5 Soru: Heyet-ü Tahrir Eş-Şam

Nusra Cephesi kendisini devrimin bir parçası olarak sunarak üzerindeki baskıyı hafifletebilmek adına ŞFC olarak yolunu devam etmeye çalıştı. ŞFC projesi de başarısız olunca HTŞ oluşumuna öncülük etti.

1. Heyet-ü Tahrir Eş-Şam (HTŞ) oluşumu nasıl ortaya çıktı?

HTŞ olarak bilenen Heyet-ü Tahrir Eş-Şam (Şam’ı Özgürleştirme Heyeti) 28 Ocak 2017 tarihinde ilan edildi. Bir çatı yapılanma olarak dizayn edilen yeni oluşum Şam Fetih Cephesi (ŞFC), Nurettin Zengi, Ceyşü’s-Sünne gibi gruplarla beraber Ahrarü’ş-Şam hareketinden ayrılanların bir araya gelmesi ile kuruldu. HTŞ’nin ana omurgasını teşkil eden ŞFC Temmuz 2016’da el-Kaide’nin Suriye’deki kolu olan Nusra Cephesi’nin bir evrimi sonucu ortaya çıkmıştı. Temmuz 2016’da Nusra Cephesi lideri Ebu Muhammed Culani el-Kaide’ye olan biatlarını feshederek ŞFC’nin kurulduğunu ilan etmişti.

El-Kaide örgütü Suriye’deki ayaklanmanın silahlı mücadeleye dönüşmesi ile beraber kendine yeni bir yaşam alanı buldu. Irak’tan Ağustos 2011’de IİD (Irak İslam Devleti) tarafından gönderilen ve aralarında Ebu Muhammed el-Culani’nin de bulunduğu bir ekip Suriye’de Nusra Cephesi’ni kurdu. Nusra Cephesi’nin kuruluşu ilk kez 24 Ocak 2012’de Culani tarafından ilan edildi. Nusra Cephesi 2013 yılında kurucu ekibi gönderen IİD ile meşruiyet tartışması ve güç mücadelesi yaşamıştı. Bu mücadelenin sonucunda IİD, DEAŞ (Irak ve Şam İslam Devleti) olarak bilenen örgüte dönüşürken Nusra Cephesi ise merkezi el-Kaide’ye biat ederek söz konusu örgütün Suriye kolu olarak yoluna devam etti.

30 Eylül 2015’te başlayan Rus müdahalesi ve muhalefetin Halep’i kaybetmesinin yarattığı yeni denklem sonrası başlatılan siyasi görüşmeler Nusra Cephesi’nin el-Kaide kimliği üzerinden siyasi ve askeri olarak hedef tahtasına oturmasına neden olmuştu. Nusra Cephesi ise kendisini devrimin bir parçası olarak sunarak üzerindeki baskıyı hafifletebilmek adına Temmuz 2016’da ŞFC olarak yolunu devam etmeye çalıştı. ŞFC projesi de başarısız olunca yeni bir hamle yaparak Ocak 2017’de HTŞ oluşumuna öncülük etti. Ancak HTŞ çatı yapılanması da Temmuz 2017’de Ahrar’üş Şam ile yaşadığı çatışmaların ardından Nureddin Zengi dahil birçok farklı grubun kendisini terk etmesiyle başarısız oldu. Böylelikle HTŞ yeniden Nusra’ya dönüşmüş oldu.

2. HTŞ nasıl bir etkinlik alanına sahip?

2011 sonunda kurulan ve HTŞ’nin ana omurgasını teşkil eden Nusra Cephesi Suriye rejimine karşı asimetrik operasyonlar düzenleyerek sahada kendi varlığını pekiştirdi. 2013 yılında Esed rejiminin özellikle Suriye’nin kuzey ve doğu eyaletlerinde kontrolünü kaybetmesi ile beraber Nusra Cephesi de diğer muhalif gruplarla birlikte bu bölgelerde kontrol sağlamaya başladı. O dönem Nusra Cephesi Rakka ve Deyrizor örneğinde olduğu gibi yerel yönetimler tesis ederek ele geçirdiği bölgelerde kalıcı olmak istediğini gösterdi. Fakat DEAŞ’ın ortaya çıkması ve iki grup arasında yaşanan meşruiyet ve güç kavgası Nusra Cephesi’ne hem kontrol ettiği alan hem de insan gücü açısından büyük darbe vurdu. 2014 sonunda yeniden toparlanan örgüt 2015 ortasında diğer muhalif gruplarla kurduğu İdlib Fetih Ordusu çatısı altında rejime karşı önemli ilerlemeler kaydederek İdlib eyaleti başta olmak üzere Suriye’nin kuzeybatısında hakimiyet kurmayı başardı.

Nusra Cephesi ve ondan evrilen gruplar ŞFC ve HTŞ adım adım İdlib’teki gücünü tahkim etmeye başladı. 10 bin civarı savaşçısı olduğu düşünülen grup diğer muhalif unsurlara karşı tasfiye operasyonları düzenleyerek kendi hakimiyetini artırdı. En son geçen Temmuz ayında Ahrar’üş Şam’a karşı gerçekleştirdiği tasfiye operasyonunun ardından HTŞ muhalefetin kontrol ettiği İdlib’te tek hegemon güç oldu.

HTŞ askeri faaliyetlerinin yanı sıra yerel yönetimler tesis ederek belediyecilik hizmetleri verirken kontrol ettiği yerlerde yardım, eğitim ve dini faaliyetler üzerinden halk desteği sağlamaya ve sınır kapılarını kontrol ederek gelir elde etmeye çalışıyor. Bununla birlikte kendi Selefi-cihadi İslam anlayışı üzerinden yoğun endoktrinasyon faaliyetlerinde bulunuyor.

3. HTŞ’nin el-Kaide ile olan ilişkisi nedir? Terör örgütü olarak sayılıyor mu?

HTŞ’nin ana oluşumu olan Nusra Cephesi el-Kaide ile bağlantıları sebebiyle farklı ülkelerce terör örgütü olarak ilan edilmiş durumda. Örgüt Türkiye’de Bakanlar Kurulu kararı ile Mayıs 2014’te “el-Kaide ile Bağlantılı Tüzel Kişi, Kuruluş veya Organizasyonlar” listesine eklendi. Buna karşın Nusra Cephesi bir deklarasyon yayınlayarak el-Kaide’den tamamen ayrıldıklarını duyururken yine Nusra’nın Temmuz 2016’da ve Ocak 2017’de kurulmasına öncülük ettiği çatı yapılanmalar ŞFC ve HTŞ merkezi el-Kaide ile bağlarının olmadığını iddia etmekte.

Ancak hem ŞFC hem de HTŞ, ABD ve Rusya başta olmak üzere uluslararası aktörler tarafından el-Kaide’ye bağlı örgütler olarak görülmeye devam edildi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden Aralık 2015’te çıkan ve sonrasında yapılan siyasi görüşmelerde esas alınan 2254 sayılı kararda Nusra Cephesi, DEAŞ ile beraber el-Kaide’ye bağlı terör örgütü olarak tanımlanarak uygulanacak herhangi bir ateşkesin dışında tutuldu. Rusya ve Türkiye’nin inisiyatifi ile başlatılan Astana süreci de bu görüşü benimsedi ve DEAŞ ile beraber Nusra ateşkesten müstesna terör örgütü olarak tanımlandı. Nitekim 14-15 Eylül’de düzenlenen 6. Astana görüşmelerinde açıklanan ortak bildiride de de-eskalasyon bölgelerinin oluşturulabilmesi için terör örgütleri DEAŞ ve Nusra Cephesi ile mücadele edilmesinin önemi vurgulandı.

4. HTŞ’nin Suriye toplumunda karşılığı nedir?

HTŞ yaptığı belediyecilik hizmetleri ve yardım faaliyetleri ile birlikte rejime karşı gösterdiği direniş ve düzenlediği askeri operasyondan dolayı belli bir halk desteği kazandı. Bunun yannda katı ideolojik oryantasyonu, dayatmacı eylemleri ve diğer muhalif gruplara karşı yaptığı ve toplumun onaylamadığı tasfiye operasyonlarından dolayı da ciddi tepki aldı. Muhalefetin kontrol ettiği bölgelerde yaşayan insanlar HTŞ’nin gücünü tahkim etmeye çalışmasından ve dayatmacı müdahalelerinden ötürü rahatsız olmaya başladı. Örneğin Haziran 2017’de ÖSO’ya bağlı 13. Fırka’ya karşı yaptığı operasyonun ardından İdlib Maarat’ül Nüman’da HTŞ’ye karşı düzenlenen gösteriler örgütün beldeden çıkmasına neden oldu. Bunun akabinde HTŞ’nin Temmuz ayında Ahrarü’ş-Şam’a karşı düzenlediği tasfiye operasyonu ve medyaya sızdırılan operasyonun detayları örgütün diğer muhalif gruplara karşı komplo düzenlediğini ve kendi çıkarı için silah kullandığını gösterdi. Bu operasyon ve sızdırılan detaylar HTŞ’nin halk nezdindeki imajında büyük tahribata neden olurken örgütte ciddi kopmalar yaşandı.

Bunun yanında Esed rejimine karşı uzun zamandır ilerleme kaydedemeyen HTŞ’nin uluslararası ve bölgesel aktörler tarafından terör örgütü olarak addedilmesi İdlib başta olmak üzere muhalefetin kontrol ettiği yerlerde yaşayan insanlar nezdinde kaygı ve endişeye yol açtı. İnsanlar HTŞ örgütünü Rusya, İran ve Esed rejimi tarafından İdlib’e düzenlenecek olası bir askeri operasyonun adeta müsebbibi olarak görmeye başladılar.

5. HTŞ Astana sürecine karşı nasıl bir tavır sergiledi?

HTŞ kurucu unsuru olan Nusra Cephesi gibi siyasi müzakerelere prensip olarak karşı olduğunu ortaya koydu. Askeri mücadeleyi önceleyen örgüt Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) başta olmak üzere muhalefetin siyasi oluşumlarını reddetti. Aralık 2015’te düzenlenen Riyad Konferansı’nı ve Yüksek Müzakere Heyeti’ni tanımadığını ortaya koydu. HTŞ Astana sürecine yönelik de benzer bir tavır takındı. Örgüt Astana süreci başlatıldıktan hemen sonra kuruldu. ŞFC ile beraber Nurettin Zengi, Ceyş’üs Sünne ve Ahrar’dan ayrılanlar gibi HTŞ’nin kurucu gruplarının da Astana sürecine karşı olduğu bilinmesinden dolayı bazı analistler tarafından yeni oluşum “Astana’yı Reddedenlerin Bloku” olarak tanımlandı.[1] Öte yandan Astana süreci de DEAŞ ile beraber Nusra’yı bir terör örgütü olarak tanımlayarak doğrudan hedef tahtasına koydu.

Nitekim HTŞ hem yayımladığı bildirilerde hem de sözcülerinin açıklamalarında Astana sürecini reddettiğini açık bir şekilde ifade etti.[2] Örneğin Nisan 2017’de HTŞ tarafından yayımlanan bildiride Astana süreci ve buna katılan gruplar ağır bir dille eleştirildi. Söz konusu süreç “ihanet ve komplo” olarak nitelendirildi.[3] Aynı şekilde 6. Astana toplantısından sonra İdlib’te çatışmazlık bölgesi oluşturulması başta olmak üzere toplantıdan çıkan kararlar eleştirilerek HTŞ tarafından reddedildi. HTŞ müteakip seferler TSK ve ÖSO bileşenlerini İdlib’e girmeye çalışmaları halinde hedef alacağını duyururken Türkiye’nin sınıra ciddi askeri güç konuşlandırması sonrasında ise görüşmelere açık olduğunu bildirdi.

[1] “Heyet’ü Tehrir Eş-Şam, Astanaye Reddedenlerin Bloğu”, Al Jazeera, 26 Şubat 2017.

[2] “‘Heyet’ü Tehrir Eş-Şam’, Tarfaudu İtifak Al Astana”, Al Jazeera, 16 Eylül 2017.

[3] “Heyet Tehrir Eş-Şam Tühaddit Fasa’il Astaana”, Enab Baladi, 10 Mayıs 2017. https://www.enabbaladi.net/archives/148836, (Erişim tarihi: 9 Ekim 2017).

Etiketler: