Türkiye Avrupa’yla rasyonel bir ilişki kurma arayışında. Her iki tarafın da kazandığı, tarafların birbirine zarar vermekten imtina ettiği bir ilişki.
Bu yeni bir ÅŸey mi?
Kuşkusuz hayır, zira Avrupa ile gerilimden uzak, iş birliğinin öne çıktığı bir ilişki Türkiye’nin yararına olduğu için Ankara, Avrupa başkentleriyle sorun yaşamaktan hep kaçınmaya çalışıyor. Ama değişik sebeplerden dolayı Avrupa’dan gelen baskılar Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından sert bir karşı duruşu gerektirdiği zaman da Ankara bu duruşu göstermekten kaçınmadığı için Türkiye-AB ilişkileri zaman zaman gergin dönemler yaşadı.
İki taraf arasındaki ilişkinin bundan sonra da benzer gerginliklere şahit olmayacağı garantisini kimse veremez. Ama Ankara son dönemde attığı adımlarla Avrupa ile iş birliği eksenli bir ilişki geliştirmek istediğini, sorunları diplomasi yoluyla çözmek istediğini gösterdi.
Öyle görünüyor ki Avrupa tarafından da buna olumlu bir karşılık verilmesi söz konusu. En azından Türkiye’ye karşı yaptırımların öne çıktığı sert bir politikayı savunanların bir kısmının kafası Ankara’nın bu hamlesiyle karışmış durumda.
İki tarafın iş birliği yapmasını gerekli kılacak çok sayıda mesele var. Ama benzer şekilde, Türkiye ile AB’nin en azından bazı ülkelerini doğrudan karşı karşıya getiren ve çatışma riski barındıran da pek çok sorun var.
Bu sorunların çözümünde güç yerine diplomasi ve diyaloğun öne çıkması ve buradan kazanılacak ivme ile mülteci krizi gibi bölge sorunlarının çözümü konusunda ileri iş birliğinin yapılması izlenmesi gereken en doğru yol olarak duruyor. Ancak tarafların bunun için sağlam bir irade göstermesi ve uzlaşıya hazır olması gerekiyor.
Türkiye-Avrupa ilişkilerinin rasyonel bir çizgide yürümesi konusunda birtakım avantajlar ve dezavantajların söz konusu olduğu görülüyor.
Önce dezavantajlardan bahsedelim.
İlk olarak, Türkiye’nin önemli sorunlara sahip olduğu bölgesel rakibi Yunanistan’ın AB üyesi olması Ankara ile Avrupa başkentleri arasındaki ilişkileri en fazla olumsuz etkileyen faktörlerin başında geliyor. Yunanistan’ın ve 2004’ten beri de GKRY’nin AB içerisinde dayanışmaya vurgu yaparak, Türkiye ile ikili sorunlarında Avrupa ülkelerinin desteğini istemesi Ankara açısından önemli bir dezavantaja dönüşmüş durumda.
Türkiye’nin de AB üyesi olması belki bu dezavantajı kısmen ortadan kaldırabilirdi ama Avrupa’nın kültürel ve tarihsel nedenlerle Türkiye karşısında Yunanistan ve GKRY’ye destek vermeye devam edeceğini söylemek yanlış olmaz.
Rumlar da Avrupa’nın kendilerine karşı bu zaafını ve Türkiye’ye karşı ön yargılarını bildikleri için AB’yi Ankara’ya karşı güç mücadelesinde bir dengeleyici unsur olarak kullanma konusunda oldukça istekli davranarak Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkiliyorlar...
İkinci olarak, bazı Avrupa ülkelerinde ciddi şekilde güç kazanan Türkiye karşıtı lobiler Ankara’nın Brüksel ve diğer Avrupa başkentleriyle ilişkilerinde önemli bir dezavantaj oluşturuyor. Bu lobiler bazen Yahudi ve Ermeni lobileri gibi etnik, bazen de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhafazakâr kimliğine karşı İslamofobik karaktere sahip olabiliyorlar. Bu lobilere, Türkiye diasporasının genellikle ideolojik nedenlerle AK Parti iktidarına karşı olan etkili bir kesimini de eklemek gerekir...
Üçüncü olarak, Türkiye konusunda müdahaleci bir çizgiye sahip olacağı düşünülen Biden’ın ABD başkanı olması da Ankara’nın Avrupa ile ilişkileri açısından bir dezavantaj olarak görülmelidir. Zira Biden ekibinin müdahaleci politikası, AB içerisindeki Türkiye konusunda benzer yaklaşım içerisinde olan kesimleri güçlendirip Brüksel’in Ankara politikasını rasyonel bir çizgide tutmak isteyenleri zayıflatacaktır...
Dördüncü olarak, Türkiye’nin dış ticaretinde ve ekonomik ilişkilerinde AB’nin çok büyük bir paya sahip olması karşılıklı bağımlılık açısından olumlu etkilerinin yanında, sorun yaşanması durumunda Brüksel’in Türkiye’ye karşı ekonomik baskı kurmasını kolaylaştıran bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle son dönemde Türkiye’ye karşı müdahaleci politikalarda ekonomik araçların devreye daha fazla sokulduğu düşünüldüğünde, bu durumun Türkiye açısından bir zaaf olmaktan çıkarılması için dış ticaretin ve ekonomik ilişkilerin daha fazla çeşitlendirilmesi önem kazanıyor.
Bu dezavantajlara karşılık, Avrupa ile ilişkilerde Türkiye açısından avantaj olarak nitelendirilebilecek hususlar da söz konusudur kuşkusuz. Onlara da bir sonraki yazıda değinelim...
[Türkiye, 27 Ocak 2021]