Zeytin Dalı Türkiye’nin Önünü Açıyor

Öyle ya da böyle, Türkiye kendisine yönelen tehditleri bertaraf etmek için yola koyuldu. Önce DEAŞ şimdi de PKK/YPG'ye karşı harekete geçti. Bunun için gerekli siyasi irade, motivasyon ve destek de söz konusu. Bu motivasyon karşısında YPG'nin uyguladığı kirli ittifaklar ve taktikler de işe yaramayacak.

Afrin operasyonu ile Türkiye uluslararası aktörleri peşinden sürüklemeye başladı. Operasyonun başladığı günden beri gerek Suriye’deki yerel güçler ve terör örgütleri gerekse Suriye krizine müdahil olan uluslararası aktörler bu operasyon karşısında yeni adımlar atmaya başladılar. Avrupa ülkelerinin önemli bir kısmı kısa bir süre içinde destek açıklaması yaptı. TSK ve muhalifler sahada ilerledikçe bu destek arttı. Fransa konuyu BMGK’ne götürmekten vazgeçti.

PYD bir o yana bir bu yana savrulurken ABD’de Türkiye’yi durduracak ya da oyalayacak söylemleri tedavüle sokmaya başladı.

PYD ne yapacağını şaşırdı. Rusların kendini sattığını ilan etti, ABD’ye de kendilerine sahip çıkmadığı için çattı. Rejimle pazarlığa girişti ve iş birliği yapmaya çalıştı. Alan kaybettikçe yalan haber ve sahte fotoğraflarla propaganda yapmaya koyuldu. Ancak bir netice alamadı.

PKK/YPG ile ciddi bir işbirliği içinde olan ve bu örgütü Suriye’de bir orduya dönüştürmek için çaba sarfeden ABD’den gelen açıklamalar da dikkat çekici.

ABD Dışişleri sözcüsü önce ergen tavrıyla Rusya’yı suçladı. Rusya, iki NATO müttefikinin, ABD ile Türkiye’nin arasını açmak istiyormuş. Baktılar tutmadı, bu sefer Esed rejiminin ülkeyi nasıl yıkıp yıktığını, masum insanları kimyasal gazla katlettiğini ve Rusya’nın da bundan sorumlu olduğunu dile getirdiler. Büyük ülkelerle Suriye’nin geleceğini kurmak için zamanın geldiğini söylediler.

Gerçek şu ki, bütün bunlar olup biterken ABD Suriye’deydi. Rusya’ya da kendisi alan açtı. Soğuk Savaş döneminde yaptıkları paylaşım alışkanlığıyla DEAŞ’ı kullanarak Fırat’ın doğusu ve Batısı şeklinde Rusya ile Suriye’yi paylaştı. YPG’nin hafsalasının alamayacağı miktarda silahı sevketme karşılığında Rusya’nın rejimle birlikte gerçekleştirdiği katliamlara göz yumdu. Ancak DEAŞ bitince, pazarlığın da miadı doldu.

Rakka’nın DEAŞ’tan temizlenmesi ile Türkiye, ABD’nin sözünde durup YPG’ye desteğin durdurulmasını ve verilen silahların toplanmasını bekledi. ABD sözünü tutmak yerine oyalama taktiğine başvurdu. Ancak hesaba katmadıkları şey, Türkiye’nin 15 Temmuz’la birlikte tutturduğu çizgiydi.

TİLLERSON’UN TAMPON BÖLGE TEKLİFİ BİR OYALAMA TAKTİĞİDİR

Tillerson’un Mevlüt Çavuşoğlu’na yaptığı “tampon bölge” teklifi bu oyalama taktiklerinin biraz daha somutlaşmış halinden başka bir şey değil. YPG’ye binlerce tır silah ve askeri yardım sağladıktan sonra bu teklifin hiç bir anlamı yok.

Muhaliflerin de İdlib’de sıkışıp kaldığını göz önünde bulundurursak bu teklifin Esed rejimini sıkıştırmaya dönük bir hamle olmadığı da rahatlıkla görülür.

ABD’nin bütün derdi Türkiye’yi Afrin operasyonundan vazgeçirerek PYD’yi rahatlatmak.

Dolayısıyla teklifin dikkate alınacak bir tarafı yok, ayrıntılarını da tartışmak yersiz. Ancak bu teklif, YPG’nin ABD tarafından terör örgütü olarak kabul edildiği bir zeminde “terörden arındırılmış bir bölge” olarak formüle edilirse belki ayrıntıları tartışılabilir. Bu da zaten YPG’nin tasfiye edilmesi anlamına gelecek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump’ın telefon görüşmesi de ilginç veriler sunuyor. Trump eline tutuşturulmuş notlarla çıktı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısına. Fakat Türkiye’nin geri adım atmayacağı anlaşılınca Amerikan basınına görüşmenin içeriğini yansıtmayan açıklamalar servis edildi. Trump iktidara geldiğinden beri meydan okuduğu Obama yönetiminin uygulamalarına sahada kendini mahkum ettikçe bu tarz algı numaraları ile durumu kurtarmaya çalışıyor.

Kısacası ABD’nin Suriye stratejisi iflas etmenin eşiğinde. Trump da bu durum karşısında çaresiz. Dünyaya sağır kalan kendi kamuoyunu kendi medyası üzerinden aldatabilir ama bu gidişle hem kendisi hem de ABD bir çıkmazın içine girecek.

Öyle ya da böyle, Türkiye kendisine yönelen tehditleri bertaraf etmek için yola koyuldu. Önce DEAŞ şimdi de PKK/YPG’ye karşı harekete geçti. Bunun için gerekli siyasi irade, motivasyon ve destek de söz konusu. Bu motivasyon karşısında YPG’nin uyguladığı kirli ittifaklar ve taktikler de işe yaramayacak.

ABD de bir tercih yapmak durumunda. Kenetlenmiş bir milletin, inanmış bir silahlı kuvvetlerin ve bunları arkasına alarak sapa sağlam duran siyasi irade ile rasyonel bir ilişki mi kuracak yoksa bir terör örgütü ile birlikte bir çıkmaza yuvarlanmaya devam mı edecek?

[Fikriyat, 25 Ocak 2018]

Etiketler: