5 Soru: Yeni Liselere Geçiş Sistemi LGS

Liselere geçişte uygulanan yeni sistemin hedefi nedir, böyle bir sisteme neden ihtiyaç duyuldu? Yeni sistemde hedeflenen yerleştirme modeli gerçekleşti mi? Sistem veli ve öğrenci beklentilerini karşıladı mı? Yerleştirme sonuçlarına göre boş kalan kontenjanlar nasıl değerlendirilmelidir? Önümüzdeki süreçte ne yapılmalı?

  • Liselere geçişte uygulanan yeni sistemin hedefi nedir, böyle bir sisteme neden ihtiyaç duyuldu?

Öncelikle yeni bir sisteme ihtiyaç var mıydı sorusuyla başlamak gerekir. Evet, yeni bir sisteme ihtiyaç vardı. Nitekim daha önceki çalışmalarımızda da vurguladığımız üzere bütün öğrencilerin sınava zorunlu olarak girip tüm liselerin puanla sıralanması liseler arasında hiyerarşiyi katılaştırmakta ve okulların da olumsuz etiketlenmesine neden olmaktaydı. Bu yüzden sistemde değişikliğe ihtiyaç vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu ihtiyaca vurgu yapması üzerine geçtiğimiz yıl uygulanan Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi (TEOG) yerini bu yıl kamuoyunda LGS olarak kısaltılan Liseye Geçiş Sistemi’ne bıraktı. Bu sistemin temel hedefi öğrencilerin yaklaşık yüzde 10’luk kısmını “seçici” diye nitelendirebileceğimiz başarılı ve köklü fen, sosyal bilimler liseleri, bazı anadolu liseleri, bazı anadolu meslek ve anadolu imam hatip liselerine merkezi sınavla öğrenci seçmek ve geri kalan öğrencileri ise sınavsız olarak ikametine en yakın ve istediği liseye yerleştirmekti. Böylece TEOG’da olduğu gibi bütün sekizinci sınıf öğrencilerinin sınava girme zorunluluğu ortadan kalkmış oldu. Bunun yanı sıra az sayıdaki okulun sınavla öğrenci alması ve geri kalan öğrencilerin adreslerine yakın okulları tercih edebilmeleri sistemin ana hatlarıyla makul olduğunu göstermektedir.

 

  • Yeni sistemde hedeflenen yerleştirme modeli gerçekleşti mi?

1 milyon 175 bin civarında sekizinci sınıf öğrencisinden yaklaşık 971 bini merkezi sınava girmiştir. Sınava girme zorunluluğu yokken sınava giren öğrenci sayısının fazlalığı şaşırtıcı değildir. Öğrenciler sınava girerek “daha başarılı” olarak nitelenen okullardan yana şanslarını denemek istemektedir. Bu son derece rasyonel bir tercihtir. Sistemin zamanla oturması ve okulların heterojen bir yapıya kavuşmasıyla sınava giren öğrenci sayısında da azalma yaşanacaktır.

2 Haziran’da yapılan merkezi sınavın sonuçları 26 Haziran’da açıklandı. 2-13 Temmuz aralığında da öğrenciler hem merkezi sınav puanıyla hem de adreslerine dayalı olarak kılavuzda belirtilen kriterler ölçüsünde tercihlerini gerçekleştirdiler. Nihayet 30 Temmuz’da yerleştirme sonuçları açıklandı. Açıklanan sonuçlara göre 798 bin 926 öğrenci merkezi ve yerel yerleştirmeyle tercihine yerleşti. Daha önce açıklanan merkezi sınavla öğrenci alan okul kontenjanı sayısı 126 bin 510 olduğu göz önünde bulundurulduğunda hedeflendiği gibi öğrencilerin yaklaşık yüzde 10’u sınavla seçilerek yerleştirilmiş oldu. Yerleştirmenin bu boyutunda ciddi bir sıkıntı görünmüyor. Ancak geri kalan öğrencilerin yerleştirilmesi hedeflendiği gibi olmadı. 91 bin öğrenci adrese dayalı tercih yaptığı halde yerleşemedi. 289 bin civarında öğrenci ise hiçbir tercihte bulunmadı. Bunlar içerisinden özel okula kayıt yaptırmak istediği için tercihte bulunmayanları ayırdığımızda geri kalanının neden tercih yapmadığı üzerinde durulması gerekir.

 

  • Sistem veli ve öğrenci beklentilerini karşıladı mı?

Yerleştirme sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte kamuoyunda sisteme ilişkin tartışmalar da başladı. Bilhassa tercih yaptığı halde yerleşemeyen öğrenci ve veliler sistemi sert bir şekilde eleştirdi. Bu öğrenci ve velilerin sitemlerinde haklılık payı olduğunu söylemek gerekiyor. Şöyle ki Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) yerel yerleştirme için belirlediği kriterler öğrencinin ikamet adresi, ortaokulda bulunduğu yıl, tercih önceliği, okul başarı puanı, devam-devamsızlık ve yaş oldu. Öğrenciler öncelikle adreslerine göre yerleştirildi. Pek çok kritere bağlı bu yerleştirme sisteminde kriterlerin belirleyiciliği de net bir şekilde öğrenci ve velilere sunulamadı. Bu nedenle özellikle okul başarı puanı yüksek olan öğrenciler evlerinin yakınlarında tercih ettiği okula dahi yerleşememesine anlam veremedi ve sistem bu bakımdan beklentileri tam olarak karşılayamadı.

Burada TEOG ve önceki sistemlerin getirmiş olduğu alışkanlığın da etkisi unutulmamalıdır. MEB’in bu sistemde belirttiği kriterler arasında okul başarı puanı öncelikli belirleyici değildi. Bu nedenle okul başarı puanı düşük olan bir öğrenci daha yüksek puana sahip bir öğrenciye göre diğer kriterler baz alındığında avantajlı konumda olabildi. Aslında adrese dayalı yerleştirmelerde okul başarı puanının tek başına esas alınmaması makul olandır. Aksi takdirde her okul yine hiyerarşik olarak sıralanacaktır. Okulların daha heterojen yapıya bürünmesi için farklı başarı puanına sahip öğrencilerin bir arada olması akran eğitimi açısından da önemlidir. Buradaki sorun yüksek puanlı öğrencilerin yerleşememesi değil adrese dayalı olarak yerleştirme hedefinin istenildiği gibi gerçekleşememesidir. Bunun da temel sebeplerinden biri sistemin sınava giren girmeyen tüm çocukları tercihe tabi tutarak merkezden yerleştirmesinin yapılmasıdır.

 

  • Yerleştirme sonuçlarına göre boş kalan kontenjanlar nasıl değerlendirilmelidir?

Her merkezi yerleştirme sonrası boş kalan kontenjanlar gündem oluşturur. Ancak spekülatif gündemden ziyade boş kontenjanlara ilişkin derinlemesine analiz ve çalışmaların yapılması elzemdir. Burada okul türlerine yönelik arz-talep dengesinin üzerinde durulmalıdır. Açıklanan sonuçlara göre sınavla öğrenci alan okullarda 197 gibi az bir sayıda boş kontenjan kalmıştır ki bu beklenilen bir durumdur. Esas ele alınması gereken mesele adrese dayalı kontenjanlardaki boşluklardır. En fazla boş kontenjan 214 bin 34 kontenjanla meslek liselerinde bulunmaktadır. Meslek liselerini 107 bin 288 boş kontenjanla anadolu imam hatip liseleri takip etmektedir. En az kontenjan ise 21 bin 70 kontenjanla anadolu liselerinde bulunmaktadır. Bu veriler öğrencilerin okul türü bakımından tercih önceliklerini sunmaktadır. Görüldüğü gibi öğrenciler sırasıyla fen lisesi, sosyal bilimler, başarılı anadolu liseleri, başarılı anadolu imam hatip ve meslek liselerini tercih etmektedir. Aslında okul türleri arasında oluşan bu hiyerarşi yeni bir durum değildir. Geçtiğimiz yılın sınav ve yerleştirme sonuçlarında da bu hiyerarşi görülmektedir. Dahası PISA gibi bazı uluslararası sınavların sonuçlarında da bu hiyerarşi ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu hiyerarşinin azaltılmasına yönelik eylem planlarına odaklanılmalıdır. En fazla boş kontenjan meslek liselerindedir. Benzer durum geçtiğimiz yıl üniversite yerleştirmelerinde meslek yüksekokullarındaki boş kontenjanların fazlalığında da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla bu sonuçlar tercih edilmeyen meslek liselerinin ve imam hatip liselerinin yeniden ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor.

MEB’in yerleştirme kılavuzunda açıkladığı takvime göre dört nakil döneminde öğrencilerin boş kalan kontenjanlara yeniden yerleştirme işlemleri yapılacaktır. Bu yerleştirme sisteminin en büyük handikapı TEOG’da da olduğu gibi yerleştirmenin ağırlık yükünün nakil süreçlerine verilmesidir. Böylece eğitim öğretim yılının başlangıcına ve dahi başlangıç sonrasına kadar öğrencilerin yerleştirme işlemiyle uğraşılmaktadır. Bu da öğrenci ve veliler de stres ve kaygıyı arttırması ve MEB’in de yoğun bir iş yüküyle meşgul olması demektir.

 

  • Önümüzdeki süreçte ne yapılmalı?

Sistemin ilk kez uygulanmasından kaynaklı bazı aksaklıkların yaşanması öngörülen bir durumdur. Yapılması gereken ise sistemin aksayan yönlerini doğru bir şekilde tespit etmek ve ona göre revize etmektir. İlk olarak Bakanlığın sınava giren girmeyen, tercih yapan ve yapmayan tüm sekizinci sınıf öğrencilerini ilgilendiren merkezden yerleştirme sistemini yeniden ele alması gerekmektedir. Yeni Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un açıkladığı üzere Eylül’de yayınlanacak 3 yıllık eylem planında bu konu titizlikle ele alınmalıdır.

İlk olarak bakanlık sınavla öğrenci alan okulların yerleştirmesini merkezi olarak gerçekleştirmeli geri kalan öğrencilerin yerleştirmeleri noktasında yerele inisiyatif tanımalıdır. Bu inisiyatiflerin şeffaf bir şekilde olması için merkezden kontrol ve denetim mekanizmaları oluşturulabilir.

İkinci olarak her ne kadar MEB tercih sürecinde çeşitli bilgilendirme faaliyetlerinde bulunduysa da öğrenci ve velilerin tepkilerinden anlaşıldığı üzere yeni sistemin ve kılavuzun daha net bir şekilde anlatılması gerektiği ortadadır.

Üçüncü olarak tercihlerine yerleşemeyen öğrenciler ve boş kalan kontenjanlar beraber analiz edilerek okul türleri üzerinden yeni bir yol haritası çıkarılmalıdır.

Dördüncü olarak adrese dayalı yerleştirme sisteminde okullar arası eğitim kalite farkların azaltılması oldukça ehemmiyetlidir. Bilhassa dezavantajlı ve göreli olarak akademik başarısı düşük okulların iyileştirilmesi yönünde okul bazlı özel uygulamalara ve politikalara ihtiyaç söz konusudur. Bu uygulamaların da etki analizlerinin yapılarak iyileştirilmesi fark yaratabilir.

 

Son olarak kontenjanların en fazla boş kaldığı okul türleri olan meslek ve imam hatip liselerinin okul sonrası kariyer yollarının gerçekçi bir şekilde tasarımında fayda vardır.

Etiketler: