Uluslararası Adalet Divanı

Almanya’nın UAD Kararı: “Soykırım Karnesine” Yeni Bir Kara Leke

20. yüzyılda işlediği soykırımın kurbanı Yahudilere ve İsrail'e milyarlarca dolar tazminat ödeyen Almanya, aynı yüzyılda işlediği bir başka soykırım karşılığında Herero ve Nama halklarına tazminat ödemeye neden yanaşmıyor?

İmparatorluk döneminde sömürgesi olan Namibya’da Herero ve Nama soykırımını ve Hitler döneminde Yahudi soykırımını yapan Almanya, on yıllardır her fırsatta dile getirdiği “bir daha asla” (nie wieder) sloganlarına rağmen Gazze soykırımı konusunda da mağdurun karşısında ve failden yana tavır almayı tercih etti. Doğrusu bu şaşırtıcı bir tavır değil zira Alman hükümet yetkililerinin İsrail katliamlarının başladığı günden beri yaptıkları açıklamalar Berlin’in İsrail tarafından gerçekleştirilen soykırıma destek verdiğini zaten gösteriyordu. Almanya’nın bu desteğinin sadece sözlü açıklamalardan ibaret olmadığı, İsrail’in ihtiyaç duyduğu ekonomik ve askeri desteğin de esirgenmediği Alman Federal Hükümeti resmi internet sayfalarında yapılan açıklamalardan biliniyor.[1]

Yani mevcut Alman hükümeti İsrail’in soykırım suçuna ortak olmak için elinden gelen her şeyi büyük bir gayretle yapmaya çalışıyor. Bunu yaparken tam olarak neyi amaçladığı sorusunun cevabı da merak ediliyor. Bu şekilde kendi soykırım suçlarının hafifleyeceğini düşünmeleri ihtimali çok gerçekçi olmasa gerek. Berlin’in tavrını, İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli siyonist imparatorluğunun Almanya üzerindeki etkisinin gücüyle açıklamak daha gerçekçi olacaktır.

Almanya UAD’de açılan davada neden müdahil oldu?

Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin 9’uncu maddesine dayanarak Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail’in Gazze’de işlediği suçların soykırım suçu olduğu gerekçesiyle açtığı davaya, Almanya’nın İsrail lehine müdahil olma kararını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Uluslararası Adalet Divanı Statüsünün 63/2’nci maddesine dayanarak İsrail lehine davaya müdahil olmak isteyen Almanya’nın Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit, Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından yapılan başvuruyu ve ileri sürülen iddiaları “her türlü dayanaktan yoksun” olarak nitelendirerek Berlin’in İsrail’in yanında tavır takınmasını “Alman tarihi ve İsrail’e karşı özel sorumluluğu” ile gerekçelendirdi.[2] Alman hükümet sözcüsü ülkesinin soykırım yanlısı bu tutumunu İsrail’e karşı sorumlulukla açıklamaya çalışsa da uluslararası ilişkiler bilimi bize, dış politikanın tarihsel sorumluluklar üzerinden değil de mevcut güç mücadelesine dair çıkar hesapları üzerinden yürüdüğünü söylüyor. Yani, Almanya tarihte Yahudilere karşı işlediği soykırım suçunu affettirmek için İsrail’in Gazze halkına karşı yürüttüğü soykırımı desteklemiyor. Bilakis Berlin, mevcut küresel güç mücadelesinde kendisini İsrail ve ABD merkezli siyonist imparatorluğun yanında konumlandırmak zorunda hissettiği için bu soykırıma destek veriyor. Bu desteği verirken Alman siyasetçilerin vicdanen rahatsızlık duyup duymadıklarının ise reel politik açısından pek bir önemi yok. Ancak Alman dış politikasının şekillenmesinde etkili olan siyasetçilerin ne kadarının bu ülkedeki siyonist lobiye mensup olduklarının ya da ne düzeyde bu lobinin güçlü etkisine maruz kaldıklarının araştırılması, soykırım geçmişi oldukça sorunlu Berlin’in Gazze soykırımına neden destek verdiğinin anlaşılması açısından anlamlı bir çaba olacaktır.

Almanya geçmişte benzer davalarda nasıl bir tutum sergilemişti?

Almanya’nın İsrail’in Gazze soykırımına destek veren politikasının açıklanmasında, insani ya da hukuksal normların değil de uluslararası güç mücadelesinin belirleyici olduğunu bu ülkenin Uluslararası Adalet Divanı’ndaki benzer başka iki davada gösterdiği tavır üzerinden örneklendirebiliriz. 5 Eylül 2022’de Almanya Ukrayna’nın Rusya’ya karşı Uluslararası Adalet Divanı’na yaptığı soykırım suçu ile ilgili başvuruya Ukrayna lehine müdahil olmak için başvuruda bulunmuştu. Ukrayna, Moskova’nın Ukrayna tarafından Rus azınlığa karşı soykırım suçu işlendiğine dair iddialarının araştırılmasını istemişti zira Rusya bu iddialara dayanarak Ukrayna’ya saldırmıştı. Almanya da Ukrayna’nın söz konusu suçu işlemediğine dair tezlerini desteklemek üzere davaya müdahil olma başvurusunda bulunmuştu. Berlin’in bu girişimini Rusya’ya karşı ekonomik, askeri, diplomatik ve hukuksal alanda ABD önderliğinde yürütülen güç mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirmek gerekir. İnsan haklarının korunması ya da soykırım suçunun önlenmesi bu meselede Berlin’in öncelikleri arasında değildi.

Almanya, Gambiya tarafından 2019 yılında Myanmar hükümetine karşı Rohingya Müslümanlarına yönelik soykırım gerçekleştirildiğine dair açılan davada da UAD’e müdahil olma başvurusunda bulunmuştu. 15 Kasım 2023 tarihinde Almanya hükümeti, Kanada, Fransa, İngiltere, Danimarka ve Hollanda ile birlikte bir ortak bildiri yayınlayarak UAD Statüsünün 63/2’nci maddesine dayanarak Gambiya lehine bu davaya dahil olduklarını açıkladı. Alman Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, davaya müdahil olma gerekçesi; “Almanya, olası soykırımın önlenmesini, soruşturulmasını, soykırımla mücadeleye katkıda bulunmayı ve devletlerin soykırım eylemlerinden dolayı hesaba çekildiklerine dair örnek oluşturmayı özel bir yükümlülük olarak görüyor. Soykırım dünyanın neresinde olursa olsun hepimizi etkiliyor.” şeklinde ifade edildi.[3]

Almanya’nın bu müdahil olma talebi, Berlin’in soykırım meselesi söz konusu olduğunda izlediği dış politika çizgisinin ne olduğuna dair soru işaretlerini artırıyor. Eğer UAD’deki Rohingya Davasında Almanya’nın öncelikli amacı gerçekten insan haklarının korunması ve soykırım suçunu işleyenlerin cezalandırılması ise Güney Afrika Cumhuriyeti’nin açtığı Gazze soykırımı davasında neden İsrail’in yanında yer alındığı merak konusu.

Almanya’dan mağduriyete çifte standart

Bu soruya cevap vermeyi kolaylaştıracağı düşüncesiyle yine Almanya’nın soykırım söz konusu olduğunda izlediği politikanın çelişkisine işaret eden bir başka örnek verelim: 20. yüzyılda işlediği soykırımın kurbanı Yahudilere ve İsrail’e milyarlarca dolar tazminat ödeyen Almanya, aynı yüzyılda işlediği bir başka soykırım karşılığında Herero ve Nama halklarına tazminat ödemeye neden yanaşmıyor? Alman Adalet Bakanı Heiko Maas Mayıs 2021’de sömürge döneminde Namibya’da Herero ve Nama halklarına karşı Alman İmparatorluğu tarafından gerçekleştirilen katliamların soykırım olduğunu kabul etti. Ancak Namibya’dan gelen ısrarlı taleplere rağmen Berlin bugüne kadar tazminat ödemeyi reddetti.

Bu durumda Almanya’nın soykırım konusundaki ikiyüzlü politikasını şu şekilde özetleyebiliriz: Eğer söz konusu olan İsrail ise Almanya hem İsrail’e soykırım tazminatı öder hem de bu ülkenin yaptığı soykırımı sürdürebilmesi ve sonunda cezasız kalması için her türlü desteği verir. Fakat soykırıma uğrayan Namibya halkı ise onların tazminat almaya hakları yoktur. Filistin halkına gelecek olursak, Almanya bu soykırımın devam etmesi için elinden geleni yapar.

Berlin’in bu tavrı Almanya’nın İsrail ve ABD merkezli siyonist imparatorluğun ne derece etkisi altında olduğunu açıkça gösteriyor. Geriye cevabı tam olarak verilmemiş bir soru kalıyor: Aslında şimdiye kadar incelediğimiz bütün örneklerde soykırım meselesi söz konusu olduğunda insan haklarının korunmasına dair norm ve ilkeleri önemsemeyen bir politika izleyen, kendi çıkarlarını ve etkisi altında olduğu İsrail ve ABD’nin çıkarlarını önceleyen Almanya, Rohingya Davası’nda nasıl oldu da doğru tarafta yer aldı? Bu sorunun cevabı için yeni sorular sorulması gerekir. Soykırım meselesinde ya fail olarak ya failin işbirlikçisi rolüne soyunarak ya da tazminat ödeme konusunda ilkesiz bir tavır takınarak hep yanlış yerde duran Almanya bir sefer de olsa doğru yerde durarak vicdanını temizlemeye çalışmış olabilir mi? Ya da devletlerin dış politikalarında vicdani tavır aramak beyhude bir beklentidir deyip Almanya’nın bazen insan haklarından yanaymış gibi tavırlarını da yine bir çıkar gösterisi olarak mı yorumlamak gerekir?

Bu sorulara nasıl cevap verilirse verilsin, Almanya’nın İsrail tarafından Gazze halkına karşı gerçekleştiren soykırıma destek vererek ve bu soykırımın önlenmesi için UAD’de görülen davaya karşı çıkarak kendi “soykırım karnesine” kara bir leke daha sürdüğüne şüphe yoktur.

[1] https://www.bundesregierung.de/breg-de/aktuelles/unterstuetzung-israel-2228198

[2] “Bundesregierung stellt sich in Völkermord-Verfahren an Seite Israels”, Stuttgarter Zeitung, 12 Ocak 2024.

[3] “Erklärung anlässlich des Beitritts Deutschlands zum Völkermord-Verfahren vor dem IGH gegen Myanmar”, Auswärtiges Amt, 17 Kasım 2023

[AA, 22 Ocak 2024]

Etiketler: