İlüstrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

6 Şubat Sonrası Türkiye

Kamuoyunda haklı olarak deprem öncesi hazırlıklar, afet sonrası acil müdahale, koordinasyon, lojistik ve yardım faaliyetleri kritize ediliyor, tartışılıyor. Bu başlıkların her biri için getirilecek eleştiri ve önerilerin kıymeti büyük. Ancak insafı da elden bırakmamak gerekiyor. Siyasi kazanç, şahsi ve mesleki hırslar uğruna yapılanı görmemek ya da gerçek dışı bilgi vermek kabul edilemez.

On bir ilimizi vuran tarihi felaketin üzerinden iki hafta geçti. Bugün itibarıyla kayıplarımızın sayısı 41 bini aşmış durumda. Türkiye’deki coğrafya ve nüfusun yüzde 15’ini doğrudan etkileyen 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremler Elazığ’dan Hatay’a uzanan bir şeritte büyük bir yıkım oluşturdu. Uzmanlar depremin; yüzeye yakın olması, süresi ve yalnızca dokuz saat sonra bir başka büyük depremin aynı bölgeyi vurmasının yıkıcılığı artırdığını ifade ediyor. 1999 Gölcük depreminin çok üzerinde bir şiddetten söz ediliyor. Hasarın yaygınlığı, kentlerin ulaşım ve enerji altyapısının tahrip olması ve zorlu kış koşulları afet yönetimini zorlaştıran etkenlerdi. Halen yaşanılan trajedinin boyutları tam olarak idrak edilemiyor.

Hükümet depremin hemen ardından Türkiye Afet Müdahale Planı kapsamında dördüncü seviye acil durum ilan ederek uluslararası desteğe ihtiyacı olduğunu dünyaya duyurdu. Ayrıca Cumhuriyet tarihinde ilk kez Anayasa’da yer alan tabii afet sebebiyle olağanüstü yönetim mekanizması işletilerek depremden etkilenen on ilde olağanüstü hâl ilan edildi.

Dayanışma Ruhu Toplumu İyileştiriyor

Yardım çalışmalarına Türk halkının her kesiminin büyük bir seferberlik içinde katıldığını gördük. Uluslararası toplum da Türkiye’ye desteğini esirgemedi. 88 ülke, 11.302 yabancı personel kurtarma ve yardım çalışmalarına destek veriyor. Kızılay’ın depremzedelere yönelik beslenme çalışmalarında görev yapan 18 bin personelin 14 bini gönüllü kişilerden oluşuyor. Sivil toplum da aktif şekilde bölgede yardım faaliyetlerini yürütüyor. Anadolu Ajansı’nın verdiği bilgiye göre İHH arama kurtarma ve acil yardım unsurlarından oluşan 3.359 personeliyle sahada faaliyet gösteriyor. TÜGVA, TÜRGEV, Ensar, Ahbap, ÖNDER ve Yeryüzü Doktorları gibi onlarca STK da yoğun şekilde çalışmalarına devam ediyor. Ulusal ve uluslararası sivil inisiyatifin devrede olması maddi olduğu kadar manevi açıdan da çok değerli. Afet yaralarının sarılması yalnızca kurumsal/teknik bir mesele değil. Onun ötesinde gönüllülük üzerinden gösterilen dayanışma ruhu toplumu iyileştirici etki yapıyor.

Dünden Bugüne Afet Yönetim Kapasitemiz

Kamuoyunda haklı olarak deprem öncesi hazırlıklar, afet sonrası acil müdahale, koordinasyon, lojistik ve yardım faaliyetleri kritize ediliyor, tartışılıyor. Bu başlıkların her biri için getirilecek eleştiri ve önerilerin kıymeti büyük. Ancak insafı da elden bırakmamak gerekiyor. Siyasi kazanç, şahsi ve mesleki hırslar uğruna yapılanı görmemek ya da gerçek dışı bilgi vermek kabul edilemez.

Türkiye 21. yüzyıla uzun yıllar ihmal edilmiş ciddi eksiklikleri olan bir ülke olarak girdi. Bir yandan hızla artan genç nüfusuna istihdam yaratacak ekonomik büyüme sağlamaya diğer yandan ulaşım, eğitim, enerji ve sağlık gibi altyapı yatırımlarını tamamlamaya çalıştı. Öte yandan hem içinde bulunduğu coğrafyanın getirdiği uluslararası güvenlik tehditlerini göğüslemek hem de içerde farklı örgütlere karşı yoğun bir terörle mücadele harekâtı yürütmek zorundaydı. İşte deprem ülkesi olan Türkiye’nin afete hazırlık yapması da bu ihtiyaç kalemlerinden biriydi.

Geldiğimiz noktada pek çok alanda önemli kazanımların elde edildiğini sağduyulu her zihin kabul eder. Bugün Türkiye, karayollarından limanlarına, şehir hastanelerinden eğitim tesislerine, turizmden yenilenebilir enerji yatırımlarına uzanan geniş bir yelpazedeki altyapı ihtiyaçlarını önemli oranda gidermiş bir ülke.

2000’li yıllardan itibaren Türkiye’nin yaşadığı sessiz devrim, afetle ilgili kurum ve kurallara da olumlu tesirde bulundu. Bugün Türkiye’nin afete hazırlık ve afet yönetimi kapasitesi büyük ölçüde yakın dönemde inşa edilmiştir. Afete hazırlık alanında temel mevzuat 1999 sonrasında peyderpey yenilenmiştir.

Daha önceki İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’na bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık’a bağlı Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü şeklindeki üç başlı yapı 2009 yılında 5902 sayılı Yasayla lağvedildi ve afet yardımlarının tek elden koordine ve organize edilmesi için AFAD kuruldu.

İlüstrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

Kentsel Dönüşüm Süreci Hızlanmalı

Depreme hazırlık alanındaki en önemli mesele Türkiye’nin eski mevzuata göre hatta eski mevzuata dahi aykırı inşa edilmiş yapı stoğunun yenilenmesidir. 2004 sonrası kentsel dönüşüm için yasal alt yapı oluşturulmaya başlanmış ve 2012’de 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” kabul edilerek kentsel dönüşüm süreci ivme kazanmıştır. Bu çerçevede Türkiye genelinde 3,2 milyon konut yenilendi. Ancak istatistikler özellikle İstanbul’da yapılması gereken hâlâ çok fazla şey olduğunu gösteriyor (İstanbul’un kentsel dönüşümle imtihanı”, TRT Haber, 22 Kasım 2022).

6 Şubat depremleri sonrası başta AFAD olmak üzere ilgili tüm kurumların bir durum değerlendirmesi yapması şart. Üçüncü bir göz olarak Devlet Denetleme Kurulu’nun harekete geçirilmesi de söz konusu olabilir.

Önümüzdeki dönemde atılacak tüm adımlarda Anadolu coğrafyasının her altı yılda bir 7’den büyük bir deprem gerçekleştirdiği gerçeğini unutmayalım (Bülent Özmen, “Kahramanmaraş depremleri neden bu kadar yıkıcı oldu?”, Anadolu Ajansı, 13.02.2023). Afet bölgeleri yeniden inşa edilirken başta İstanbul olmak üzere kentsel dönüşüm yapılan illerde süreci hızlandıracak tedbirlerin alınması, vatandaşların da buna katkı sunması elzemdir.

OHAL ile Süratli Toparlanma

6 Şubat depremlerinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerini kapsayan üç aylık süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edildi. Tabii afet sebebiyle OHAL ilanı, pek çok anayasal demokraside yer verilen devletlerin çok ağır tehdit ya da tehlikelere karşı kendisini ve toplumu korumak için başvurduğu bir olağanüstü yönetim usulüdür. OHAL’de gerçek ve tüzel kişiler için afetin olumsuz tesirlerinin bertaraf edilebilmesi için para, mal ve çalışma yükümlülükleri getirilebilir.

Bu bağlamda çok sayıda demokratik devlette gerektiğinde OHAL ilanına gidildiği görülüyor. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde 1979-2019 yılları arasında Başkanlar Ulusal Acil Durumlar Yasası (National Emergencies Act) kapsamında 62 kez olağanüstü hâl ilan etmiştir (National Emergency Powers, Congressional Research Service).

OHAL’de devletin yetkileri olağan dönemlere göre kıyasla kişilerin hak ve özgürlükleri aleyhine genişlese de anayasal sınırlara uygun hareket edildiği takdirde hukuk dışı ya da keyfi bir yönetim söz konusu değildir. OHAL’in temel amacı toplumu süratle normal zamanlardaki koşullarına döndürmektir. Dolayısıyla OHAL’in temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran devletin yetkilerini genişleten araç ve kurumlarına bu perspektifle yaklaşmak gerekir. Ancak OHAL kapsamında gerçekleştirilecek tüm eylem ve işlemlerde de OHAL’in temel amacıyla sınırlı olma ölçütü gözetilmelidir.

Siyasi Fırsatçılık

Son olarak kurtarma çalışmalarının henüz ilk günlerinde bazı muhalif siyasetçilerin depremi siyasi bir imkân olarak görerek değerlendirme yapmalarının kamu vicdanını derinden yaraladığını ifade edelim. Politik ganimet arayışına çıkanların deprem fırsatçısı tacirlerden ne farkı var? Bu yaklaşım insani olmadığı kadar ayrıca siyaseten rasyonel de değildir. Millet, afeti fırsat bilen muhterisleri affetmez.

[Yeni Şafak, 21 Şubat 2023]

Etiketler: