ABD-Çin Rekabetinde Üç Cephe ve Koronavirüs

ABD ve Çin arasında birçok alanda devam eden büyük güç rekabetinin şekillenmesinde Koronavirüsün etkili olabileceği ve bu rekabetin yeni bir faza taşınabileceği ihtimal dahilinde.

Koronavirüse karşı zafer ilan etmesinin ardından bu günlerde ABD’nin vaka sayılarında ilk sıraya yükselmesiyle virüsün merkez üssünün Avrupa’dan ABD’ye kaydığı konuşuluyor. Bir yandan Koronavirüs salgınının dünya genelinde yayılımı hız kazanırken, diğer yandan ABD ve Çin arasındaki söylem savaşı inişli-çıkışlı bir seyirde devam ediyor.

ABD ve Çin arasında birçok alanda devam eden büyük güç rekabetinin şekillenmesinde Koronavirüsün etkili olabileceği ve bu rekabetin yeni bir faza taşınabileceği ihtimal dahilinde. Genel olarak bu rekabetin üç farklı düzlemde şekilleniyor. Birincisi, ideolojik rekabetle birlikte devam eden siyasi nüfuz artırma ve koruma arayışı. İkincisi, ekonomi-ticaret temelli mücadele. Üçüncüsü, özellikle Güney Çin Denizi ve Tayvan meseleleri ile gündemde olan, askeri ve güvenlik odaklı girişimler. Güvenlik odaklı girişimlere 5G özelindeki teknolojik rekabet de eklenebilir.

İnişli çıkışlı söylem savaşı devam ediyor

Siyasi nüfuz artırma arayışı ve ideolojik rekabetin yansımalarına geçtiğimiz hafta boyunca çokça şahit olduk. ABD genel olarak, Çin’i virüsü gizlemekle ve zamanında önlem almamakla suçluyor. Bununla birlikte Trump’ın “Çin virüsü” söyleminde ısrar etmesi, Pompeo’nun “Wuhan virüsü” tanımlaması ve G7 Dışişleri Bakanları toplantısında Çin’e yönelik karar aldırma girişimi bu rekabetin parçaları olarak değerlendirilebilir.

Buna mukabil olarak Çin, ABD’nin ilk başta salgını yeterince ciddiye almadığını, Avrupa’ya yardım edemediğini ve kendisinin yardım eden ülke olarak önce çıktığını her fırsatta vurguluyor, sürekli olarak küresel iş birliği söylemini öne çıkarıyor. Çin’in bu tutumunu, virüsün yayılmasına yönelik sorumluluğunu gizleme ve küresel imaj yenileme çalışması olarak değerlendiren eleştiriler de mevcut. Ayrıca Çin, kendisine yönelik eleştirileri Wuhan yerel yöneticilerinin ihmalkarlığına ve yeni virüsün kısa zamanda yeterince anlaşılamamasına bağlıyor.

Perşembe günü video-konferans yöntemiyle yapılan G20 toplantısının çıktıları merakla bekleniyordu. Toplantı sonunda virüsle mücadelede küresel iş birliği kararı çıktı. Zaten bir süredir Çin, Almanya ve Fransa başta olmak üzere iş birliği mekanizmaları geliştiriyor ve virüsle boğuşan Avrupa ülkelerine doğrudan yardım ulaştırıyordu. G20’den çıkan kararla ABD’nin söyleminin yumuşaması da bekleniyor. G20 sonrası, ABD Başkanı Trump’ın Çin Devlet Başkanı Şi ile yaptığı görüşmenin ardından yaptığı “Çin ile yakın çalışıyoruz” açıklaması bir yumuşama belirtisi olarak görülebilir. Ancak Trump’ın daha önceki “Çin virüsü” gibi açıklamalarından dolayı pişman olmadığını söylemesi ve Çin’deki vaka sayılarına şüphe ile yaklaşması da ABD’nin Çin’e yaklaşımında temkinli duruşun devam ettiğini gösteriyor. ABD’nin seçim sürecinde olduğu hesaba katılırsa, Trump’ın iç politikada desteğini artırma maksadıyla Çin’e karşı söylemini tekrar sertleştirmesi sürpriz olmaz.

Koronavirüs sonrası ekonomide ikinci dalga kriz ihtimali

ABD-Çin arasındaki ekonomik rekabet özellikle ticaret savaşlarıyla bir süredir gündemdeydi. Her ne kadar Ocak ayındaki anlaşma yoluyla bir ateşkes sağlansa da ticaret savaşları sürecinde her iki ülke de bundan etkilendi. Ticaret hacmi daraldı ve ekonomik büyüme oranlarında yavaşlama görüldü. Yine bir başka mücadele alanı olarak Çin, Kuşak ve Yol Girişimi ile ABD’nin hilafına Avrupa’nın ortasına kadar ekonomi-politik varlığını tahkim etme arayışında. Şu anda da Çin’in bu girişimine bir de “sağlık ipekyolu” eklediği tartışmaları yürüyor.

Bununla birlikte önümüzdeki dönemde Koronavirüsün ekonomik maliyetleri ile yüzleşmek gerekecek. Hali hazırda Çin ekonomisi, henüz açıklanmasa da tarihinin en düşük büyüme oranlarıyla karşı karşıya kalmışken, ABD’de geçtiğimiz hafta tarihin en yüksek işsizlik maaşı başvuru sayısı kaydedildi. Ayrıca virüsün dalga dalga sürekli yeni merkezlere taşınması da kısa süre içinde istikrarlı bir üretim, talep ve ticaret düzeyine ulaşılmasını zorluyor. Bu nedenle G20 toplantısında alınan karar doğrultusunda küresel ekonomiyi ayağa kaldırmak üzere ilan edilen 5 trilyon dolarlık paketin yanı sıra önümüzdeki dönemde ABD ve Çin arasında ekonomi temelli yumuşama girişimlerinin görülmesi muhtemeldir.

Koronavirüs ABD ordusunu vurabilir

ABD-Çin arasındaki rekabet askeri-güvenlik alanlarında da devam ediyor. Şimdiye kadar iki ülke arasında bir sıcak çatışmaya şahit olunmamakla birlikte, çalışan bir stratejik dengelenmenin varlığı ileri sürülebilir. Her ne kadar Avrupalı müttefikleri çok sıcak yaklaşmasa da ABD bir yandan Çin’i NATO’nun gündemine getirirken, diğer yandan Güney Kore-Japonya gibi müttefikleri ve deniz gücüyle Pasifik’te Çin’i çevreleme stratejisi güdüyor. Bunun karşılığında Çin, Güney Çin Denizi’nde inşa ettiği yapay adaları silahlandırıyor, Tayvan meselesini sıcak tutuyor ve bölgedeki ABD müttefiklerine karşı gücünü tahkim ediyor. Ayrıca Çin sadece Pasifik’te değil, Ortadoğu ve Akdeniz’deki liman yatırımlarını koruma maksadıyla deniz tatbikatları da gerçekleştiriyor. Bununla birlikte Çin’in ilk denizaşırı askeri üssünü 2017’de Cibuti’de inşa etmiş olması da not edilmeli.

Mevcut Koronavirüs salgını süregelen bu askeri rekabete yeni bir boyut getirebilir. Salgının Çin ordusu üzerindeki etkilerini net olarak bilemesek de ABD ordusunda yayılmaya başladığı açıklandı ve sayılar günden günde artıyor. Bu yayılımın hız kazanması ve ABD ordusunun kendi sınırları içinde virüsle mücadeleye odaklanması durumunda, virüse bir şekilde zafer ilan eden Çin’in askeri olarak adım atarak özellikle Güney Çin Denizi’ni hareketlendirebileceği dile getiriliyor. Şubat ayından itibaren Çin’in Tayvan’a ve Japonya’ya yönelik olarak askeri hareketliliğini ve deniz devriyelerini artırdığı biliniyor.

ABD Savunma Bakanı Esper’in açıklamasıyla ordunun küresel hareketliliği 60 gün süreyle durduruldu. Yine Esper’in ifadesiyle salgının ABD ordusunun çatışmaya hazırlık kabiliyetine etki edeceği de tartışılıyor. Bu nedenle Çin tarafından bir hareketlilik ihtimalinin yükseldiği ifade ediliyor. Tabii ki böyle bir durumda Çin’in askeri bir adım atıp atmayacağı da rasyonel bir zeminde değerlendirilmeli. Çin’in küresel anlamda imaj yenileme fırsatı yakaladığı ve özellikle Avrupa ile iş birliği zemini geliştirdiği böylesi bir ortamda, Güney Çin Denizi’nde veya herhangi bir yerde kapsamlı ve dengeyi bozucu bir adım atması olası görünmüyor.

Sonuç olarak, mevcut durumda dünyanın öncelikle küresel salgınla mücadele ettiği bugünlerde, ABD-Çin arasında üç farklı düzlemde süregelen rekabet Koronavirüsün gölgesinde arka planda devam ediyor. Ancak salgına karşı küresel zaferin ardından bu rekabetin tekrar su yüzüne çıkacağı ve hız kazanarak yeni bir faza ulaşabileceği bilinmeli.

[Sabah, 28 Mart 2020]

Küresel bir tehdit oluşturan yeni tip Koronavirüs (COVID-19) ile mücadele sürecini inceleyen SETA çalışmaları

Etiketler: