28 Şubat ve Toplumsal Hafızayı Diri Tutma İhtiyacı

28 Şubat 1997’de MGK “irtica” gündemi ile toplandı. MGK’nın asker kanadı 18 maddelik bir listeyi hükûmete dayattı. MGK Genel Sekreterliği “kararlar uygulanmazsa yaptırımlar gelir” açıklaması yaptı.

28 Şubat 1997’de MGK “irtica” gündemi ile toplandı. MGK’nın asker kanadı 18 maddelik bir listeyi hükûmete dayattı. MGK Genel Sekreterliği “kararlar uygulanmazsa yaptırımlar gelir” açıklaması yaptı.

Zaten 28 Şubat kararlarından önce cuntacılar, 4 Şubat’ta Ankara Sincan’da 20 tank ve 15 zırhlı aracı caddelerden yürüterek “darbe simülasyonu” yapmıştı.

5 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel darbe hazırlığı yapan cuntacılardan yana olduğunu, Başbakan Necmettin Erbakan’a bir mektup göndererek bildirdi. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya ise, ‘İrtica’nın, PKK’dan daha tehlikeli’ olduğunu duyurdu.

“Şeriata karşı” sloganı ile sokaklarda kadınların başını çektiği yürüyüşler tertip edildi. Bu yürüyüşlere CHP kurumsal olarak destek verdi. Genel Başkan Deniz Baykal bizzat yürüyüşe katıldı.

Dolayısıyla bu 18 maddelik liste hükûmetin düşürülmesi için bir yol haritasından başka bir şey değildi.

Yol haritasına uygun olarak da “5’li çete” olarak adlandırılan sendikalar (TOBB, Türk-İş, TİSK, DİSK ve TESK), sivil siyasete verilen muhtıraya destek açıklaması yaparak cuntacılara destek verdiler.

Medya hükûmetin düşmesi için özel bir çaba sarf etti.

RP’ye kapatma davası açılması için medya, manipülasyona dayalı üretilmiş haberler yayınladılar. Gazeteler güdümlü olarak hazırlanan özel manşetlerle çıktı.

Demokrat olduğunu iddia eden siyasetçiler, RP’nin kapatılabilmesi ve bu partide siyaset yapan aktörlerin siyasetten men edilebilmesi için yalan, manipülasyon, üretilmiş yapay söylemler dâhil her türlü kara propagandaya başvurdular.

Yani RP’nin kapatılabilmesi için cumhuriyet savcısının oluşturacağı dosyaya özel malzeme imal ettiler.

Dava dosyasına konmak için üretilen manipülasyon ve yalanlara birçok örnek verilebilir. Ancak o dönemi yaşamamış gençlere örnek olsun diye birini buraya alacağım. Nasıl bir dönemden geçildiğinin anlaşılabilmesi için bu örnek yeterince açıklayıcı.

23 Nisan 1997 tarihinde DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, TBMM kürsüsünde milletin gözü önünde, gerçeklikle uzaktan yakından alakası olmayan bir konuşmayı yapabildi:

 “Türkiye, bugün, çok ciddi bir rejim sorunuyla karşı karşıyadır…. Hükûmetin Refah Partisi kanadı… kendi özel polisini devlet polisiyle çatıştırıyor… Refah Partililerce düzenlenen toplantılarda, kadınları kara çarşaf giyinip, ellerine kalaşnikoflar alıp, devlete karşı cihada çağıran çağrılar ve şarkılar okunuyor… Refah Partisi, hemen her gün kendi yandaşlarını devlete ve orduya karşı tahrik ederken, silahlı eyleme kışkırtırken… bütün dünyanın bildiği bir gerçek şu ki: Türkiye, tarihinin en ağır rejim bunalımlarından birinden geçiyor… hiçbir devletin ordusu da, kendine ve devlete karşı silahlanma, silahlı ayaklanma kışkırtıcılığı karşısında, sessiz, kayıtsız, tepkisiz kalamaz. Refah Partisi, içeride ve dışarıda ateşle oynuyor; ateşle oynarken, kendini de, demokrasiyi de, devleti de yıkabilir”

Altını bir kez daha çizeyim. Bu tip konuşmalar toplumun bir kısmını RP’ye karşı mobilize etmek için özel olarak üretiliyordu. Darbecilere ortam hazırlamaya dönük çabalardı.

Zaten bu çabaların üzerinden çok geçmeden 21 Mayıs’ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, iktidardaki RP’ye karşı kapatma davası açacaktır.

Ecevit’in bu konuşmasında ileri sürdüğü gerçek dışı beyanların benzerleri de kapatma davası dosyasında yerini alacaktır.

10 Haziran’da, TSK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyelerini Genelkurmay Başkanlığına çağırarak, RP’nin nasıl kapatılacağı, iktidardan nasıl uzaklaştırılacağı ve İslami camianın dava ve yargılamalarla nasıl sindirileceği ayrıntılı olarak anlatıldı.

Ayrıca bir ay boyunca yargı, medya, üniversite, iş adamları, sivil görünümlü kuruluşlar, sendikalar vb. birçok kurumun temsilcileri, bu brifinglerle İslami kesimin tüm unsurlarına karşı mücadele için özel olarak görevlendirildi.

Bu baskıların sonucunda, merhum Necmettin Erbakan, 18 Haziran’da başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı.

28 Şubat darbesi, kurumlar arasında kurulan özel ağlar, üretilen özel bilgiler, pratikler ve araçların tehdit söylemi etrafında dolaşıma sokulması süreçleriyle oluşturulmuştur. 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’un sonucunda ortaya çıkan gerçeklikler üzerinden bugün için, FETÖ’nün bu süreçlerdeki rolüne de odaklanarak, 28 Şubat darbesinin geriye dönük olarak yeniden bir okumaya tabi tutulması gerekmektedir.

28 Şubat darbesi sürecini toplumsal hafızayı tazelemek açısından kısaca özetledim. Bu dönemde özel olarak görev yapan bir kısım siyasetçi, medya isyanı, iş adamı ve akademisyenin bugün çok demokrat geçinmesine de fazla itibar etmeyin.

[Türkiye, 1 Mart 2018]

Etiketler: