18 Ocak 2023 | Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (sağda), Türkiye-ABD Stratejik Mekanizması II. Bakanlar Toplantısı kapsamında, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile başkent Washington'da bir araya geldi. (Foto: Murat Gök / AA)

5 Soru: Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Washington Ziyareti

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Washington ziyaretinin önemi ve arka planı nedir? Ankara ve Washington’ın Ukrayna politikaları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir? ABD, Türkiye’ye F-16 satacak mı? Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine bakışı nasıl? Washington, Ankara’nın Suriye rejimiyle temas kurmasına nasıl bakıyor?

  1. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Washington ziyaretinin önemi ve arka planı nedir?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden’ın Ekim 2021’de Roma’daki görüşmesiyle ihdas edilen “stratejik mekanizma” kapsamında Washington’ı ziyaret etti. Son on yılda Türk-Amerikan ilişkilerinde bölgesel gelişmeler ve savunma meselelerine dair anlaşmazlıklar ve politika farklılıkları nedeniyle birçok kriz yaşandı. Donald Trump-Erdoğan ilişkisinin genelde pozitif ve yakın olduğu algısına rağmen Trump yönetimi de görevdeki son yılında Türkiye’ye yaptırım uyguladı. Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin YPG’ye destek vermeyi sürdürmesi ve Türkiye’nin Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerini alması ise ilişkilerde iki büyük krize neden oldu.

Joe Biden’ın göreve gelmesinden sonra Washington yönetimi mevcut krizleri dondurma ve yeni krizleri engelleme çabası içinde oldu. ABD’nin Afganistan’dan alelacele çekilmesi, Libya’daki çatışmalar ve (en önemlisi) Rusya-Ukrayna savaşı Washington ve Ankara’ya iş birliği zemini arayabilecekleri alanların halen mevcut olduğunu anımsattı. Biden yönetiminin “kriz yönetimi” anlayışı yeni yol kazalarına engel olduysa da bu tutum Türkiye tarafından milli güvenliğini doğrudan hedef alan tehditler şeklinde görülen ciddi görüş ayrılıklarını ortadan kaldırmaya yetmedi. Süreklilik arz eden kurumsal bir stratejik diyaloğun olmaması ise stratejik mekanizmanın kurulmasına zemin oluşturdu. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu stratejik mekanizma toplantılarını yılda en az iki kez yapma teklifinde bulunduklarını duyurdu. Bu açıklama iki ülkeyi de kaygılandıran birçok farklı konu olduğu düşünüldüğünde temasların aciliyetini gösteriyor. Kanımca bu mekanizmaya resmiyet ve süreklilik kazandırılması, devamlı ve kapsamlı stratejik diyaloğun sağlanması açısından ziyaretin en önemli boyutu olacaktır.

18 Ocak 2023 | Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye-ABD Stratejik Mekanizması II. Bakanlar Toplantısı kapsamında, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile başkent Washington’da bir araya geldi. ( Murat Gök – Anadolu Ajansı )
  1. Ankara ve Washington’ın Ukrayna politikaları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?

Küresel etkilere sahip bölgesel meselelere baktığımızda Ukrayna’daki savaş her iki ülke açısından da gündemin en üstünde yer alıyor. Zira bu savaşın Türkiye ve ABD devlet hem de NATO içi birliktelik açısından önemli sonuçları bulunuyor. Türkiye, Rus işgalinin başından itibaren NATO müttefikleriyle birlikte Ukrayna’yı destekleme konusunda çok aktif bir rol üstlendi. Aynı zamanda krizin bir an önce çözüme kavuşturulması için gayret gösterdi. Bu kapsamda savaşın ilk günlerinde Rusya ve Ukrayna dışişleri bakanlarını bir araya getirerek bir barış planı geliştirmeye çalıştı. Ancak ne Rusya ne de Ukrayna anlamlı bir diyaloğa hazırdı. Böylece iki ülke de birbirinden oldukça farklı tutumlar ortaya koydular ve bu dinamik günümüze dek aynı kaldı. Hatta son bir yılda farklılıkların derinleştiğini söyleyebiliriz. Türkiye, Ukrayna’yı askeri, lojistik, ekonomik ve siyasi açılardan desteklerken Rusya’yla ilişkisini de sürdürdü.

ABD ise NATO’da birliktelik oluşturmaya ve Avrupalı müttefikleriyle diplomatik temaslar kurarak Ukrayna’ya askeri destek sağlamaya odaklandı. NATO’nun tüm kararlarına katılan Türkiye, tahıl koridoru ve esir takası gibi anlaşmalarda ara buluculuk yaparak İttifakın etkili olmasında kritik bir aktör oldu. Bu süreçte Washington ne ciddi bir siyasi sermaye harcadı ne de Moskova’yla diplomatik temas kurulmasını teşvik etti. Böylece Kiev yönetimini “sonuna kadar” destekleme konusunda kararlı olduğu görüntüsünü verdi. Ancak bu durum içeride Cumhuriyetçilerin Ukrayna’ya yardıma kısmen şüpheci yaklaşması dolayısıyla değişebilir. Ankara ve Washington’ın politikaları Ukrayna’nın desteklenmesi ve NATO içinde tek bir cephe oluşturulması açılarından örtüşüyor. Ancak Türkiye’nin Rusya’yla angajmanının ise temel farklılık olduğu söylenebilir. Ukrayna ve Rusya barış görüşmelerine hazır olduklarında bu farklılık işe yarayabilir. Bununla birlikte Türkiye ve ABD’nin stratejik mekanizma kapsamında Ukrayna’nın desteklenmesi ve NATO’nun tepkisinin güçlendirilmesi konularını konuşmaları önemlidir.

  1. ABD, Türkiye’ye F-16 satacak mı?

Türkiye ve ABD’nin ikili savunma ilişkisi açısından F-16 satışı gündemin en üstünde yer almıştır. Bu konuda askeri yetkililer arasındaki görüşmeler tamamlanmış ve Pentagon Türkiye’ye satış yapılması tavsiyesinde bulunmuştur. Başkan Joe Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a satışı desteklediğini söylemiştir. Biden yönetimi Kongreye gayriresmi olarak bu anlaşmanın ABD’nin milli çıkarlarına hizmet edeceğini ve NATO’nun askeri kapasitesi için önemli olduğunu bildirmiştir. Bir sonraki adım ise Biden yönetiminin Senatör Bob Menendez gibi Kongre üyelerinin muhtemel endişelerini gidermesi olacaktır. Eğer Biden yönetimi satışa Kongreden onay çıkacağına ikna olursa resmi bir bildirimde bulunabilir. Ancak Kongre üyeleri muhtemelen Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine yönelik tutumu hakkında sorular yöneltmeyi sürdürecektir. F-16 satışına izin vermeden önce o sürecin tamamlanmasını talep edebilirler. Satışı destekleyenler iki mesele arasında hiçbir bağlantı olmaması gerektiğini belirtiyor. Ancak ne Kongre ne de Beyaz Saray, Türkiye’de Mayıs’ta yapılacak seçimlerin öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “puan kazandırmak” isteyecektir. Lakin satışı ötelemenin karşılıklı güven ve iş birliği alanlarına zarar vermesi de mümkündür. Bilhassa Kongrenin Yunanistan’a F-35 satışını kolayca onaylarken Türkiye’ye F-16 satışını Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine endekslemesi halinde böyle bir durum oluşabilecektir. Türkiye’nin ise Finlandiya ve İsveç’le imzaladığı terörle ortak mücadeleye dair üçlü muhtıranın uygulanmasında ısrarcı olacağı not edilmelidir. Zaten Türkiye’nin onlarca yıldır F-16’ları kullandığı ve satışın NATO’nun kapasitesini artıracağı düşünüldüğünde onay konusunda hiçbir sorun olmaması gerektiği açıktır. Ancak bahsi geçen siyasi hesaplar ciddi bir engel teşkil edebilecektir.

  1. Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine bakışı nasıl?

Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya alınmalarına dair Türkiye’nin çekinceleri, PKK gibi terör örgütlerinin onlarca yıldır hem bu ülkelerde hem de Avrupa’nın geri kalanında rahatlıkla faaliyet göstermesidir. Türkiye bu konuyu hem Avrupalı müttefikleri hem de ABD nezdinde defalarca gündeme getirmiştir. Batı’nın son yıllarda PKK’nın Suriye’nin kuzeyindeki koluna destek vermesi ise bu konunun aciliyetini artırmıştır. Türkiye, NATO’nun uluslararası terörle mücadele hususunda birlik olmasını istiyor. Bunun mantığı ise NATO müttefiklerinin birbirlerinin güvenlik endişelerini ciddiye alması ve saldırıya uğramaları durumunda birbirlerine yardım etmeleriyle ilgilidir. Buna göre terörün de İttifakın gündeminde önemli bir yeri olmalıdır. Türkiye, uluslararası terör meselesinin NATO’nun stratejik konseptine dahil edilmesi ve müttefiklerin bu konuda hassasiyet göstermesi konularında ısrarlarını sürdürüyor.

Aynı yaklaşım Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında hızla NATO’ya katılmak isteyen Finlandiya ve İsveç’e karşı da gösteriliyor. Türkiye, NATO’nun açık kapı politikasını destekliyor. Öyle ki yıllarca Gürcistan ve Ukrayna’nın üye yapılmasını savunmuştur. Dolayısıyla Finlandiya ve İsveç’e dair çekinceleri Türkiye’nin genişlemeye dair tutumunu yansıtmıyor. Yalnızca bu ülkelerin terör örgütlerinin topraklarındaki faaliyetlerine yaklaşımıyla ilgilidir. Türkiye’nin Finlandiya’dan ziyade İsveç’le sorunlarının olduğu anlaşılıyor. Zira İsveç makamları Türkiye’nin terör iltisaklı şahısların iadesine dair taleplerine daha kapalı oldukları izlenimini veriyor. PKK sempatizanlarının İsveç’te Türkiye karşıtı gösteriler yapması ve İsveç makamlarının bunların faaliyetleri kısıtlamaması mevcut sürece katkı sunmuyor. Şu anda İsveç’in NATO’ya alınması konusunda ortak bir zemin bulunup bulunamayacağı netlik kazanmış değil.

  1. Washington, Ankara’nın Suriye rejimiyle temas kurmasına nasıl bakıyor?

Washington’ın ilk tepkisi Şam rejimini meşrulaştıracak hamlelere muhalefet ettiklerini belirtmek olmuştur. Görünüşte ilkeli gibi görünen bu tutum Suriye’deki çatışmayı bitirmek için gereken siyasi anlaşmaya gidecek bir yol göstermiyor. Biden yönetimi halen Suriye’nin kuzeyindeki YPG’ye desteğini DEAŞ’ın yeniden ayağa kalkmasını engellemek ve ABD’nin çekilmesi durumunda Rusya veya İran’a alan tanımamak üzerinden açıklıyor. Terörle mücadele odaklı iddiasındaki bu strateji ise BM’nin 2254 sayılı kararına uygun bir Suriye politikasına karşılık gelmiyor.

Türkiye, Suriye rejimiyle temas kurarken bazı güvenlikle ilgili ve siyasi faktörleri göz önünde bulunduruyor. Eğer rejim PKK ve onun Suriye kolu YPG/PYD’yi terör örgütü olarak kabul ederse Türkiye bir kazanım elde edecektir. Ürdün, Lübnan ve Türkiye gibi ülkelerdeki sığınmacıların Suriye rejimiyle müzakere edilerek güvenli dönüşünün sağlanması da Türkiye’nin çıkarına olacaktır. Son olarak daha güçlü bir süreç, rejim ile meşru muhalif gruplar arasında yapılacak müzakereler neticesinde siyasi çözümü ortaya çıkarabilir. Muhtemelen bu çıkarlar Türkiye’nin rejimle temas kurmasının mantığını oluşturuyor. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda çetin müzakerelerin yapılması gerekecektir. Öte yandan ABD ve Avrupalı müttefikler, Suriye’de siyasi çözüm için ciddi bir siyasi gayret göstermiyor. Buna binaen Türkiye’nin rejimle temas kurması ezber bozan bir gelişme olabilir. Ancak bu süreç ne kolay ne de hızlı olacaktır. ABD’nin YPG’ye süregelen desteği ise Türk-Amerikan ilişkilerini zehirlemeye devam etmektedir. Bu durum iki ülkenin Suriye politikası konusunda iş birliği yapmasının önünde ciddi bir engel olarak durmaktadır.

Etiketler: