçimlerde şekillendi.
Mesela Soğuk Savaş’ın erken döneminde Amerika Ortadoğu’yu büyük oranda göz ardı etti.
Ama 1956 yılındaki Süveyş Krizi sonrası Amerika’nın Ortadoğu’daki etkinliği artış gösterdi.
Bunun sebebi de petrol falan değildi.
Soğuk Savaş rekabeti ön plandaydı.
Soğuk Savaş boyunca iki nüfuz etkisini ayrılan bölgede öncelikler sıralaması çok belliydi.
Ancak Soğuk Savaş sonrasında çok daha özgürleşen Amerika güvenlik kaygıları dışında da etkinlik göstermeye başladı. Kimi zaman aşırı müdahaleci oldu, kimi zaman aşırı ilgisiz.
Yani esasında Amerika’nın Soğuk Savaş sonrası siyaseti çok az sabitlikler gösterdi.
Mesela 1991 Körfez Krizi’nde Amerika istikrarı öncelerken, 2003 Irak Savaşı’nda değişimi tercih etti.
Arap Baharı’nın erken döneminde değişim isterken sonrasında statükoculuğa dönüş yaptı.
Bugün ne yapacak diye sorarsanız henüz cevabı yok. Başkan ne istediğini söylüyor. Ama o isteklerine ne kadar uygun hareket edeceği veya edebileceği belli değil.
Böyle bir resmin içinde hala tutarlı Amerikan siyaseti olduğunu varsaymak son derece yanlış. Amerika bir savrulmanın içinde. Ve ne yana döneceği net değil.

Etiketler: